ATATÜRK ve Türk İnkılâbı, Milli Mücadele’nin başından itibaren yabancı yazarların dikkatını çekmiş, bu konuda eser yazılmıştır. Yabancı yazarlar, yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da Atatürk’ten hayranlık ve takdir duygularıyla söz etmişler, yazılarında eserinin değeri ve büyüklüğü karşısında düşünce ve duygularını dile getirmişlerdir.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bütün batılı ülkelerin ilgi odağı olmuş bir olgudur. Örneğin; Amerikalı asker diplomat General Shell, ‘’Mustafa Kemal, çağımızda henüz hiç kimsenin geçemediği büyük ve yetenekli bir adamdır…’’Bütün ulusların büyük adamları vardır. Fakat modern Türkiye’de Atatürk’e gösterilen derin saygıyı benzer bir şeyin başka bir yerde bulunacağından şüpheliyim. O, Ebedi Önderdir’’ifadesiyle Atatürk’e olan hayranlığını belirtti.ve çekmeye de devam etmektedir.
Bilindiği gibi Atatürk ile ilgili birçok dilde yayın yapılmıştır. Atatürk önderliğinde verilen Ulusal Kurtuluş Savaşı ve sonrasında kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye dışında, özellikle de bağımsızlık savaşı veren ve batılı anlamda bir toplum oluşturma uğraşısı içinde olan ulusların ilgisini hep çekmiştir
*
Gündemlerde sıklıkla üzerinde konuşulan ve maalsef Atatürkçülerin bir kısmı da gidişatı "Humeyni devrimi" veya "Mursi rejimi" kurulması öncesinde gelişen olaylara benzetiyor olması, 2021 yılında Türkiye'nin büyük olaylar yaşayacağını, ya kuruluş yörüngesine döneceğini ya da en geç 2022'de "Osmanlı İslâm Cumhuriyeti"ne dönüşeceğini öngörüyor. Öyle ki Ayasofya'dan sonra kayıp olan Yavuz Sultan Selim'in "hilafet kaftanı"nın dahi bu iş için kullanılacağı uyarısında bulunanlar var.
Bu öngörüde bulunanlar depolardan kaybolan çeşitli çaplardaki 250 bin silahı, Suriye'den gelen göçmenler arasındaki teröristleri, ilahiyatçıların hukuk fakültelerine hâkim olmaya başlamasını delil olarak gösteriyor.
*
Toplumsal yozlaşmaya sebep olan uygulamalar konusunda zaman zaman iktidarı eleştirse de Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit'teki yazısında "Sadece hilafet değil Osmanlı Milletler Topluluğu olacak" diyerek projenin isim babalığına soyundu.
Dilipak, "Bu konu sadece Müslümanlarla sınırlı kalmayacak. Ortodoks birliği de kurulacak. Üniversitelerini, bankalarını da kursunlar. Süryani Patrikliğini Hz. Ömer kurdu, Ermeni Patrikliğini Fatih kurdu. Fatih Rum Ortodoks Patrikliğinin de başıdır. Osmanlı dediğimiz onun içinde bir Ortodoks dünyası var. Sadece Hilafet, ya da Ortodoks Cemaatinin daimi temsilcilik Konsülü değil, bir de Osmanlı Milletler Topluluğu olacak." diye yazdı.
Ahmet Taşgetiren ise "Nasıl bir ajanda?" başlıklı yazısında, "Ayasofya neden şimdi?" diye sordu ve "Tayyip Bey, bundan sonra siyasi hayatında yapmayı hedeflediği şeyleri birer birer yapacak. Tayyip Erdoğan öyle başlıklar açacak ki, Millet İttifakı'nın paydaşları ister istemez birbirinden ayrışacak" diye bir kulis bilgisine yer verdi.
Karşı çıkanların en solundaki TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'ın tespiti de bu yönde:
"İktidarın Ayasofya'yı cami olarak ibadete açması muhalefete dönük bir operasyondur. Hükümet, muhalefet blokunun Türkiye'nin laik duyarlılığı olan toplumsal kesimlerinden vazgeçmesini istiyor. Muhalefetin milliyetçi ya da İslamcı kanatlarının Erdoğan'la uzlaşmaları daha kolay olduğu gibi sert bir mücadelede dağılmaları da daha büyük olasılık... Mevcut muhalefet bloku bu kuşatmanın bizzat parçasıdır." dedi.
