24 Temmuz 2019, bağımsız Türkiye'yi kuran Lozan Antlaşması'nın 96. yıldönümü… Atatürk Cumhuriyeti'nin tapusu, bağımsız varlığımızın uluslararası hukuk belgesidir, Lozan. Bu yüzden hedeftir.
Lozan'ı hedef alarak ileri sürülen yalanların taraftar bulmasının sebebi ise cehalettir.
Lozan'ın 2023'te geçerliliğini yitireceğine, Lozan'da yaklaşık 2 milyon kilometrekare toprak kaybedildiğine, Lozan'ın gizli maddeleri olduğuna, Amerika'nın Lozan'ı imzalamamasına anlam yüklenilmesine, İngiltere'nin Lozan'ı imzalamak için hilafetin kaldırılmasını şart koştuğuna, Ege Adalarının alınabilecekken alınmayarak Yunan'a verildiğine inanmak, Lozan konusundaki bilgisizlikten kaynaklanmaktadır…
Lozan üzerinden yapılan "siyasi" tartışmaları, kıymetli tarihi araştırmalara döndürebilmek için en azından meclisteki görüşme tutanaklarını okumak, taraf devletlerin bu anlaşmaya nasıl bir mana yüklediğini araştırmak gerekir…
Araştırılmazsa, Lozan'ın İngiliz projesi olduğu şeklindeki zırvalığa dahi inananlar çıkabilir!
Oysa yeterince bilgi sahibi olunduğunda, İngilizlerin Lozan'ı zafer olarak görmedikleri, hatta İngiliz diplomasisi açısından hezimet olarak niteledikleri anlaşılır.
I. Dünya Savaşı'ndaki İngiltere Başbakanı Lloyd George, Daily Telegraph gazetesine Lozan'ın bir "bela" olduğunu söylemişti mesela.
Fransız Gazeteleri Lozan'ı, "Hilalin haça büyük darbesi" olarak yorumlamıştı.
Niye mi?
Çünkü onların gözünde, karşılarındaki ülke, kurtuluş mücadelesinden galip çıkmış bir ülke değil, I. Dünya Savaşı'nda mağlup olmuş bir ülkeydi. Onlar, masaya iliklerine kadar sömürdükleri bir ülke oturmuşlardı.
Kapitülasyonlarla avuçlarına aldıkları Osmanlı'da, o dönem, sanayi kuruluşları, bankalar, limanlar, demiryolları, madenler; hepsi yabancıların elindeydi. 1913-1915 sanayi sayımına göre Osmanlı endüstrisinin yalnızca yüzde 15'i Türklerin, Müslümanlarındı. Hal bu iken, Osmanlı, gümrüklerini belirleyemiyor ve hatta yabancıları yargılayamıyordu. Azınlıklar, her açıdan ayrıcalıklı durumdaydı…
Dahası, İstanbul işgal altındaydı… Çanakkale işgal altındaydı…
İşte bu koşullara altında oturdukları masadan ne İngiltere ne Fransa umduğunu bularak kalktı.
Bu açıdan Lozan, bizim için değil ama Avrupa için hezimetti.
Nasıl mı oldu bu?
Lozan heyetinin asla taviz vereden "bağımsızlık" ve "eşitliğe" vurgu yapan tutumuyla!
TBMM'nin talimatıyla belirlenen "asla taviz verilmeyecek hususlarda" ne olursa olsun geri adım atılmayarak…
Nitekim Lozan Konferansı kesintiye de uğradı. Sevr Anlaşması'nın yumuşatılmış versiyonu İsmet Paşa tarafından "bağımsızlığımıza aykırı" denilerek reddedildi. İstanbul'a dönüldü, ordular teyakkuza geçirildi…
Zira…
Birinci hedef barıştı; ama gerekirse, bağımsızlık için savaşılacaktı!
Bağımsızlık isteğiyle kavrulan bu kararlı duruş sonucunda Lozan Anlaşması imzalanarak, kapitülasyonlar kalktı ve bağımlı düzene son verildi.
Atatürk önderliğinde verilen Milli Mücadele sayesinde, savaşarak kazanılan başarılar, Lozan ile hukuki ve siyasi açıdan resmiyet kazandı.
İşte bu yüzden, Lozan'ı iyi araştırmak ve bilmek; tarihi, "ayrıştırma" için kullananlara inat, birleşmemizi ve tarihten ders alarak gelişmemizi sağlayacak
bir zorunluluk.
*
Yazar Fatma ÇELİK hanımın köşesinde ele aldığı Bağımsız Cumhuriyetimizin tapusunun imza altına alındığı ‘’Lozan Antlaşmasını’’ayrıntılarıyla ve gerçekçi bir şekilde işlemiştir.
Görüldüğü gibi bilinen bir kesim var ki Lozan Antlaşması’nı bir hezimet olarak görürler başarısızlıkla suçlarlar.
Aslında be meczupların ana hedefi; Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Başbuğ Atatürk’ü millet nazarında gözden düşürme, beyinlerinin arkasında besledikleri kirli projelerine hayatiyet kazandırma taarruzudur.
Bu meczup kesim sayesinde yıllardır taarruz edilmedik değerimiz kalmadı; oynamamış sinir ucumuz kalmadı; yıkılmadık duvarımız kalmadı. Fesli meczubun basit kopyalarıyla dolu dört yanımız.
Dikkat buyurun, şahsi bir şeyden bahsetmiyorum: ‘’Bizim’’diyorum…’’Ortak değer’’ diyorum.
Bu meczuplar aşağıda sorulan birkaç güncel soru hakkında ne düşünüyorlar merak ediyorum?
-Lozan'ı, "adaları da İtalya'ya bıraktık" diye "hezimet" varsayanlar, Ege'deki adalarımızın hali hazırdaki işgale karşı konulmayarak Yunanistan'a terk edilmesi hakkında ne düşünüyorlar?
- Lozan'ı, "Mısır ve Sudan'ı teslim ettik" gerekçesiyle "hezimet" varsayanlar, o gün "teslim edilmemiş" görüşülmesi sonraya bırakılmış Irak'ın kuzeyindeki Türk illerinin bugün peşmerge ve terör yapılanmalarına "teslim edilmiş olması" yahut Kuzey Kıbrıs'a dair "ver kurtul" politikası geliştirenler hakkında ne düşünüyorlar?
- "Masada toprak kaybedildiği" gerekçesiyle Lozan'ı imzalayanlara her nevi hakareti "layık" görenler, İtilaf Devletlerini, Osmanlı topraklarını "işgale davet eden" Mondros'u imzalayanlar/imzalatanlar hakkında ne düşünüyorlar?
- Lozan'ı, "azınlıklara tanınan hakları’’ çarpıtarak karalayanlar, Lozan'da böyle bir hak ve yetki tanınmamış olduğu halde Bursa, İzmir, Isparta, Kütahya ve Tekirdağ'a metropolit atayanlar hakkında ne düşünüyorlar?
Bir de unutmadan;
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin "Lozan" ve "Erzurum Kongresi" kutlama afişlerini "israf" ve "kirlilik" olarak tanımlayanlar, 31 Mart gecesi kazanılmamış bir seçim galibiyetinin kutlandığı malum afişler yahut Türk askerini bir terör yapılanmasıyla neredeyse özdeşleştiren 15 Temmuz afişleri hakkında ne düşünüyorlar?
Bugün, bu soruların -eller vicdandan çekilmemek suretiyle- cevaplanması yeterli olacaktır!