Bu sefer Babam hakkında yazıyorum...
Evet, Babam hakkında. Sadece Babam olduğu için değil, aynı zamanda Azerbaycan eğitiminin gelişmesine yaptığı büyük katkı nedeniyle. Yazmamaya hakkım yoktur. Bu sonuca Babamın "Hatıralarım" adlı el yazmasını yayına hazırladığımız zaman geldim. El yazısını okudukça 90 yıllık hayatının 55 yılını eğitimin gelişmesine, genç neslin eğitimi ve öğretimine adayan bir kişinin acılı-tatlı hayat yolu gözlerim önünde bir film gibi canlandı.
Babam Cefer Mürşüdlü bir yaşındayken annesini, on bir yaşındayken ise babasını kayb eder. Bu nedenle, ağabeyinin himayesinde yaşar ve ev işlerinde ona yardımcı olur. Ama o, hep okumak, tahsil almak istedi. Halen 8-9 yaşlarında teyzesinden ilkokul düzeyinde Arap alfabesinde yazmayı ve okumayı öğrenmişti.
Sovyet kuruluşunun ilk yıllarıydı, köylerde okullar yoktu. Babam okumak için Bakü'ye gideceğini düşünüyordu, ama uzakta olduğu için evde görüş birliğine varılamayacağının farkındaydı. Bu nedenle kimseye tek kelime bile etmeden yaşadığı köyden Tovuz şehrine gelir ve bilet alacak paraya sahip olmadığından nakliye trenine binerek Bakü'ye yol alar. Ama parasız, kimseni tanımadığı büyük bir şehirde yaşamanın çok zor olacağını bilmiyordu. İyi ki, dünyada iyiliksever insanlar var, bunlardan biri Babamı İşçi (fırka da diyordular) okuluna yönlendiriyor. Orada onun okuma ve yazma becerilerini yoklayarak, onu okula alarlar. Böylece geleceğe giden yol başlar...
Babam, İşçi okulunu yüksek puanla bitirir ve onu Kelbecer, Laçın, Zangilan ve Gubadlı ilçelerini de içeren Kürdistan Kaza İcra Komitesine teknik sekreter olarak gönderirler. O zamanlar 19 yaşındaydı. Ama Babam burada bir yıldan az bir süre çalışıyor ve yüksek öğrenim için tekrar Bakü'ye geri dönüyor. Sınavlara yetişemediği için Komsomol'un Merkezi Komitesi onu Göyçay Kaza Komsomol Komitesi'nin propaganda bölümünün başkanı olarak görevlendirir.
Yaşının ve tecrübesinin az olmasına rağmen, işini başarıyla icra edebiliyor. Buna göre de Babamın yüksek öğrenim dileyi olumlu değerlendirilir ve Kaza Parti Komitesinin sunumunda Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi tarafından Zakafkasya Komünist Üniversitesine yüksek eğitim almaya gönderiliyor. Üniversite Tiflis'te bulunuyordu. Babam sınavlardan başarıyla geçerek üniversitenin tarih bölümüne kabul ediliyor. Eğitim yıllarında kendini sosyal aktivist gibi tasdiklayır: Zakafkasya için önem taşıyan "Gızıl Şafak" (daha sonra "Yeni Güç" olarak anılır, Azerbaycan türkçesinde yayınlanırdı) dergisinin editörlüğünü yapıyor; Zakafkasya Federasyonu Sovetinin 5. Kongresine delege olarak seçiliyor.
Üniversiteden mezun olduktan sonra 25 yaşındakı Babam, Gence Şehri Halk Eğitim Dairesi Başkanlığına getirilir. Ve ilk günlerden itibaren kendini becerikli organizatör, eğitim konularını iyi bilen bir uzman gibi tanıtır. Buna göre de çok kısa süreden sonra Babamı Gence İnternasional Pedagojik Teknikumuna (kollec) direktör olarak atanıyor; Gence şehir Soveti deputatı (vekili) seçiliyor. Az zaman geçdikten sonra Babamın direktör olduğu Teknikum tüm Sovyetler Birliği üzre sosyalizm yarışında öncülük kazanıyor. Sovyetler Birliği'nin ilk yıllarında bu ödül çok prestijli idi.
Gence'de çalıştığı yedi yıl, Babamın eğitim kariyerinin en üretken dönemi sayılabilir. O, Gence İnternasional Pedagojik Teknikumu (kollec) direktörü olmaktan başka Gence Tarım Enstitüsünde ders verirdi; Azerbaycan SSR Halk Eğitim Komiserliği Kurulunun Üyesi idi; Ayrıca, Gence, Şemkır, Samuh, Destefur, Gedebey, Tovuz, Gazah ilçeri dahil olmak üzere Gence bölgesine ilişkin öğretmenlerin ve eğitimcilerin attestasiya eden Komisyonun başkanlığı görevini de yerine getirirdi.
Babam, tüm bu sorumlu işlerle 25-32 yaşlarındayken baş edebilmiştir. Genç yaşına rağmen, yorulmadan halkına hizmet eden, eğitim alanını profesyonelce bilen ve herkes için nazik davranan bir kişi gibi kendini tanıtıyor. Bu nedenle hem hükümet düzeyinde, hem de nüfus arasında büyük bir itibar ve saygı kazanmaktaydı.
