ÜÇ AYLARIN ÖNEMİ
Bizlere bazen uzun gelse de olmayacak hayallerin peşinden -daha zaman var diyerek- koşsak ta ömür çok kısa. Bu kısa hayatın sonucunda bahtiyarlardan olmak, iman ile son nefesi vermek için, kısa hayatımıza katmamız gereken birçok değerler vardır. Bu değerlerin başında ise iman gelmektedir. Yüce Allah kullarının kısa kurtuluşa erenlerden olmaları için birçok fırsatlar sunmuştur. Bu fırsatların en önemli zaman dilimlerinden birine kavuştuk. Recep, Şaban ve Ramazan aylarını kapsayan üç aylara girmiş bulunmaktayız. Bu sebeple Yüce Rabbimize binlerce hamd ediyoruz. Bizleri bu zamanlara eriştiren, imana kavuşturan, Ümmet-i Muhammed olmayı bizlere nasip eden Rabbimize şükürler olsun.
Üç aylar kamerî ayların yedincisi olan Receb’le başlayan, Şaban’la devam eden ve nihayetinde Ramazan’la son bulan ayların toplu adıdır. Sevgili Peygamberimiz bu aylara girince şöyle dua ederdi.
“Allah’ım Receb ve Şaban'ı bize mübârek eyle ve bizi Ramazan'a kavuştur”
Yazımızın bu bölümünde öncelikle üç ayların içerisinde bulunan aylardan ve bu aylarda bulunan önemli kandillerden bahsetmek istiyorum. Üç aylar Receb ayı ile başlamaktadır. Receb ayı ise, İslâm gelmeden önce Araplar arasında haram aylardan sayılan ve kendisine hürmet gösterilen bir aydı. İslâm Diniyle beraber bu aya verilen hürmet devam etmiştir. Allah-ü Teala Receb ayını haram aylardan saymış (Bakara 2/217), Sevgili Peygamberimiz ise bu aya çok değer vermiştir.
Receb ayında bulunan iki kandil gecesi ise, bu aya ayrı bir değer katmaktadır. Receb ayının ilk cuma gecesi Regâib kandili ve yirmi yedinci gecesi ise Mîraç Kandilidir. Regâib Kandili ile Mü’minler bu önemli aylara giriş yapmaktadır. Mîraç Kandili ise Mü’minlere beş vakit namazı emredildiği, bakara süresinin son iki ayetinin verildiği ve Îman ile ölenlerin Cennete gireceğinin müjdelendiği bir gecedir.
Hz. Aişe Validemizin bizlere aktardığına göre Efendimiz pek az bir kısmı hariç, Şaban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi. Resûl-i Ekrem (sav), Şaban ayında niçin fazla oruç tuttuğu konusunda, “Şaban, amellerin Allah'a arz edildiği aydır. Ben, oruçlu iken amelimin Allah'a arz edilmesini istiyorum.” “Şaban, insanların büyük kısmının Ramazan ile Recep ayları arasında ihmal ettikleri bir aydır. Ben onu ihya etmek istiyorum” gibi açıklamalarda da bulunmuştur. Şaban ayının fazileti hakkında Hz. Enes (r.a) şöyle anlatıyor: Resûlullah (sav)’e “Ramazan’dan sonra hangi oruç efdâldir?” diye sorulmuştu, şu cevabı verdi “Ramazan’ı tazim için Şaban”. Tekrar soruldu. “Hangi sadaka efdâldir?” “Ramazan’da verilen!" cevabını verdi.”
Şaban ayının tam ortasında ise çok değerli bir gece Beraat Kandili bulunmaktadır. Beraat gecesinde melekler iner, dualar kabul olunur. Peygamber Efendimiz Beraat Kandilinin önemini bizlere şöyle bildirmektedir. “Şaban ayının yarısı (Beraat gecesi) gelince; gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz. Şüphesiz ki Allah, o gece güneşin batmasıyla dünya göğüne iner ve şöyle der: Benden af dileyen yok mu? Onu affedeyim! Rızık isteyen yok mu? Rızık vereyim! Şifa dileyen yok mu? Şifa vereyim.” Bir başka hadiste ise şöyle buyurmaktadır. “Allah Teâlâ, Şaban’ın on beşinci gecesi (Beraat gecesi) tecelli eder ve ana-baba’ya âsi olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında bütün kullarını bağışlar.”
