(Bu metin, Mart-Nisan 2004 aylarında, Türk Eğitim-Sen Genel Merkezinin çeşitli illerde yaptığı “Ortak Akıl Toplantıları”nda, toplantı öncesi okunan metindir)
Türk Eğitim-Sen, bir memur sendikası. Üyelerinin insan gibi yaşayabilmesi için var gücüyle çalışmakta olan bir güç birliği…
Sendika olarak, görevimizin farkındayız. Yalnızca üyelerimizin özlük haklarıyla ilgilenmek değil misyonumuz. Bu dar çerçevenin ötesinde, Türkiye’nin bugününe ve yarınına sahip çıkma kavgası veriyoruz. Sendika olarak işimiz, politika yapmak değil. Ancak; hiç ama hiç kimse, bizleri “Milli Eğitim” konusunda politika üretmekten alıkoyamaz. Bizler, ne pahasına olursa olsun, Türkiye’nin yarınlarını teslim edeceğimiz kuşakların, “Milli Şuur”la yoğrulmasını sağlamaya kararlıyız.
Zaman sayacının ibresi, 21.Yüzyılı gösteriyor. Ezberci eğitimin esir aldığı beyinlerle mi dolduracağız bu yüzyılın içini? Bilimin ışığı ile aydınlanmayan, felsefeden beslenmeyen kuşaklarla mı inşa edeceğiz yarınların Türkiye’sini? Milli Değerlerden ve İlkelerden yoksun bırakılmaya kalkışılan yürekler mi taşıyacak ülkemizi 22.Yüzyıla? Türk Eğitim-Sen’in, bu tablo karşısında boynunu büküp, yalnızca kuruş sendikacılığına mı soyunacağını sanıyorlar gerçekten?..
Biz, eğitim çalışanlarıyız. Biz, Türk Eğitim-Sen’liyiz. Bilgiliyiz, bilinçliyiz. Varlık nedenimiz, insan yetiştirmek, insana yatırım yapmak. Tarihi bilen, tarihten ders alan, tarih yazacak kadar donanımlı beyinler yetiştirmek. Küresel kavramlara yabancı olmayan; ancak, bunları, “Milli Şuur” potasında eritebilen yürekler yetiştirmek… Yoksa; yabancı hayranlığıyla, yabancı taklitçiliğiyle, kendi benliğine yabancılaşarak, Milli kavramlarını küreselleşmeye peşkeş çekmeye yatkın insanlar türetmek değil elbette!..
Biz, düşünen ve düşündüren bir sendikayız. Öğretmeniyle, hizmetlisiyle, memuruyla, öğretim üyesiyle, okul müdürüyle, fakülte sekreteriyle her gün çoğalan 150.000 beyinden ve 150.000 yürekten oluşan eğitim ordusuyuz. Deyim yerindeyse, Milli Değerlerin ve İlkelerin tüm iç ve dış tehditlere karşı kollanması ve korunması konusunda, kararlılık ve süreklilik abidesiyiz.
Biz, insan atölyesi demek olan eğitim için tüm enerjisini seferber etmiş olan insanlarız. Biz, Türk Eğitim-Sen’liyiz. Köklerimiz geçmişte, hedeflerimiz gelecekte. Köklerinden kopmamış, kültürüne yabancılaşmamış, kendisinin ve Türkiye’nin geleceğini dış adreslerde aramayan insanlar yetiştirmek için yola çıktık. Yüreği ülke ve ülkü sevgisiyle dopdolu, özgüvenli; “ben” değil, “biz” diyebilen ve bunun gereğini yerine getirebilen Türk çocukları, Türk gençleri, Türk aydınları yetiştirmek amacımız.
Türk Eğitim-Sen’liyiz biz. Katılımcı ve atılımcı bir sendikayız. Küreselleşme adı altında ulusal benliğin erozyonunu amaçlayan oyuna gelmeyen; “Milli Devletin modası geçti” yutturmacasını yutmayan; “Ulusal sınırlar ortadan kalkıyor” kandırmacasına kanmayan 150.000 insan gibi insanız. Bir taraftan Ulus Devlet kavramını aşındırmaya çalışırken, diğer taraftan Ulus Devlet kurmaları konusunda bölücü unsurlara akıl hocalığı yapanların çirkin yüzünü görüyoruz, bu aşağılık suratı herkese göstereceğiz.
Türk Eğitim-Sen, sürekli gelişen ve geliştiren bir sendikadır. Takvimlerin 21.Yüzyılı gösterdiğinin farkındadır. Kendisiyle yetinmeyen, kendisini aşabilmek için çaba harcayan bir sivil toplum kuruluşudur. Kalite anlayışını özümsemiş bir sivil toplum kuruluşunun, kaliteli demokrasiye çok şeyler katabileceği gerçeğinin, yaşayan örneğidir.
Siyasi bir parti değiliz. Herhangi bir partinin uzantısı, gölgesi ya da arka bahçesi de değiliz. “Türkiye” denildiğinde yüreği kanatlanan herkese kapımız açık. Toprağın, ancak uğrunda ölen varsa “Vatan” olduğunun şuurundaki her kesimle barışık bir sendikayız. “Milli Değerler” denilince beynini seferber eden herkesi kucaklamaya hazırız. “Ulusal Çıkarlar” konusunda duyarlı olan tüm kişilerle ve kurumlarla işbirliğine varız. “Milli İlkeler” söz konusu olduğunda enerjisini esirgemeyen herkesle güçbirliğine niyetliyiz. Diğer taraftan; böyle düşünmeyen unsurlar, kendilerine dostluk elimizi uzatacağımızı boşuna beklemesinler. Bizi biz yapan değerlerimizden ve ilkelerimizden ödün vereceğimiz hayaline kapılmasınlar!..
