Geçmiş tarihimize bakıldığında üç kıtaya hükmedip, aleme nizam veren sultanlarımız kibir ve gururdan kaçınma adına bir çok olayın altına imza atmışlardır. Cuma günleri halkı saray önünde " Gururlanma padişahım senden büyük Allah var" diye bağırmaları. Zaman zaman kıyafet değiştirerek halkın arasına katılıp, hem denetlemelerde bulunması hem de halkın yönetimden beklentilerini kendi kulaklarıyla duyarak halkın eleştirilerini dinlemesi büyüklüğünü göstermişlerdir.
Yapılan bu davranışları sonucu eksik ve fazlalıklarını tespit ederek yönetimlerinde ona göre değişikliklere giderek tebaalarının mutlu ve mesut yaşamalarına zemin hazırlamaları takdiri şayandır. Ya şimdi öylemidir? Şimdi en tepeden tabana kadar yöneticiler bir yerlere gitmeden günler öncesinden gidilecek yerlere haberler salınarak şaşalı törenlerle karşılanmayı, oranın en büyük mülkü amirinden aldığı bilgi ile yetinmeyi, sözde halka yapılan ziyaretlerde oluşan şikayetlerde şikayetçinin dövdürülerek hapse atılmasına kadar gidilmektedir.
Halbuki Türkün töresinde ve İslam ahlakında halkını mutlu edemeyen yöneticilerin yeri olmadığı gibi, sonları da hüsranla bitmektedir. Biten sondan sonrada pek hayırla yad edildikleri söylenemez. Ünlü Osmanlı sultanlarının yaşamının ve yönetiminin arkalarından yüz yıllar geçmesine rağmen hayırla yad edildikleri herkesçe bilinen bir gerçektir. Anlaşılan o ki herkes yaptıklarıyla anılmakta ona göre saygı veya sövgü almaktadır.
Bu konuyu tarihte yaşanmış iki olayla anlatabilirsek, durum daha iyi anlaşılacağı, dün ve bu günün daha net bir kıyaslamasın yapılmış olur. 4. Murat'ın tebdil-i kıyafetle gittiği bir hamamda yaşadığı hadise son derece ilginçtir. 4. Murat sık sık yaptığı gibi o gün yine tebdil-i kıyafetle İstanbul sokaklarında dolaşmaktadır. Bu dolaşmada yolu bir hamama düşer. Padişah hamama girmek ister ama hamamcı buna engel olur. Sultan hamamcıya "Bizi içeri neden almazsınız" diye sorar. Hamamcı, "İçeride padişahın vezirleri var, bugün hamamı onlar kapattılar" der.
Sultan hamamcıya " Ben fakir bir adamım, ayrıca parasını da vereceğim. Bir köşecikte onlara gözükmeksizin bir su dökünür çıkarım" der. Yapılan bu teklif hamamcının işine gelir. Gariban görünümlü sultanı "Bir kişi bir kişidir" diyerek içeri alır. O sırada hamamın kapısına yaşlı bir adam daha gelir. Habib Baba... Oda hamama girmek ister ancak hamamcı tarafından bu isteği geri çevrilir. Bilahare hamamcı "İçeride bir gariban var, onunla kendinizi göstermeksizin şuracıkta paklanın" der. Habib babayı tanımadığı Sultanın yanına bırakır.
Habib Baba ve 4. Murat aynı hücre de tatlı bir sohbet eşliğinde yıkanırken, sıra keselenme safhasına gelir. Bunlar başlarlar bir birlerini keselemeye. 4. Murat Habib Babanın sırtını keselerken onu denemek için "Baba bu dünyaya vezir olarak gelmek varmış. Bak padişahın vezirleri hamamı nasılda kapatmışlar" Habib Baba sırtını keseleyen Sultana "Evladım sen öyle bir padişaha vezir ol ki devrin padişahına senin sırtını keseletsin."
Dünle bu güne bir başka örnekte, Yavuz Sultan Selim Mısır seferine çıkar. O gününki dünyanın en güçlü devletlerinden Memluk Devleti'ni yenerek devletin sınırlarını üç kat daha büyütmüş olarak sekiz ay sonra geri dönüyor. Ayrıca bu dönüşte yanında kutsal emanetler ve İslam halifeliği unvanını da almış olarak. İstanbul da ise halk günlerdir hazırlıklarını yapmış olarak sultanını karşılamak üzere ayakta beklemektedir. Yavuz Sultan Selim saraya çok yakın ve gündüz olmasına rağmen Üsküdar'a geldiğinde çadırının kurulmasını emreder.
Beraberindekiler şaşırıyorlar, "Geldik hünkarım, saray şuracıkta, gemiler yanaşacak karşıya geçeceksiniz, o kadar" diyorlar. "Hayır biz gündüz gözüyle şehre girersek halk günlerdir ayakta bekliyor. Bizi alkışlarlar ve bu başarıları bizden bilirler. Halbuki bu başarı bizden değil Allah'tandır" diyor. "Bu şekilde girersek kalbimize gurur, kibir girer," diyerek koca orduyu Üsküdar civarında konaklatıyor. Gece zifiri karanlık çöküp insanlar yataklarına çekildikten sonra şehre giriyor.