Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi// kumdan, ayın ondördü bir öksüz çıkıverdi! // Lakin o ne hüsrandı ki, hissetmedi gözler; // Kaç bin senedir, hâlbuki bekleşmedelerdi! // Nerden görecekler? Göremezlerdi tabii // Bir kere, zuhur ettiği çöl, en sapa yerdi. // Bir kere de, mamure-i dünya, o zamanlar. // Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. // Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; // Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! // Fevza bütün afakına sarmıştı zeminin. // Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.// Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki Öksüz // Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! // Bir nefhada insanlığı kurtardı O Masum, // Bir hamlede kayserleri, Kisraları serdi! // Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi; // Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi, // geberdi! Âlemlere rahmetti, // evet, şer-i mübini, // Şehbal ini, adıl isteyenin yurduna gerdi.// Dünya neye sahipse, O’nun vergisidir hep; // Medyun O’na cem’iyyetti, // Medyun O’ na fendi.// Medyundur O masum’a bütün bir beşeriyet…// Yarab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.
M. Akif Ersoy’un eşsiz mısralarıyla tasvir ettiği Peygamber Efendimizin Kutlu Doğumu vesilesi ile Âlemlere rahmet olarak gönderilen, sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörü timsali Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’i engin bir huşuu içerisinde saygınlıkla anıyoruz.
Dünyanın yeniden yapılanma arayışları içerisine girdiği ve insanlığın barış ve huzura henüz kavuşamadığı günümüzde, şüphesiz Hz. Peygambere gönderilen ilahi öğretilerin ihtiva ettiği barış, hoşgörü, adalet, yardımlaşma gibi evrensel prensiplerin önemi ve gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
İslam; barış dinidir. Amacı da yeryüzünde barışı ve insanların dünya ve ahret mutluluğuna ulaşmalarını sağlamaktır. Ancak bu kaynaktan gereği gibi yararlanmayı bilmek ve O’nun sunduğu ruhu iyi kavramak gerekir. Dini iyi anlayıp anlatabilmek de, bu Din’in yegâne tebliğcisi olan Hz. Peygamber’i tanımaktan ve anlamaktan geçer.
Kelime-i Şahadet iki cüzden ibarettir. Birincisi Allah’ı, ikincisi Peygamberi onaylamaktadır. Onun adı Yüce Mevla’nın adıyla birlikte anılmıştır. Sevgisi her Müslümanlın kalbine kök salmıştır. O geldi dünyanın havası değişti. Bir milyarı aşkın İslam dünyası onu anmaktadır ve kıyamete kadarda onun ismi Allah ile beraber anılacaktır. Ey küre-i arz, gururun incinmesin, hiç üzülme, güneşe karşı bir zerre sende üzerinde Muhammet Mustafa’yı taşıyorsun. Sen gökyüzüne parmağını kaldırdığın zaman gökyüzü sana Şahadet ediyor. Güneş ve yıldız. Güneşin diğer yıldızlardan farkı ışık saçıyor. Gökyüzünde güneş neyse yeryüzünde Hz. Muhammet de o’dur. Peygamberimiz diyor ki: Bende sizin gibi bir insanım. Ama o güneşin farklılığı gibi O’da diğer insanlardan farklıdır. Güneşle yeryüzünün münasebeti ne ise insanlarla onun münasebeti de aynıdır. Gönlümüz ona yönelirse, bizde de güzellikler meydana gelir. Ay, güneşle dünya arasına girerse güneş tutulur. Gönlümüzle onun arasına sevgisizlik girerse gönlümüz tutulur. Yüce Yaratıcı diyor ki; Onun gibi yaşarsanız kurtulursunuz. Getirdiği kitap insanların kurtuluşunu ihtiva eder. O hep ilerlemeyi emretmiştir. Marifet akılla vahiy arasındaki hassas dengeyi oluşturabilmektir, tefekküre varabilmektir. Fuzuli’nin ifadesiyle, O bir deniz diğerleri o denizde dalgalardır. O’nun yolu aşk yolu, sevgi yoludur. Onun getirdiği dinde hurafenin yeri yoktur. Yunus Emre’nin veciz ifadesiyle;
‘Ay dahi, güneş dahi, nurundan Muhammet’in
Cümle şekerler tadı, tadından Muhammet’in’
***
Önemli bir vakıadır ki, insanlık teknolojide büyük mesafe kaydetmiştir. Hiçbir araştırma Kur’an’ın dışında değildir. Çünkü Kur’an’ın öngörüsü, sana verilmiş en önemli nimet olan Aklını kullanarak tecrübî ilimlerin kapısını açmaktır. Bu manada araştırmalar Kur’an’daki ayetler sayesinde anlaşılır oldu. Yasin Süresindeki ayetler 14 asır önce yazıldı. Bunu anlamak için ilmin çok gelişmesi lazım diyen ‘’İlim ehli’nin ifadesiyle O hoşgörü için hayatını verdi.