En sevdiğiniz, en değer verdiğiniz, uğruna canınızı vereceğiniz kavramları tehditler kıskacında bunalmış, riskler kapanına kıstırılmış gördüğünüzde, neler hissedersiniz?.. Türkiye üzerinde oynanmakta olan oyunlar, ülkemizi köşeye sıkıştırmak amacıyla kaleme alınan senaryolar karşısında neler hissediyorsunuz peki?.. Yüzyıllardır bir türlü dinmek bilmeyen o kirli emeller fırtınası, asırlardır hiç mi hiç hız kesmeyen o cadı kazanları kasırgası, hangi duyguları tetikliyor yüreğinizde acaba?..
Türkiye’mizin durumuna bakın… Önüne gelen, bir tarafını kurcalamaya çalışıyor; aklına esen, bir yanını çekiştirmeye hevesleniyor!.. Peki, biz ne yapıyoruz bu ahval ve şerait karşısında? Nedir bu üzerimize ölü toprağı serpilmişlik? Bu aymazlık, bu aldırmazlık yakışıyor mu bizlere? Kişiler ve kurumlar olarak bu kadar tepkisiz, bu denli kış uykusunda mı olmalıydık. Nerede o Kuvay-ı Milliye ruhu, nerede?.. Kendimize gelmenin, aklımızı başımıza toplamanın; durum değerlendirmesi yaparak akılcı bir strateji çerçevesinde gerçekçi adımlar atmanın zamanı çoktan gelmedi mi?..
Bilmem nerelerde yazılmaya çalışılan Türkiye karşıtı senaryolara seyirci kalmayacağız. Sevr dayatmasını hortlatmayı düşleyenlere geçit vermeyeceğiz. “Türk’üm” diyenleri zayıflatmaya cüret edenler karşısında – bazılarının ısrarla yaptığı gibi- başımızı kuma gömmemiz söz konusu olamaz. Türkiye’yi her anlamda yarınsız bırakmak için uğraşan iç ve dış fesat yuvalarına –bazılarının yıllardır sergilediği gibi- tepkisiz kalmamız, hiçbir zaman ve hiçbir biçimde düşünülemez.
İnançlı olanlarla, inanç tacirlerini; Atatürkçü olanlarla, onun adının arkasına sığınanları; Türkiye’mizi sevenlerle öyle görünenleri; ülkesine-ülküsüne bağlı olanlarla, öylesine geçinenleri; ülkemizin sorunları ve sıkıntıları karşısında gözleri dolanlarla, timsah gözyaşları dökenleri birbirinden ayırt etmek durumundayız. Ülkemizin kurumlarındaki çürük elmaları gecikmeden tanımlamak ve özenle ayıklamak zorundayız.
Üyelerimizin ekonomik çıkarlarını gözetmenin önemine yabancı değiliz. Diğer taraftan, “Ne Mutlu Türk’üm” diyenlerin onurunu korumanın ve şerefini kollamanın çok daha önemli olduğunu da biliyoruz. Hele, eğitim hizmet kolundaki bir sendika için… Hele hele, bugünlerde…
Dün, Sevr hayalleri görüyorlardı. Bugün, Federe Devlet düşleri kuruyorlar. Ağacın, balta sapına dediği gibi; bizi üzen, ülkemizdeki bazı unsurların da bu pisliklere bilerek-bilmeyerek alet olması… Geçen yüzyılda boynumuza geçirilmek istenen kemendi koparıp atan Milli Gücümüz, hiç kuşkunuz olmasın ki bu yüzyılda da devrededir. Daha da bileylenmiş olarak hem de!..
Geliniz, tanışalım. Geliniz, konuşalım. Geliniz, birbirimizi anlayalım. Geliniz, her anlamda güçlü Türkiye çizgisinde buluşalım. Geliniz, Türkiye’mizi vatanıyla-milletiyle yüceltmek ve yükseltmek konusunda anlaşalım, andlaşalım.
Türkiye’miz için tüm benliğimizle, var gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz. Milletimizi bölmeye kalkanlara, beynimizle ve yüreğimizle kalkan olacağımıza söz veriyoruz. Milli Direncimizi kırmaya yeltenenlere, tüm enerji ve birikimimizle direneceğimiz sözünü veriyoruz. Milli Birlik ve Beraberliğimizin altını oymayı planlayanlara, varımızla yoğumuzla karşı koyacağımıza söz veriyoruz. Ne pahasına olursa olsun!..
Biz; öğünen, çalışan, güvenen sendikayız. Biz, Türk Eğitim-Sen’iz.
Türkiye’yi sokakta bulmadık!..
__________________________________________________________________
* Bu metin, Mart-Nisan 2004 aylarında, Türk Eğitim-Sen Genel Merkezinin çeşitli illerde yaptığı “Ortak Akıl Toplantıları”nda, toplantı öncesi okunan metindir. (Değişen ne? Karar sizin.)