Son ülkücü şehidimiz Sinan Ateş ne diyor ve neyi anlatıyordu?
Derdi, elemi, aşkı, sevdası ve dahası kavgası ne için, neyin uğrunaydı?
SİNAN ATEŞ, SUSTURULANA KADAR DİYORDU Kİ
Genç Bozkurtlar!
Türk’ün mânevi füzeleri!
Gençsiniz,
Heyecanlısınız,
Yüreklisiniz,
Yiğit ve delikanlısınız,
Yürekleriniz vatan ve millet sevdasıyla dolu,
Omuzlarınızda Himayala büyüklüğünde bir dava
Ve altında, yılmadan, yıkılmadan, inlemeden kendi çabalarıyla topyekun bir milletin istiklâl ve istikbâli uğruna mücâdele veren OCAK BAŞKANLARI ve YAKIN ARKADAŞLARI sizlere sesleniyorum ve diyorum ki, bir şehrin mânevi ve dünyevi olmak üzere iki ayrı sultanı vardır.
Mânevi Sultanı;
O şehrin, o beldenin topraklarında metfun bulunan en büyük evliyâsıdır.
Dünyevi Sultanı ise;
O İlin, o beldenin varsa Ülkü Ocağı Başkanıdır.
Böylesi yüce bir makamın sahibi olan kıymetli Ülkü Ocakları İl, İlçe, Belde Başkanları! Bulunmuş olduğunuz Sultanlık Makamlarınızın değerini ve Türk milletinin kader çizgisindeki ehemmiyetini önce sizler bilecek ve kendinize saygıyı önce kendiniz göstereceksiniz.
Reislik makamı yücedir, çilelidir, meşakkatlidir....
O makam, ahlâk, edeb, iman, gayret, kültürel birikim, sevgi, muhabbet, saygı, tevazu ve alçak gönüllülük ister...
O makamda şımarıklığa, kibre, gevşekliğe asla ve asla yer yoktur...
O makamda bulunan kişi mutlaka iman ve ihlâs sahibi olmalıdır...
Ne yazık ki sayıları bir hayli fazla olan Ocak Başkanı gençlerimiz, biraz fazlaca dikkatsiz ve ölçüsüzler.
Bulundukları mahallin ülkücü Ağabeyileri bu gençlerimize mutlaka ülkücü adap ve edepten bahsetmelidirler..
Ülkücü geçinen ahlâk ve edep fukarası haddini bilmez saygısızlara dikkat edelim ve anında kendilerinden uzaklaşalım ki yorgun sinemizde daha fazla yük olmasınlar.
ÜLKÜCÜ İNSAN NASIL OLMALIDIR?
Büyüklerine karşı saygıda kusur etmeyen, İlim, irfan, adap, edep, iman, tevazu, millî gurur, millî şuur, millî haysiyet, İslami ve millî ahlâk, basiret, müsamaha, zekâ, cesaret, metanet, tahammül, ümit, heyecan, vatan ve millet sevgisi, istiklâl ve hürriyet aşkı gibi hasletlerin sahibi olarak, her zaman minnet ve şükranla yad edilmesi gereken mükemmel bir insan numunesi olmalıdır.
Ülkücü hayal kurar lakin sanal âlemlerin kartondan atlarına binerek, kendisini, kapak sayfasına koymuş olduğu bozkurtla, Kürşatla özdeşleştirip, elinde kılıç sandığı klavye tuşlarına dokunarak DARTANYALLIK taslayıp, nefsi adına ukalalık yaparak, büyüklerine karşı saygısız, küstah ve dahası terbiyesizce davranamaz!
Ülkücü, olay ve kişileri kendi basit ve şeytâni nefsinin mihengine vurup değerlendirme yapmak yerine, olaylar ve kişileri ülkücü davanın mihengine vurarak bir değerlendirme yapmak zorundadır. Aksi durum, basitlik, sığlık ve nefsine köleliktir!
Ülkücü davadan başkası, karanlıktır ve Türk düşmanıdır.
