Batı Trakya Türkleri eğitimden ifade özgürlüğüne, vakıflarını yönetmekten dini özgürlüklerine kadar pek çok alanda baskı altında bulunmaktadırlar. Bu nedenledir ki, Batı Trakya Türkleri maalesef uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanamamaktadırlar.
Şu gün olmuş altmış bin Batı Trakya Türkünün, Türk kökenli olmaları nedeniyle vatandaşlıktan çıkarılarak Yunanistan'a geri dönüşleri yasaklanmış durumdadır. Ancak vatandaşlıktan çıkarma kanununun yürürlükten kaldırılmasına rağmen, vatandaşlıktan çıkarılan Türklerin hakları geriye iade edilmemiştir.
Batı Trakya Türklerinin diğer bir sorunu da "Kimlik Reddi"dir. Yani Yunanistan'da yaşayanların kurduğu sivil toplum kuruluşlarında Türk ibaresinin kullanılmasının yasaklanmasıdır. Gerekçe ise "Batı Trakya'da Türk yok" denilerek reddedilmesidir. İşte bu nedenlerledir ki, "Batı Trakya Türk Öğretmenleri Birliği" ve "Gümülcüne Türk Gençler Birliğinin" kapatılmasının bardağı taşıran son damla olmasıyla 29 Ocak'ın Batı Trakya Türkü için "Milli Direniş Günü" olmasına neden olmuştur.
Batı Trakya Türkleri, Türk kimliğine karşı yönelik saldırılara karşı direnişlere geçtikleri günü "29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Direniş Günü" olarak Gümülcüne, İskeçe, Türkiye ve yaşadıkları diğer ülkelerde bir kısım etkinliklerle Yunanistan mahkemesinin verdiği kapatma kararını protesto etmek ve "Türküz" diye haykırmak adına kutlamaktadırlar.
Yapılan bu uygulamalara halen devam edilmesi, yapılan her türlü etkinliklerle protestolara neden olmaktadır. 27 yıldır değişen bir şeyin olmamasının, demokrasi havarisi kesilen batının duyarsızlığının devam etmesine rağmen Batı Trakya Türklerinin bütünleştiren bir an olmaktadır.
Batı Trakya Türk Azınlığının hak arama mücadelesinde dönüm noktası olan "29 Ocak 1988'in Toplumsal Dayanışma ve Milli Direniş Günü" ile Türk azınlığa yönelik saldırıların yaşandığı "29 Ocak 1990 Pogromunun" yıl dönümüdür.
AB kriterleri diye ülkemiz insanlarını ayrıştırmaya çalışanlar, sıra Yunanistan'da yaşayan Türklerin adlarının yasaklanmasına, okullarının ve kurdukları sivil toplum kuruluşlarının kapatılmasına gelince görmezcilikten gelerek, Yunanistan'ı AB'nin bir parçası saymasının ne denli ikili bir yol izledikleri ve Türk düşmanı olduklarının bir göstergesidir.
Bütün Hıristiyan alemi Fener Patrikliğine Ekümenlik hakkı isterken, Yunanistan'da yaşayan Türklerin Lozan antlaşmasına rağmen kendi müftüsünü seçememesine ses çıkarmayarak demokrasiyi bile kendi çıkarları için kullandıklarıdır.
Avrupa bunları görmezcilikten gelirken, bizde her sözüne besmeleyle başlayan yöneticilerin yasa üzerine yasa çıkararak, Rumların geçmişteki mallarını iade etmeleri, bizim Yunanistan'da camilerimiz ahır olarak kullanırken Türkiye'de yok olmuş kiliselerin yerleri tespit edilerek yenilerinin yapılması ve eskilerinin restore edilmesi, oralarda her yıl okullarımız çeşitli gerekçelerle kapatılırken burada öğrencisi olmayan okulların açılması ve Türkler müftülerini seçemezken patrikhaniye ithal papazlarla patrik seçilmesi hangi anlayışın ürünü olduğunun görülmesi gerekmektedir.
Eğer kendi karındaşlarımızın haklarını arama yerine Rumların avukatlığına soyunulmasaydı, Batı Trakya Türklerinin hakları ellerinden alınır mıydı? Türküm demeye korkanların Türkün haklarını koruması elbette beklenemezdi.
Bu politikalar devam ettiği müddetçe Türkler daha çok protestolar yapacaktır. Daha çok hakların gasp edilişinin yıl dönümü etkinlikleri olacaktır. Biz Türkler olarak karındaşlarımızın yanındayız. Onların eline batan dikeni bizler ciğerlerimizde hissedeceğiz. Varsın Türk düşmanları zalimliklerini sürdürerek zulümlerine devam etsinler. Elbette bir gün meşhur ata sözümüz gerçek olacaktır. "Keser döner sap döner yapılan hesap döner."