Hollanda'da tarım sektörü epey çeşitli: Bitkisel tarımın yanı sıra süt ve süt ürünleri, , ağaç yetiştirme ve domuz yetiştiriciliği gibi geniş bir yelpazede tarım ve hayvancılık yapılmaktadır.
Avrupa’nın en küçük ve en yoğun nüfusuna sahip olan Hollanda’nın tarım alanları Türkiye yüzölçümünün yedide biri kadar ama 2014’te gerçekleştirdiği tarımsal ihracat 80.7 milyar Euro (90 milyar Dolar) seviyesinde.
Hollanda tarımdaki ithalat payıyla ABD’den sonra dünyada ikinci sırada. Peki, tarım arazileri 1 milyon hektarı geçmeyen, toprakları büyük oranda denizden kurtarılmış ve çok az güneş gören Hollanda bunu nasıl başarıyor? İlimle.
Hollanda, dünyanın tarım alanındaki en başarılı Wageningen Üniversite’sine ev sahipliği yapıyor.
Eğitim, araştırma ve nitelikli iş gücünün yüksekliği dolaysıyla dünyanın yeme-içme sektöründe önde gelen 40 şirketinden 12 sinin Ar-Ge merkezi Hollanda’ da.
Hollanda, tarımın yanı sıra, Emirgan koruluğundan aldığı laleleri, çiçekleri geliştirerek; şu anda dünyanın en büyük lale üreticisi olarak ihraç ediyor.
*
Ülkemizde durum ne?
Tarım ve hayvancılığın başı çektiği ülkemizde uygulanan devlet politikaları sayesinde,
Bulgaristan’ın yüz ölçümü kadar tarım toprağımızı çoraklaştırmışız; verimsiz hale getirmişiz., Toprak sahipleri üretemez duruma düşürüldü; temel gıda maddeleri ithal edilmezse açız. Neden?
Bizde adı konulmamış bir hastalık var:
Düşünce üretemeyen bilimden mahrum meşveret kavramının göz ardı edildiği toplumlarda tabiatıyla yolsuzluğu, haksızlığı, hırsızlığı ve topyekûn ahlaksızlığı tek tek ayrı hastalıklar gibi görürseniz, hastanın derdine derman olamazsınız.
Ne yazık ki, bugüne kadar ülkemizde herkesin bilip de söyleyemediği gerçek bu… Her sorunda olduğu gibi, yolsuzluk sorununda da kimse parmağıyla asıl hastalığa işaret edemiyor.
Çünkü asıl hastalığı teşhis etmek, ilan etmek cesaret işi. Çünkü hastalığın kalpten, beyinden kaynaklandığını söylemek durumunda olanlar, zaten o organlar üzerinde tasarruf edenler. Kimse, ‘’evet, sistem hastalıklı, ama o hastalıkları doğuran da bizleriz demeye yanaşmıyor. Çünkü yolsuzluğu para sistemin öznesi haline getirmiş toplumun düşünceye yönelik sabrı ve külfeti içerir bilim üretmesi beklenemez.
Görüyoruz ki bu ülkede yaşayan hiç kimse yolsuzluktan, hak ettiğini alamamaktan ve hak etmediği muameleyi görmekten memnun değil. Öyleyse bu hastalığın devam etmesini isteyen başka bir takım çıkar çevreleri var.
Dış güçlerin, düşünce sistemi ortaya koyarak itibar kazanamamış ülkemizi istedikleri yönde idare etmeleri için bazı gizli gruplara, siyasilere, bürokratlara, gazetecilere ve işadamlarına verdikleri en önemli menfaat, işte bu yolsuzluk hürriyeti… Çoğu kez yolsuzluk, yapanın yanına kar kalıyor. Çünkü yolsuzluktan muzdarip olan kitlelerin değil ama yolsuzluk yapanların arkaları güçlü.
İş bununla da kalmıyor. Toplumu yönetenlerin ahlakı, sonuçta toplumun ahlakı haline gelir. Bugün de öyle değil mi?
*
Kavramları iyi öğrenmeyen iyi kullanamaz, iyi kullanamayan iyi düşünemez. Sadece onlarla oynar. Nasıl oynar? İstismar yoluyla çarpıtarak oynar.
O kadar büyük temel yanlışlar içindeyiz ki, bu temel yanlışlar üzerine hiçbir doğru bina edilemez.
Evet, düşünce üretemeyen, işi ehline veremeyen toplumların akıbetleri hüsrandır