Her bir ülkücü şunu çok iyi bilip ve de unutmamak zorundadır ki;
Sırf vatansız ve Türk düşmanı komünistlerin devlet içinde mevzilenmelerine karşı mücâdele ettiklerinden dolayı 1944 ün 3 Mayısında haklarında açılan düzmece bir Türkçülük- Turancılık davasıyla Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşları, 500 Vatlık ampullerin altında kendilerine yapılan insanlık dışı vahşete varan işkencelere sarsılmaz bir iman ve insanüstü bir iradeyle göğüs gerip nasıl sarsılmamışlarsa…
Abdülkadir Billurcular, Dündar Taşerler, Necdet Sançarlar, Seyit Ahmet Arvasiler, Necdet Sevinçler ve daha nice ülkü devleri nasıl ki fikir çilesi çekip akrebin kıskacında yoğruldukları halde, Namık Kemal`in Hürriyet Kasidesinde yazdığı,
"Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin,
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten" mısralarında ifadesini bulan bir asil ruhla susmayıp yılmadan, KÜRŞAT'A nazire yaparcasına kılıç gibi kullandıkları kalemleriyle küfrün sarayına saldırmaktan bir an olsun geri adım atmadılarsa…
Mustafa Pehlivanlar, Ahmet Kerseler, Selçuk Duracıklar, Cengiz Baktemurlar, Halil Esendağ ve diğerleri, 12 Eylül denen ZULMÜN DARAĞAÇLARINDA, Allah ve Resulüne bir an evvel Kavuşabilmenin aşkı, feyzi ve muhabbetiyle, boyunlarına geçirilen yağlı urganların halkalarından son kez bakabildikleri semada, kendilerini karşılamak için uçuşan Bedir`in, Malazgirt'in, Çanakkale ve Sakarya`nın şehitlerinin mübarek ruhlarına gülümseyerek, LÂ İLAHE İLLALLAH sedalarıyla son bir kez el sallayabilmişlerse…
Ve dahası, yaşamış oldukları bunca cefaya, ezaya ve maruz kaldıkları işkencelere karşı sabır, tahammül ve rıza göstererek, Mamak Cezaevine gelen Avrupalı heyete ‘’Bizler ülkücüyüz, devletimizi sizlere şikâyet edecek kadar ruhsuz ve şerefsiz değiliz’’ diyebilme asaletini sergileyebilmişlerse; bütün bunların temelinde, Türklük gurur ve şuuru, sarsılmaz bir İslam imanı mevcuttur.
İman!
İman!
İman!
1980 öncesi Ülkücülerinin, canlarıyla, gençlikleriyle, mallarıyla, velhasılı varlık adına neleri varsa her şeylerini feda ederek ortaya koydukları gayreti, sergiledikleri asâleti ve imanı; bugünün ÜLKÜCÜ GEÇİNENLERİ, MİLLİYETÇİLİK TASLAYAN YAYLACI GRUPLARI, SİYÂSET BEZİRGÂNLARI, İKBÂL TAKLACILARI, YAĞCILAR, YAĞDANLIKLAR laf kalabalığı ile geçiştiremezler.
Hele hele de, beynini yabancı ideolojilere kiralamış, tasması ecnebinin elinde olan Türk- İslâm'ın dışındaki sapıklar, Ülkücü kelimesinin ''Ü'' sünü dahi o kirli ağızlarına alamazlar!
Ülkücü davanın mensupları, Anadolu'nun dışına sürülmek istenen Türk milletine Allah'ın en büyük bir bahşıdır.
Ülkücüler, Türk milleti için, denizde boğulan bir insana atılan cankurtaran simidinden farksızdır da maalesef ülkücüye sarılan yok. Bu demektir ki her kes intiharı seçmiş.
Ülkücü Dava;
Türk milletine yar ve sadık olup, onu aydınlığa çıkartacak tek milli davadır. Diğer bütün fikirler karanlıktır, samimiyetsiz ve güvenilmez olup, tamamına yakını dış mahfillerin içimizdeki ileri karakollarıdır.
