Denilenler yazılanlar doğruysa eğer; Diyanet İşleri Başkanlığının kurucusuTürkiye Cumhuriyeti'nin ölümsüz banisi Mustafa Kemal Atatürk'e lanet okuyan Ali Erbaş'ın başkanlığını yapmaya devam ettiği Diyanet İşleri Başkanlığı, verdiği birbirinden ilginç fetvalarla dikkat çekmeye devam ediyor.
Diyanet'in yıllık maliyeti 5 milyon TL olan yayınların bulunduğu dijital arşivinin bir bölümünü erişime açmasıyla dikkat çeken söz konusu fetvalara yenileri de eklendi. Özellikle sosyal medyada en çok ses getiren ise kurumun Kadın ve Aile kitaplığında yer alan Aile Hayatımız isimli kitaptaki cümleler oldu.
2015 yılında neşredilen kitapta çiftlerin birbirlerinin mahrem yerlerine bakabileceği yönünde bir fetva bulunuyor. Söz konusu fetva, beraberinde iki şerhi de getiriyor; birbirlerinin mahrem yerlerine bakmak isteyen çiftlerin 'evlenme niyetinde olması' şartı ve 'haddi aşmama' şartı.
*
Duayen İlahiyatçı Yumni Sezen hocamızın (Prof.Dr.) ifadesiyle’’ Özden uaklaşmanıın İslam Toplumlarında yarattığı tahribat’’ sürmekte ve devamla;
Kur’an ayetlerinden seks gücünü arttıran ayetler(!) seçip çıkartmak ve bunu televizyonda milyonların gözü önünde söyleyebilmek. İslam bu mudur? Bu işe yarayan bir ayet var mıdır? Kur’an bunun için mi gelmiştir? Dehşet verici bu saygısızlığı İslam adına yapabilmek, olacak şey midir?
Şunlara bakınız:
--Sakalı çıkmamış oğlan çocukların yüzüne bakmak harama girebilir.
--Sakalı jiletle almak lanetlenmiştir.
--Dövme yaptırmak lanetlenmiştir.
--Kadınların kaşlarını aldırmaları mekruhtur.
--Üç yaşındaki erkek çocukların, annelerinin göbek ve diz arası bölgeyi görmesi haramdır.
--Kocası karısını deşarj olmak için dövebilir. Bu, onu boşamasından daha iyidir.
--Çocuk yaşta da olsa kız-erkek iki kardeş aynı odada yalnız yatmamalıdır.
--Tavla, satranç oynamak lenetlenmiştir.
Daha niceleri. Artık şu meşhur laf söylenir. Sağa bak günah, sola bak küfür, arkaya bak şirk.
*
Bir defa her şeyin din ile önlenmesi doğru mudur? Yanlış ve çirkin görülen bir şeyi önlemek istediğimizde haklı olsak bile, ki çoğunda haklı değilizdir, dini her şeye bulaştırmak, en hafifinden saygısızlıktır. Örf var, adet var. İstenmeyen bir şey bunlara dayandırılabilir ve bu kaynaklarla terbiye edilebilir. Din de bu uslüba yer verir ve orada ‘maruf’ denen bir kavram vardır. Fakat böyle yapılmamış, dinin bizzat kalbiyle oynanmıştır.
*
İslam’ın anlamını, ufkunu, hayatiliğini daraltanlar,’’ musiki haramdır, insanı uyuşturuyor’’ diyorlar. Bu dar yollara girenler kendileri dini uyuşturma aracı yapmışlar, afyon gibi kullanmışlardır. Musikisiz din olmaz. Hakikatın olmazsa olmaz üç boyutu vardır: İyi-Dğru-Güzel. Güzelliğe, ahenge, tenasübe değer veren; İslamiyet, sanattan, özellilkle musikiden mahrum kalabilir mi?
Birçok unsuru olan kültürün özellikle üç çekirdeği bulunur ki bunlar ‘’dil-din-musiki’’dir.
*
İşin aslı, başa dönersek; Yüz yıllarca önce birinin yazmış olduğu bir kitabdan, sekse iyi gelenler başta olmak üzere, şifalı receteler vermek, eğer din adına yapılıyorsa, bunları kabul etmenin bir iman meselesi olduğu, inanmayanların ahirette sorguya muhatap olacağı söyleniyorsa, İslam başka yerlere taşınmış,’’eklenmiş din’’ oluşmuş demektir. Bir şifa kitabı, neden dine monte edilimiştir? Çünkü iddia edilmektedier ki, evliya bunu desteklemiştir; hatta hakkında hadis(?) bile vardır. Gerçekte bu iş, o günün reklamıdır. Reklamın inandırıcı olması için din kullanımıştır. Bu gün olduğu gibi.
İslamın hedefleri kaybolur gider. Başka bir İslam karşımıza çıkar. Allah’ın hukukunu hatırlatan, kulluğa ait esasları belirleyen ayetler doğru anlaşılmadığı gibi, insanların hukukunu çiğnememeyi, iyi insan, samimi Müslüman, iyi mümin olmayı hatırlatan, yardımlaşmayı ve paylaşmayı emreden ayetler ise, işimize gelmediği için göz ardı edilmiş olur.
*
Yüce Yaratan, yarattıkları arasında kendisine muhatap aldığı ve yaratılmışların en şereflisi hitabında bulunduğu, ruhundan kendisine üflediğini zikrettiği ‘’İnsan’’dan dan beklediği‘’İlahiGücünü’’tanımasıdır. İnsanın Yaratıcısına karşı zikretmesini, duada bulunmasını insandan beklemektedir; bunun nedeni açıktır: İlahi hukukun gereği insan, ‘’seçme iradesiyle’’serbest bırakıldı. Kendisine verilen akılını kullanarak kendisini, dünyayı imar etmesi özellikleriyyle genleri şifrenmiş insanın mutluluğu için aşırılıklardan korunmasında Yaratıcısının dostluğuna ihtiyacı vardır. Bu noktada ‘’dua’’olmazsa olmazdır.
Duanın büyülü bir anlamı var sanki hemen yumuşatıyor kalbi. Dua bilinç ve kalp açıcı bir anahtardır. Dua Yaratan ve Yaratılan arasında kurulan samimi bir diyaloktur.
Sen dua ederek bir şeyi talep ediyorsun. Senin dışında bir şeyden değil seninde dâhil olduğun ilahi bir sistemden yapıyosun bu talebi. O sistem ki sana şah damarından daha yakın olduğunu vurguluyor. Dua ile niyete giriyorsun. Ve bu niyet karşısında Yüce Allahtan İlahi Hukukun hâkim olduğu evrenden yardım istiyorsun. Ama bu yardımın gelmesi için oturup bekleyeceğin anlamına gelmiyor. Bu sizin beraber yapacağınız bir yaratım. Bu bir iş birliği. Zaten niyet etmekle o yola girmiş oluyorsun. Karşına çıkan engelleri de ‘’fark et’’ diyor sana.’’Fark et’’burada aşman gereken bir şey var. Dışarıda gördüğünü sandığın engelin kökü sende, kaynağı sensin. Fark et, neden bu engeli oluşturdun kendine? Farkedip o engeli aşarsan yani yoluna o engeli çıkartan duyguyu şifalandırırsan sonuca doğru devam ediyorsun. Şifalandıramazsan aynı engelin etrafında dönüp duruyorsun.
*
Kimi anlayış kıtlığından veya cehaletten, kimi işimize gelmediğinden veye öyle geldiğinden; İslam, halk tabiriyle kuşa çevrilmiş desek yanılmayız.