Taşgetiren, Sabah gazetesinde Okan Müderrisoğlu'nun "Öyle anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı, farklı tarihlerde müzakereye açtığı lâkin konjonktürün gereğini veya o an memleketin aciliyet kazanan işlerini gözeterek arka plana ittiği bazı hassas konuları, zamanın ruhunu da dikkate alarak bir kez daha ele almanın, olgunlaştırmanın arifesinde." tespitine ve Fehmi Koru'nun yazılarına da atıfta bulunarak "Bunların sırf 'iç siyasi hesap'la bağlantılı olması imkânsız gibi gözüküyor. Bakalım hangi başlıklarla sıcak iklimlere doğru yol alacağız?" diye sordu.
Müderrisoğlu, daha sonra, "200 yılın reformu" başlıklı yazıyla, projenin nasıl uygulanacağını da yazdı.
*
Türkiye'nin hangi sıcak iklime doğru gittiği konusunda yabancıların da bir tespiti var.
Würzburg Üniversitesi'nin yaptığı, 175'i aşkın ülkedeki yönetim şekilleri ve demokrasi kalitesindeki değişimleri mercek altına alan araştırmada Türkiye "ılımlı otokrasiler" arasında yer aldı! Ucu açık!
Bu projeler, "Türk devletini sona erdirmek" demektir ve mevcut Anayasa'yı ortadan kaldırmayı gerektirir. Bu yapılanlar, mevcut hukuk sistemine göre adım adım darbe demektir!
*
Satılık kalemler var ldukça bu tür saçmalıkları okumaya devam edeceğiz sanırım;
Kurtuluş Savaşlarının yaşandığı Zafer ay 30 Ağustos’ tan bir kesit;
Önce Yunan ordusuna karşı kazanılan Büyük zaferin kazanıldığı yer Dumlupınar’ a gidelim ve ziyaret eden herkesin 8 yaşındaki şehit yavrularımızın mezar taşlarını gördükten sonra gözyaşlarını tutamadıkları şehitlikteki bir anıtın önünde durup, üzerindeki kitabeyi okuyalım:
‘’Bu anıt, oğlu Mehmet 8 yaşında iken, 1912 yılında, Balkan Savaşı’na katılıp Galiçya, Hicaz, Yemen, Kafkasya Savaşları’nda cepheden cepheye 11 yıl koşarak çarpışan, Doğu Cephesi’nde Kurtuluş Savaşı’na katılan ve Dumlupınar Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde, 19 yaşındaki Alay Sancaktarı oğlu ile karşılaştıktan sonra, 31 Ağustos günü şehit düşen Çetmili Kara Ali Çavuş’un muhteşem destanıdır.
Oğlu kahraman Onbaşı Mehmet de, 9 Eylül’de İzmir’e giren birliğin başında şehit olmuştur.
Yüce kahramanları minnet ve şükranla anıyoruz…’’
*
Dumlupınar’ın Fahri Hemşerisi seçilme onurunu yaşayan bir Kuvayı Milliyeci olarak, şiirimizin büyük ustası Nazım’ın ‘’Kuvayı Milliye Destanındaki eşsiz dizelerini bir kez daha okumamız gerekir:
…Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri
Çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı…’’
*
Milli Mücadele ve Atatürk’ü en iyi anlatan yazarlardan Falih Rıfkı Atay’a bırakalım;
‘’Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz…’’
*
İlber Ortaylıdan bir alıntıyla konuyu tamamlayalım:
"30 Ağustos, Başkumandanlık Muharebesi'nin kazanıldığı, Yunan ordularının dağınık olarak ricata başladığı gündür. 30 Ağustos, Anadolu'dan asla çıkmayacağımızın belgesidir. Birçok ülkede böyle bir tarihî gün yoktur; böylesine değerli bir zafere sahip olanlar da her zaman kutlar."
*
Bu ülkein bağımsızlığını kazanmasının ardından, üniter yapısıylahukukun üstünlüğüne dayanan Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu o muhteşem Kuvayı Milliyenin önderliğini üstlenen devrimci Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün arkasında, Kurduğu Laik Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliğ var oldukça, Türk aydını var oldukça, aydınTürk milleti var oldukça;Yeni Osmalıcılık adı altında işlenen kirli fikirlerin, tecrübe edilmiş siyasi kirli odakların, satılmış kiralık kalemlerin emelleri daima hüsrana uğrayacağından şüphemiz yoktur.