Ramazan ayı ise on bir ayın sultanıdır. On bir aydan daha değerlidir. İçinde bin aydan daha hayırlı olan ve o gecede Kur’an’ın indirildiği Kadir gecesi mevcuttur. Yüce Rabbimiz Ramazan ayının önemini bizlere şöyle bildirmektedir.
“(O sayılı günler), insanlar için bir hidâyet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin.” (Bakara 2/185)
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz ise Ramazan ayında gerçekleşen manevi havayı şöyle bildirmektedir.
“Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.” Sevgili Peygamberimiz diğer bir hadislerinde Ramazan ayında tutulan orucun önemine şu şekilde işaret etmektedir.
“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”
Allah-u Teala biz kullarını dünyada başıboş bırakmamış, nefsimize uyup da hatalara düşmememiz, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmak için Kitaplar göndermiş, göndermiş olduğu kitapların hayata aktarılması için de Peygamberler vazifelendirmiştir. Kurtuluşa erenlerden olmanın yolu ise Allah’ın isteklerine ve O’nun en son Resûl’ü ve Nebî’si Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in sünnetine tabi olmaktan geçmektedir. İşte bu üç aylar mevsimi, Allah ve Resûl’ünün isteklerinin ne kadarını yerine getirdik ne kadarını yerine getiremediğimizin sorusuna cevap bulma zamanıdır.
Allah-u Teala nasıl bir hayat geçirmemiz gerektiğini bizlere bildirirken, yapmış olduğumuz hatalardan dönmemizi istemektedir. Üç aylar dediğimiz bu zaman dilimi hatalarımızı gözden geçirmemize vesile olacak önemli fırsat aylarıdır.
Bu ayların mânevî etkisi o kadar büyük ki, bu zaman diliminde yapmış olduğumuz hataların farkına varabilmekteyiz. Bazen yaptığımız hatalarımız bize çok mâkul gelmekte, Şeytan hatalarımızı, günahlarımızı ve isyanlarımızı bize meşrû gösterebilmektedir. Bu aylardaki Rahmet-i İlâhiye ile Ramazan’da nefsimizin tezkiye edilmesiyle şeytanların bağlanmasıyla her şeyi daha iyi idrak etmekteyiz. Doğrularımızı yanlışlardan, sevaplarımızı günahlardan daha iyi seçebilmekteyiz.
Susuzlukta suyun bulunması neticesinde suyun kıymeti daha iyi anlaşılır ve daha verimli kullanmaya özen gösterilirse, mânevî yağmurların sıkça yağdığı, gönüllere rahmetin bolca ulaştırıldığı üç aylardan azâmi şekilde istifâde etmeye çalışmalıyız. Çünkü bu davranış şekli, elbette kendi menfaatimize olacaktır.
Hayatımızın her anını bir fırsat olarak görmemiz gerekmektedir. Çünkü bizler gelecekten haberdar değiliz. Ne zaman doğacağımıza karar veremediğimiz gibi bu dünya hayatından ayrılışın adı olan ölümle de ne zaman buluşacağımızı da bilememekteyiz. Bu sebeple girmiş olduğumuz üç ayları da fırsat olarak bilmeliyiz. Bu aylarda şu hususları yerine getirmek suretiyle feyiz ve bereketinden istifade etmeye çalışmalıyız.
Öncelikle insan olmamız hasebiyle yapmış olduğumuz birçok hatalarımız, birçok günahlarımız vardır. Bu ayların üzerimize yağdırmış olduğu merhamet ve mağfiret yağmurlarından istifade etmeli, isyanlarımıza, hatalarımıza ve günahlarımıza tövbe etmeliyiz. Çünkü Yüce rabbimiz tövbe edenlerin tövbelerini kabul ettiğini bizlere şöyle müjdeliyor. “Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok mağfiret sahibi ve esirgeyici bulacaktır.”(Nîsa 4/110)
Eğer kul hakkı almış isek üzerimizde bulunan bu hakların helâl olması için çaba göstermeliyiz. Yapmış olduğumuz bütün hatalar için pişmanlık duymalı ve bir daha işlememeye azimli olmalıyız. Gelmiş ve geçmiş bütün günahları affedilmiş olduğu kendisine müjdelendiği halde günde yüz defa tövbe ve istiğfarda bulunan bir Peygamberin Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in ümmeti olarak bizlerde Rabbimize tövbede bulunmalıyız. Yüce Rabbim bu mübarek günlerin ve ayların hürmetine yapmış olduğumuz bütün hatalarımızı ve günahlarımızı affetsin.
