Türk Dil Kurumu Sözlüğünde idare sözcüğünün isim olarak anlamına bakıldığında “ülke işlerinin yürütülmesi, kamuya ilişkin hizmetlerin bütünü.”, “bir kurum veya kuruluşun yönetildiği yer veya makam”, “bir kurumun işlerini yürüten kurul”, “tutum”, “idare kandili veya lambası”; “hoş görme, göz yumma”, “yetinme” gibi anlamlara geldiği görülmektedir.
Fakat uygulamada bu tanımlamalarda yer alan olumlu ifadelerin idarede yer almadığı gözlenmektedir. Bu durumda idare etmekle yönetmenin aynı olmadığı düşünülebilir.
Öyle ki aynı Türk Dil Kurumu Sözlüğünde idare etmek sözcüğünün anlamına bakıldığında “göz yummak, hoş görmek, örtbas etmek anlamlarının da yer aldığı görülmektedir. Bu durumda idarecinin bazı olumsuz durumları görmezden geldiği, hatta duyulmasını engellediği anlamları da çıkar ki bu durum idarenin bir kurum veya kuruluşun yönetildiği yer veya makam olma özelliğine tamamen zıttır.
Peki yönetici kimdir?
Yönetici, hem özel hem de kamu kurumlarında işleri yöneten, görev dağılımının yapılmasını sağlayan ve işlerin yürümesinde görev alan kişi olması yönüyle idareci tanımıyla hemen hemen aynıdır.
İş hayatındaki yönetici, idaresini yürüttüğü işyerindeki düzenin sistemli bir şekilde yürümesinde görev alan kişidir. Kurumdaki ya da ilgili birimdeki çalışanların da idarecisi konumunda görev yapar. Aynı zamanda yönetici, çalışanları iş konusunda yöneten kişidir.
O halde idare edenle yöneten arasındaki nasıl bir benzerlik ya da farklılık vardır
Dışarıdan bakıldığında yönetici de idareci de aynı işi yapıyormuş gibi algılanabilir. Oysa bir kişinin idareci mi yoksa yönetici mi olduğu çalışanlarla olan alt üst ilişkilerinden ya da yapılan işin sorunsuz bir biçimde hallolmasından anlaşılabilir.
Yönetici sorunu örtbas etme ya da görmezden gelmeyi tercih etmez. Sorunun çözümünü bulmaya çalışır.
Kamu kurumlarına her gün onlarca resmi evrak gelmektedir. Özellikle üstten gelen yazılarda kamu kurumlarında belli bir zaman diliminde gerçekleştirilmesi gereken iş ve işlemler yer almaktadır. Örneğin bir kurumda iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili birimler oluşturulması, bu birimlere ilgililerin görevlendirilmesi, görevlendirilenleri eğitilmesi ve durumun yukarıya iletilmesi gibi bir işlem ve yazışma süreci olabilir. Böyle bir durumda kimin idareci kimin yönetici olduğu, bir doğal afet vb. sıkıntı sonrasında anlaşılmakta ama artık iş işten geçmiş olmaktadır. Çünkü idare eden o günü kurtardığını zannedebilir ama yönetenin yarını da kurtardığı açıktır.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.” sözü vatanın çalışkan insanlarla yükseleceğini açıkça ortaya koymaktadır. Çalışanın görevini en iyi şekilde yapması da nasıl idare edildiği ya da yönetildiğiyle doğrudan ilgilidir. Çünkü idare eden, iş yeri ya da kurumdaki tutumuyla çalışanın azim ve enerjisini aşağı çekerken yöneten çalışanın motivasyonunu yükseltir, ona güç verir.
Bazen “Bana saygı duymuyorsan makama saygı duy!” gibi sözlere şahitlik ederiz. Oysa yöneticinin böyle bir cümle kurmaya ihtiyacı yoktur. Çünkü yönetici kişiliğiyle zaten saygıyı hak etmektedir. Oysa gücünü koltuğundan alan idareci, yaptıklarıyla saygıyı hak etmediği için makam üzerinden bir saygı beklentisi içine girmektedir.
İdare eden mesafeler oluşturur. Yakınları, sevdikleri, işine gelenler, gelmeyenler vb. Bu mesafeler, iş yeri ya da kurumunu değil önce kendi çıkarlarını düşünmenin bir sonucudur.
Oysa yöneticinin böyle mesafe halkaları yoktur. Herkes onunla aynı mesafededir. Çünkü onun için ben değil biz vardır.
Bu karşılaştırma böylece uzar gider.
Çalışanlar başlarındaki kişinin yönetici mi, idareci mi olduğunu
sorgulayabilir.Yönetenlerde idareci mi yoksa yönetici mi olduklarını düşünebilir.
Sonuç ne çıkar bilinmez ama, bilinen bir gerçek var ki bir ülkenin huzurla kalkınabilmesi için karakterli yöneticiler olmazsa olmazlar arasındadır.