Türk-İslam geleneğinde Arap dünyasından yapılan tercümelerden evvel Hacı Bektaşi Velilerin, Yunus Emrelerin tercime ettiği bir İslam vardır. Buradaki tercüme, mana tefsiridir, mananın naklidir. Yunus Emre’nin şiirleri aslında İslam’ın özüdür. Bu kadar güzel bir anlayış karşısında hayran kalmamak elde değil. Bu açıdan İslam ile tasavvufu ayrı tutmak mümkün değildir.
Tasavvufi açıdan İslam birliği, ancak metafizik açıdan kalbi bir birliktir, cismani değildir. Siyasi-politik İslamcıların İslam birliği anlayışıyla, tasavvufun İslam birliği anlayışı birbirinden çok farklıdır.
Tasavvufi açıdan birlik anlayışı, fiziki olarak İslam coğrafyası bir olsun ütopyasındaki birlik değildir. Çünkü elbette milletler ve devletlerarasında farklılıklar olacaktır. Asıl olansa ruh birliği, kalplerin birliği olacaktır. Fiziki bir birliğin gerçekleşmesi, farklılıklar ve kültürler açısından çok zordur çünkü milletlerin dokuları birbirinden farklıdır.
Nitekim Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in alkışlanmış meclis konuşmasından isabetli bir kesit realitede konuya açıklık getirmektedir:
‘’Biz İslami resmi din olarak kabul ediyor ve bundan gurur duyuyoruz fakat Müslümanlığımızı konu ederek bir yerlere gelemeyiz. Diğer Müslüman devletlere ve İslami yaşama biçimlerine saygımız sonsuz fakat biz Arap değiliz. Biz göçebe ve Türkî bir halkız. Araplar gibi kızlarımızı dini, kültürel veya toplumsal baskılarla kapatıp bunu Müslüman devlet imajı olarak kullanamayız. Onları çarşaflara bürüyerek eve hapsetmek bizim yolumuz değil. Tekrarlıyorum! Herkese saygımız sonsuz fakat giyim kuşam insanların kendi özelindedir. Biz kazağız, halkımız göçebe hayatı süresince at üzerinde bugünlere kadar kadın erkek ayrımı yapmadan geldi. Kadınlarımız, erlerinin yanında veya ardında değil aksine önünde yürürdü. İslam öncesi dönemlerde kadınlarımız nasıl isterse öyle giyinirlerdi ve toplumu rahatsız etmek gibi bir amaçları hiç olmadı. O nedenle bu konu özelinde tarih boyunca hiç bir sorun yaşamadık. Bugün ise bir sorun olması bizim halkımız için mümkün değil. Müslüman ve Sünni bir halk olmamız insanların hayatlarına karışmamız için sebep değildir’’.
Eğer milletine hizmeti ibadet gören bir lider din istismarı yapmadan iktidara gelecek feraseti gösterebilirse önemli mesajı içerir bu dili neden kullanmasın?
Ancak, Türkiye’de Emeviler, Selçuklular ve Osmanlılar dönemi gelip yerleşen 7 milyon Arap sinsice tarikat ve cemaatlerde yuvalanarak, millet, ümmet kavramları altında Arap inancını, düşüncesini yaşayışını, liderlerini, tarihini, kültürünü telkin etmekte olduğunu görebilmiş liderlerin, bağımsızlığına yeniden kavuşmuş Türk Dünyasına yüzünü çevirmesi ferasetine haiz olabilirse, Başbuğ Atatürk’ü kavrayabilecek özgür fikre haiz olabilirse; Başbuğun şu tarihi söylemini başının tacı yapar:
’Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır’’
‘’Şark’tan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün Şark milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. İstiklal ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve manilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır… Size bu sözleri söyleyen, Cumhur-reisi değil, sadece Türk milletinin bir ferdi olarak Mustafa Kemal’dir.’’
***
Türk Milleti; gerçekleri görmek, anlamak, uyanmak ve bu nedenle engin tarihinin süzgecinden geçmek zorundadır. Kültürel, sosyal, ekonomik ve stratejik anlamda güvenli geleceğinin kardeş ülkelerle bütünleşmekten geçtiğini görmelidir.