Ramazan ayında tutacağımız bir aylık oruçtan başka Recep ve Şaban aylarında da oruç tutmaya özen gösterelim. Pazartesi ve perşembe günleri, ayın on üç, on dört ve on beşinci günleri, kandil gecelerinde de oruç tutalım. Nefsimizi dizginleyen ve günaha gitmeye en büyük engellerden olan oruca ayrı bir ehemmiyet verelim.
Bu aylar namaz ibadetimizi hayatımıza aktarmada ve hayatımızın bir parçası haline getirmemizde önemli zaman dilimleridir. Yüce Rabbimizin bizlere bildirmiş olduğu şu Âyet-i Kerime’yi yeniden hatırlamamızda fayda vardır. “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut 29/45)
Ramazan ayı üç ayların sonuncusudur. Nasıl ki, içinde Kuran indirilmeye başladığından dolayı Ramazan ayı on bir ayın sultanı olmuşsa, nasıl ki, içinde Kur’an indirilmeye başladığı gece Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlı ise, Kur’an-ın içinde bulunduğu insanlarda da durum böyledir. Kur’an insanı Allah’ın ve kulların razı olacağı bir yaşantıya götürmektedir. Kur’an insanı dünya ve ahiret mutluluğuna sevk etmektedir. Kur’an bir hidayet kaynağı, inananlar için bir şifâdır. Bu aylar Kur’an-ı okumayı sıklaştırma ayımız olmalıdır. Bu aylar Kur’an-ın mesajlarını hayatımıza aktarma ayları olmalıdır. Bu aylar Kur’an-ı anlama ve kavrama, ona göre hayatımızı şekillendirme ayları olmalıdır. Yüce Rabbim bu mübârek aylar hürmetine bizleri Kur’an-ı okuyan, anlayan ve hayatına aktaranlardan eylesin.
Bizden önce Dünya hayatını yaşayan ve bizlerden önce âhirete giden başta ana-babamız, akrabalarımız olmak üzere bütün Müslüman kardeşlerimizi de unutmamalıyız. Hayır dualarla, Kur’an’dan okuyacağımız ayetlerin sevaplarını kendilerine aktarmak suretiyle, onlarında ruhlarını şad edelim. Günahların affedilmesi için niyazda bulunalım.
Bu aylar maddi imkânı olmayan kardeşlerimize yardımcı olmayı artırdığımız aylar olmalıdır. Yüce Rabbimiz sadaka verenleri şöyle müjdelemektedir.
“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab'leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Bakara, 2/262)
Sadakalarımızı daha sıklaştırmalı, maddi gücü olmayan kardeşlerimizin bu aylarda sıkıntılarına derman olmalıyız. Sadakalarımızdan başka hayır adı altında ne yapabiliyorsak üç aylarda bu faaliyetlerimizi daha da sıklaştırmalıyız.
Bu aylarda Rabbimizi daha çok anmaya ve Sevgili Peygamberimize Salat-u Selâmlar getirmeye özen gösterelim. Çünkü kalpler ancak Allah’ı zikretmekle tatmin olmakta, duâlar ise salat-u selâmlar ile makbul olmaktadır.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerîm’de bizlere salât-u selâm hakkında şunları hatırlatmaktadır. “Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey îman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selâm verin.” (Ahzab 33/56)
Ebedi hayatımızı dünyada yaşadığımız şu kısa hayatımız belirleyecektir. Allah’ın razı olacağı, emirlerin yerine getirildiği, yasaklarından kaçınıldığı ve insanlığa göndermiş olduğu son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (sav)’e “Es-selâtü vesselâm aleyke ya Resûl Allah” diyerek uyulduğu takdirde, ebedî hayat olan ahiret hayatı Cennet olacaktır.
Bu sebeple bu günlerde girmiş olduğumuz bu üç ayları olabildiğince iyi değerlendirmeliyiz. Unutmayalım ki, geçen senelerde bizimle olup da şu an aramızda bulunmayan nice dostlarımız var. Bir sonra ki üç aylara kavuşma imkânımız bizimde olmayabilir, bunu da asla unutmamalıyız.
Bir sonraki “Gönül Pınarı”nda buluşmak üzere hoşça kalın, dostça kalın…
Allah’a Emânet olun…
Sayın başkanım hoş geldiniz sefalar getirdiniz. Hayırlı olsun ve kaleminize sağlık