1937 sonlarında Babama Kirovabad (1935 yılından Gence şehrinin adı böyle idi) Pedagojik Enstitüsünün kuruluşu için örgütsel çalışmaları yürütmek üzere talimatı verildi ve o, enstitünün direktörlüğüne atandı. Ancak Babam bu işi bitiremiyor, çünkü ülkeyi sarmış ve halkın binlerle onurlu oğullarını katl eden, sürgünlerde mahveden "kırmızı terör" ondan yan geçmiyor. Babam milliyetçi olarak Komünist Parti'den çıkarılır ve görevden alınır. 9 Nisan 1938 gecesi ise "halk düşmanı" olarak tutuklanır. Soruşturmayı Ermeni araştırmacılar yürütüyordu. Açlığa, manevi ve fiziksel işkencelere rağmen Babam Ermeni araştırmacılar tarafından yazılmış sahte itiraf kağıdını imzalamadı. İtiraf içeriği şöyle idi: "Ben, Cefer Paşa oğlu Mürşüdlü gerçekten burjuva milliyetçisiyim, darbe hazırlığına katılmışım, “halk düşmanı"yım”. Bu itirafın cezası güllelenmek (kurşuna dizilmek) idi. Şüphesiz, Babam "halk düşmanı" olmadığı, Vatanına ve halkına sadakatla hizmet için onun hakkında uydurulmuş iftiranı imza koyamazdı.
Hayat paradokslarla ve çelişkilerle zengindir. Çelişki bundadır ki, Babam “kırmızı terör”ün baş cellatı I.V.Staline yazdığı dilekçe nedeniyle hapisden azat edilir. Mesele şudur: sonrakı soruşturma zamanı Babam araştırmacılardan birinin vurduğu ağır darbeden bilinçini kaybediyor. Onu cezaevi hastanesine götürürler. Doktorlar, ameliyat olmazsa mahkumun ölebileceğini söylüyor.
Baküden cerrah davet edilir ve Babamın ağır ameliyatı başarıyla bitir. Hastanede olduğu bir ay arzında onun tedavisini Katya adında bir hemşire kontrol edir. Katya Babama oğul gibi kaygı gösteriyor. Bir gün babam ondan kendisine bir kağıt, kalem ve zarf getirmesini rica edir: "Moskova'ya dilekçe yazmak istiyorum, çünkü masumum", - deyir. Hemşire başlangıçta korktuğunu, ağır cezalandırılabileceğini söylüyor, ancak biraz düşündükten sonra "getiririm, ancak kimse bunu bilmesin", - diyor.
Böylece Babam günahsız tutuklanması üzerine Stalin'e dilekçe yazıyor ve onu hemşirenin yardımıyla Moskova'ya gönderebiliyor. Kısa bir süre sonra Moskova'dan Bakü'ye gelen masum tutklananların şikâyetlerini soruşturan komisyon gerçekleri araştırarak, Babam hakkındakı suçlamalarda çok sayıda tutarsızlık olduğunu ortaya koydu ve onu gözaltından bırakmaya karar verdi.
Hapisde olduğu o azaplı, çileli bir yıl Babamın hayatını, gelecek plan ve arzularını mahv etdi, ona büyük manevi ve maddi zarar verdi, helal emeği, bilik ve yetenekleriyle gençliğinde kazandığı büyük itibarı yere bastı. Ancak Babam sınmadı, işkencelere dözdü, sahte suçlamaları kabul etmedi ve "kırmızı terör"a kendi masumiyetini itiraf ettirdi. Bu, o zamanlar için büyük bir zaferdi. Serbest bırakıldıktan sonra Babam eğitim alanında tekrar çalışmaya başladı. Bir süre Gazah şehir Pedagojik Teknikumu'nda tarih öğretmeni olarak çalıştı. Ancak İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla bağlantılı olarak 1942 yılında onu orduya devraldılar ve en ağır cephe olan Kuzey Kafkasya'ya gönderdiler.
Bu dönemde respublikamızda öğretmen eksikliği vardı. Merkezde (yani, Komünist Partisi Merkezi Komitesi) Gazah'da iki yıllık bir Öğretmenler Enstitüsünü açmaya karar verildi. Bu zaman profesyonelliği ve örgütsel kabiliyeti ile tanınan Babamı hatırlarlar. Birinci Sekreter M.C.Bağırov “Gence'de Mürşüdlü var idi, o, şimdi ne yapıyor?” - diye soruyor. Cephede olduğunu bildiğinde, Babamın geri çağrılması talimatını verir.
Babam Gazah'da iki yıllık bir Öğretmenler Enstitüsü kurmak üzere görevlendirilir. Babam Enstitü'nün örgütsel meselelerinde çalışmakla beraber, kısa bir süre için Gazah şehir orta okulu'nda müdür olarak da çalışıyor. Babamın çalışması boşuna getmiyor: Sadece Gence-Gazah bölgesi için değil, Azerbaycan'ın diğer bölgeleri için de öğretmen hazırlığında önemli rol oynamış Gazah İki Yıllık Öğretmenler Enstitüsü 1943'te faaliyete başliyor.
Sonraki yıllarda - ta emekli olana kadar Babam kariyerine okul müdürü ve tarih öğretmeni olarak devam etti. O, tüm hayatı boyu doğru bildiği yoldan çekilmedi. Onun binlerce öğrencisinin, meslektaşının, soydaşının, nihayet tarihin yaddaşında kalan bir gerçek var: Cefer Mürşüdlü yaşam ve çalışma ilkelerine her zaman bağlı kaldı, eğitimin gelişmesi, bilikli, sağlıklı ruha ve düşünceye malik gençlerin yetiştirilmesi için çaba göstərdi, toplumdaki neqatif değişimlere rağmen rüşvet, ikiyüzlülük, dalkavukluk vb. olumsuz özellikleri yakınına bırakmadı.
P.S. Bu yazıyı bir hafta önce hazırlamaya başladım, ama bugün bitirebildim. Bugün ise onun anım günüdür. Tesadüftürmü, bilemiyorum...