ÜLKÜCÜ DAVA;
Bilgi, kültür ve duygu temelleri üzerinde yükselen bir inanç ve fikir hareketidir. Tarihi, kültürel ve mânevi derinliği olan yüce bir idealin adıdır.
İYİ BİLİNE Kİ;
Bu ifâdeden gayrısı çapulcu olup,
Birilerinin bindirilmiş kıt'alarıdır,
Bu gibiler asla ve kata ülkücü olamazlar.
BAŞARI;
Ancak ve ancak, Başbuğ Türkeş’in mübarek Anadolu topraklarına ektiği ÜLKÜ TOHUMLARINI el birliği ile yeşertip, ÜLKÜCÜ RUH etrafında kenetlenip organize olarak, küfrün, hainlerin ve ecnebi uşağı Cumhuriyet düşmanlarının karşılarına çıkmakla mümkün olacaktır!
ALLAH’TAN NİYAZIMIZ;
Türk milletine, ülkücü dirilişle yeni yeni zaferler kazanıp, can Anadolu topraklarında kıyamete kadar yaşamayı nasip eylesin inşallah- âmin.
BİLİNSİN Kİ;
Ülkücünün ülkücüyle kapıştırılması tarihimizde uğradığımız felâketlerin en büyüğü olacaktır ki sonu Türk’ün bu topraklardan silinip yok olması olacaktır!
ÜLKÜCÜ ÜLKÜCÜYE SALDIRDI DENİLİYORSA!
Şayet bir yerde her hangi bir sebeple ülkücü ülkücüye saldırdı diye bir haber duyarsanız, biliniz ki ya birileri ülkücülere çamur atıyordur, ya da taraflardan biri mutlaka ülkücü olmayıp, birilerinin bindirilmiş kıt'alarıdır.
ÜLKÜCÜ ÜLKÜCÜYE ASLA VE ASLA SALDIRMAZ!
Çünkü ülkücü ülkücünün kan ve can kardeşi olup, Türk milletinin vatanının, ırzının mücâdelesini birlikte veren yiğitlerdir.
ÜLKÜCÜ NEDEN BÜYÜK İNSANDIR?
Evliyalar coğrafyası Anadolu’nun her taşına sevdalı ve her karış toprağına vurgun oldukları için…
Kutlu davası dilinde türkü, gönlünde muhabbet, yüzünde tebessüm, ciğerinin derinliklerinde tarifi imkânsız bir sızı olmasına rağmen, bu sızıyı ilâhi bir mükafat bilip mustarip olmadıkları için…
Ve dahası bozkurt olup, dini, imânı, namusu ve vatanı bir tarafa atarak, çanak yalayanlar gibi tasmaya rıza göstermedikleri için…
HAYDİN YİĞİTLER!
HAYDİN YENİ AKINA!
CİHAN VARSIN ÜLKÜMÜZÜN FARKINA!
Bir zamanlar, Türk’e cesaret, emperyalistlere korku salan bir yeminimiz vardı ki her yeminimizde yer küre titrerdi.
YEMİNİMİZDE DİYORDUK Kİ;
Allah'a, Kur-an'a, vatana, bayrağa yemin olsun.
Şehitlerim, gâzilerim emin olsun.
Ülkücü Türk Gençliği olarak, komünizme, kapitalizme,
faşizme ve her türlü emperyalizme karşı mücâdelemiz sürecektir.
Mücâdelemiz son nefer, son nefes, son damla kana kadardır.
Mücâdelemiz milliyetçi Türkiye'ye Turana kadardır.
Ülkücü Türk Gençliği olarak;
Yılmayacağız, yıkılmayacağız, başaracağız, başaracağız,
Başaracağız.
Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin.
Yemin tekrarına var mısınız?
Elbette ki varsınız, ona ne şüphe.
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel İklim-i Rum'a
Öztürkler ordusu geçti hücuma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah Bismillah Allahu Ekber….Nidalarıyla yeni bir silkiniş ve yeni bir dirilme gerek!
Bu topraklar üzerinde son sözü Türk milliyetçileri söyleyecektir.