***
Aslında Türk Milleti bütün unsurlarıyla bir bütündür; manzum bir kültür bahçesidir. Bu kültür bahçemizde vatan sevgisi vardır. İman vardır. Ana sütü gibi saf ve temiz Türkçemiz vardır. Tarihimiz vardır, örf ve adetlerimiz vardır, temiz ahlakımız vardır, büyüklere saygı-küçüklere sevgi, insana saygı, yardımseverliğimiz, dürüstlüğümüz vardır. Bir tek kültür kelimesi değildir, itelenen. Milli kültür, geçmişten geleceğe yol alan milletimizin rehberidir, ışığıdır, gücüne güç katan cevheridir.
Bin yıllık ana vatanımız Anadolu’yu bir kültür bahçesi olarak adetmiş ozanımız, bu milli kültür cevherini manzum mısralarıyla tasvir ederek gönlülerle nakşedercesine bizi bize anlatan zengin ruh coşkusuyla ses veriyor:
BEN ANADOLUYUM
Bir yanımdan şafak sökerken bir baştan bir başa
Her gün selam veriyor güneş kurda kuşa.
Dört mevsim bir yaşarım, yok cihanda böyle eş,
Akşamsefasından ufuklardan batıyor güneş.
İşte ben Anadolu’yum, yiğidim çatıktır kaşım,
Bir babanın öz oğluyum, yedi kardaşım.
Yedi oğlum var biri Aras’tır, bir ucunda serhat,
Bir kızım var Dicle’dir, bir oğlum var Fırat,
İki ikizim var; Seyhan, Ceyhan kıskançlık verirler yâda,
Her nesneye can verilir, yeşil Çukurova’da.
Bir oğlum var, uzun boyludur rengi kızıl ya,
Bir kızım vardır, kaşları hilaldir adı Sakarya.
İşte benim ben, ben Anadolu’yum.
Ben Türküm, Kürdüm, Zaza’yım, Laz’ım, Çerkez’im, Dadaş’ım
Dedik ya bir babanın öz oğluyum, yedi kardaşım
Ben Karadeniz’de Lazım Hazar denizinde Abaz’ım
Bir elimde kemençe bir elimde sazım.
İşte benim ben, ben Anadolu’yum.
Ağrı Dağında güvercinim. Bitlis’te Ahlât, Van’da Gevaşım
Ben Bingöl dağların da çobanım, Muş ile kardaşım.
Hakkâri’de Ahmed-i Hani Fekiye Teyran’a kuşum
Ben Cizre yollarında Mem-u Zin ile yoldaşım
Batman da petrol, Diyarbakır ovasında pamuk,
Melikahmet dükkânın da kumaşım.
Siirt’te Koçero Mardin’de Süryani Antep’te Şahin,
Urfa’da Halil-ul Rahman sofrasında aşım.
Ben Erzincan’da Terzi Baba Elazığ’da Gagoşum.
Ben Munzur’da alevi, Sivas’ta kızılbaşım.
İşte benim ben, ben Anadolu’yum
Ben Hatay’ da Arabım Habib-i Neccar’a yandaşım
Ben Malatya, Adıyaman, ben Maraş’ım,
Ben Kayseri, Kırşehir, Kırıkkale, eğilmez başım.
Ben Yozgat, Tokat, Ankara vatan duvarında taşım.
Adana, Antalya, İzmir, Bursa’dan hoşum
Sakarya, İzmit, İstanbul aşkıylan sarhoşum
Egede efe Trakya’da Roman Marmara’da Mamoşum
Ben Yurtta sulh Cihanda barışım
Ben Kuranı Kerim in ışığında çağdaşım
Ben Anadolu erenleri Mevlana, Yunus, Hacı Bektaşım
Ey sevgili! Kendine gel, sen bensin ben sizim.
Çanakkale’de yatan binlerce kefensizim.
Beni benden ayırmak ne mümkün,
Aynı bedenim, aynı kemiğim, aynı tırnağım, aynı dişim.
Ben anayım, ben babayım, ben dayı, yeğenim, ben eşim.
Ya Rabbi sana arzu-yu niyazım var ayırma beni haktan.
Ya rab koru beni düşmanlardan dış mihraklardan.
Otuz beş yıldır ne baharım var ne yazım, mevsimde kışım.
Ben üzgünüm, ben kırgınım, ben ağlayan gözlerde yaşım.
Ben GÜRHAN’IM, garip ozanım, bu topraklarda vatandaşım.