Türk ve İslâm kelimeleri üzerinden muvazaa yaratmak,
Birini öbürünün panzehiri gibi göstermek tam bir akıl tutulması olup, pusudaki hinoğlu hinlerin arzuladıkları bir durumdur.
Türk- İslâm ülküsü;
Harlı ateş üzerindeki kızgın yağdan çıkartılan nar gibi kızarmış hamur topunun, şerbet dolu kazana atılarak, çektiği şerbetle lokma tatlısı haline gelerek lezzet ve kıymet bulması misâli; Türk'ün de İslâm'la müşerref olup vahyin şerbetiyle yeni bir ruha bürünmesidir, var olan şerefine şeref katmasıdır.
Bir başka ifadeyle;
Türk- İslâm ülküsü, Orta Asya bozkırlarında olgunlaşan, çeşitli zorluklarla kavileşen ve çetin mücâdeleler sonucu kıvam bulup insanlığın zirvesine ulaşan asil ve soylu Türk milletinin, ilâhi bir tecelli sonucu Anadolu'ya gelerek, burada İslâm’ın nurani şerbetiyle şerbetlenmesi hadisesidir.
Türk- İslâm Ülküsü;
Allah'ın Mâide Suresi, 54. âyetinde övüp sevdiği varlık olan Türk ile değer olan İslâm'ın bir birine vuslatıdır, kaynaşarak et ile tırnak misâli oluşlarıdır.
Türk milleti, İslâm ile tanışmadan öncesinde de ahlâk, adâlet, hakkaniyet, dürüstlük ve merhamet gibi İslâmın önem verdiği konulara harfiyen riayet edip, devlet idaresinde tatbik eden tek millettir.
Türk- İslâm ülküsü;
Varlık ifade eden Türklüğün değer olan İslâm’a muhabbetidir, hem de ne muhabbet, dünyayı deli eden bir muhabbet!
Bu "varlık- değer muhabbetinin neticesi olarak ortaya çıkan hararetin vücuda getirdiği enerji ise, Türk milletinin sevdası olan ÂLEME NİZAM VERME ÜLKÜSÜNÜN hedefe varış yolunda ki yakıtıdır! Türk- İslâm ülküsü ile Türk'ün cihan hâkimiyeti mefkuresi ayrılmaz bir bütündürler.
Nizam-ı âlem ülküsü;
Cihana Türk'ün mührünü vurmak ve kilitli gönüllerin kapısını Allah'a açma idealidir.
MERHUM AHMET ARVASİ HOCA DER Kİ;
Hainler, İslâm kelimesini duyduklarında nefret ederler,
Türk kelimesini duyduklarında daha da çok nefret ederler,
Türk ve İslâm kelimesini birlikte duyduklarında adeta kudururlar...
Tıpkı ZAHİDE'NİN kudurduğu gibi.
Bilmem ki başka söze hacet var mı?