Kırk dört günlük Vatan Savaş'ından ve muzaffer Azerbaycan Ordu'sunun işgalci ermeni askeri güçleri üzerinde kazandığı tarihi zaferin ardından Harı Bülbül Destanı, yine küçüğünden büyüğüne kadar herkesin dilinde ezber oldu. Bu destan yeniden, bir yumruk gibi birleşmiş Azerbaycan halkının çabaları, yaklaşık üç bin şehidin kanı, sağlığını kaybeden yüzlerce gazimizin canı pahasına yazılmıştır.
Görünüşü oldukça zarif ve orijinal olan Harı Bülbül (bilimsel adı: Latince Ophrys Caucasica, yani Kafkasya Kaş Orkidesi) Orkide çiçeği cinsine, Ofris türüne aittir. 50'den fazla türü vardır ve bunların çoğu Kafkasya'da, özellikle Azerbaycan'ın bazı bölgelerinde, esasen dağlık arazilerde biter.
Azerbaycan'da biten orkidelerin türlerine bülbüle benzerliğinden dolayı Harı Bülbül (dikenli bülbül) adı verilmiştir. Bu çiçek benim doğduğum Tovuz bölgesinin dağlık arazilerinde de biter. Belki de büyük dedelerim Şuşa'dan göç ettiklerinde Karabağ'ın doğasına benzediği için Tovuz'un Harı Bülbül biten dağlık arazilerini yaşayış meskeni seçmişlerdir - şimdi söylemek zor.
Tam olarak Harı Bülbül'ün ne zaman Şuşa'nın ve genel olarak Karabağ'ın sembolü haline gelmesi ve dolayısıyla bu çiçeğin sadece Karabağ'da bitmesi düşüncesinin oluşması hakkında kesin fikir söylemek çok zor. Belki de Karabağ Hanı İbrahim Halil Cavanşir'in kızı Ağabeyim ağa'nın gurbette, Vatan ve toprak hasreti, nakam sevgi nisgili ile geçen hayat hikayesi bu konuya açıklık getirebilir.
Güzelliği ve yeteneği ile seçilen Ağabeyim ağa Karabağ Hanlığı'nın o dönemlerdeki veziri, büyük Azerbaycan şairi Molla Penah Vaqif'ten ders almış, gençliğinin ilk çağlarından kendisi de şiirler yazmaya başlamıştır. Fakat felek genç Ağabeyim ağa'nın gelecek hayatının üzerine siyah üzüntü perdesi çekiyor. Böyle ki, Şuşa'yı işgal etmiş Ağa Muhammed Şah Kacar 1797 yılında burada öldürüldükten sonra İbrahim Halil Han arada yumuşaklık yaratmak için onun cenazesini büyük ihtiramla Tahran'a gönderiyor. Kacarların yeni hükümdarı Feteli Şah İbrahim Halil Han'ın bu hareketinden memnun kalır ve onun adamlarını hediyelerle geri göndermekle beraber, İbrahim Halil Han'la akraba olmak niyetini bildirir. Yüreğince olmasa da İbrahim Halil Han bu teklifi kabul etmek zorunda kalır ve genç ve güzel kızı Ağabeyim ağa'yı 200'den fazla hizmetçisiyle birlikte Tahran'a şah sarayına gönderir. Ağabeyim ağa sarayda cah-celal içerisinde yaşasa da kalbi Vatan hasretiyle çırpınırdı.
Ağabeyim ağa'nın gönlünü şad etmek, onu mutlu etmek için Feteli Şah Tahran'da muhteşem bir bahçe inşa ediyor. Karabağ'dan, Şuşa'dan ağaç ve çiçek getirtir ve Ağabeyim ağa'nın memleketin havasını bu bahçeden alması için diker. Bahçıvan bile Şuşa'dan getiriler. Bu çiçek bahçesine "Vatan bağı" deniyor. Harıbülbül adlı gülden başka dikilen her şey biter. Şuşa'da biten bu gülü defalarca yol dikseler ve ne kadar hizmet etseler de, solup yok olur. Ağabeyim ağa bu bağa seyre çıkarken çok kederlenermiş. Saray adamları onun bu halini anlamıyordular - çünkü "Vatan bağı" sanki Karabağ'ın bir parçasıydı. Ağabeyim ağa Karabağ'a duyduğu üzüntüyü kendi yazdığı ve Azerbaycan'da hala popüler olan şarkıyla dile getiriyor:
"Vətən bağı" al-əlvandır,
Yox içində Xarıbülbül.
Nədən hər yerin əlvandır,
Köksün altı sarı, bülbül...,
Belki de bu hikayeden sonra Harı Bülbül efsanelere konu, şairler ve müzisyenler için ise ilham kaynağı olmuştur...
Bu zarif çiçeğin neden Harı Bülbül olarak adlandırıldığına dair birçok efsane vardır. Ama ben burada halk arasında en yayğın efsanelerden birini anlatacağım. Efsaneye göre, güzel sesli bülbül zarif bir çiçeğe aşık olmuştu. O çiçeğe çok değer veriyor, onun için şarkılar söylüyordu. Bir gün bülbül sevgilisiyle buluşmaya gitmek istediğinde kuvvetli bir ruzgar esmeğe başlar. Ruzgar o kadar kuvvetliydi ki, zarif otlardan devasa ağaçlara kadar her şey ruzgarın gücüne dayanamıyor, eğiliyor, kırılarak paramparça oluyordu. Sadece bülbülün sevdiği zarif ve güzel çiçek ruzgara boyun eğmeden dik duruyordu. Gücüyle gurur duyan ruzgar bunu görünce hayrete düşüyor:
- Ay zarif, ay zayıf çiçek, bana boyun eğmemeğe nasıl cüret edersin? Bu gücü nereden alıyorsan?
Çiçek cevap verer:
- Aşkımdan! Sevginin gücü yenilmezdir. Ben bülbülü seviyorum, bana güç veren onun temiz sevgisidir.
- Bakalım! Sen aşkını dene, ben de gücümü, - söyleyerek ruzgar daha da kuvvetle kükrüyor, öfkesi yere-gökyüzüne sığmıyor. Ruzgarın bu öfkesi karşısında çiçeğin direnci azalmaya başlar ve o son gücünü toplar. Bu, bülbülün çiçeğe ulaştığı zamandır. Bülbül göğsünü çiçeğin göğsüne dayar ve onun bükülmüş duruşunu düzeltir. Ancak bülbülün göğsü çiçeğin harı (yani dikeni) tarafından delinir. Bülbül mahv olur, ama çiçeğin bükülmesine izin vermez. Ve bülbülle ebediyen birleşen çiçek, o zamandan kalma bülbül şeklinde çiçekler açar ve adı Harı Bülbül, yani dikenli bülbül olarak kalır...
Geçen yılın sonlarında Harı Bülbül Destanı yeniden yazıldı: kahraman Azerbaycan askeri anlatıdakı bülbül örneği, göğsünü öne koyarak Karabağ'ı, güzel Şuşa'yı ermeni işgalcilerin ve destekçilerinin "siyah ruzgar"ından korudu, yigitlerimizin kanı-canı pahasına Harı Bülbül zaferin sembolü haline geldi. Efsanedeki bülbül sevdiği çiçeğe birleştiği gibi, yaklaşık üç bin şehidin kanı da Karabağ topraklarına karıştı; Şehitlerimiz Harı Bülbül oldular...Ve bu destan Azerbaycan'ın tarihine altın harflarla yazıldı!