Hep ilmi talep edin, ilim onun insanlığa lütfettiği yolun sönmez ışığıydı. İnsanları sevmek, ayrım yapmamak, çocukları sevmek onun nurunun ışıklarıydı. ‘’Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için çalışın’’ onun bir düsturudur. İnsanlık âlemi onun bu düsturuyla dünyayı ışıttı. İslam âlemi bu ölçüyü kaybedince, dünyaya tek bir eser sunamadı. Bu bizim utancımız, yürek yangınımız olmalı. Hz. Peygamber’i anlayamadık, tanıyamadık, hep onun sıkıntısını yaşıyoruz. Bu haftalar, irfan, idrak ve yaşayışıyla gülden gül kokusu zuhur ettiği gibi bizi kurtaracaktır. İslam dünyası büyük bir kurtuluş hareketine muhtaçtır.
***
Kur’an’ın defatle vurguladığı aklını kullanmakla, adalet kavramını hayatının öznesi haline getirmekle, şura/ meşveret kavramını içselleştirerek sistemini kurmakla, bütün bu değerlerin ötesinde Hz. Peygamberin ahlak anlayışını hayatının öznesi haline getirmekle yaratılış amacını gerçekleştirmeye çalışacaksın.
Ancak sen uygulamada Kur’an’ın getirdiği dinin yerine çıkarlara yönelik sektörel bir din inşaa edersen ne olur ve hangi tuzaklarla muhatap olursun?
Evet, güncel bazı örnekleriyle:
Ölümü yüceltip, güzel yaşamayı aşağılama tuzağına düşersin. Dini yüceltip, bilme kayıtsız kalma tuzağına düşersin. Lideri yüceltip, iyi sistem kurmayı aşağılamak tuzağına düşersin. İmamı yüceltip, aklı aşağılama tuzağına düşersin. Duyguları yüceltip, mantığı küçümseme tuzağına düşersin. Müteahhidi yüceltip, mühendisi aşağılama tuzağına düşersin. Üniversiteleriyle değil, camileriyle gurur duyma tuzağına düşersin. Alnı secde görüyor diye, zorba, hırsız politikacılara oy verme tuzağına düşersin. İmamları yüceltip, filozofları aşağılama tuzağına düşersin.
Ev kadınlığını yüceltip, kariyer yapan kadını aşağılama tuzağına düşersin. Kendi çocuklarını Amerika’da okutup, halk çocuklarını imam hatiplere zorlama tuzağına düşersin. Sözü yüksek olanı değil sesi yüksek olanı lider sanma tuzağına düşersin. Kurumsal çözümler üretme yerine, karizmatik lidere tapma tuzağına düşersin. Hatasından öğrenmek yerine, onunla duygusal bağ kurup, hayatını bataklığa çevirme tuzağına düşersin. İlkelere sahip olmak yerine, düştükçe ‘’beterin beteri var’’ diye kendini avutma tuzağına düşersin. Başına gelene katkısını görmek yerine, hep dış güçleri suçlamak tuzağına düşersin. Şeytan taşlamaktan, ibadet etmeye zaman bulamamanın tuzağına düşersin. Kendi hayatında hiçbir başarı yokken, sürekli atalarıyla övünme tuzağına düşersin. Sıkılmış bir yumruğun, açık bir elden daha güçlü olduğuna inanma tuzağına düşersin.
***
Evet, İnsanlığı yakından ilgilendiren konulara ışık tutan, dünyayı aydınlatacak maneviyat ampullerini hazır bekleten, dünya nimetlerinden faydalanmayı sağlayacak prensipleri muhtevasında bulunduran Kur’an-Kerim’i kavramakla alakalı, bilgi üretmekle alakalı İslam Dünyasının yetersiz kaldığı bilinen bir gerçektir. Ancak, bu yetersizliğe yapıcı olamamayı, kıskançlığı, çıkarcılığı, bilimsel düşünceye ve doğru bilgilere yeterli ihtiyacın olmamasını da eklemek gerekir.
***
Tekrar edelim. Şüphesiz İslam barış dinidir. Amacı da yeryüzünde barışı, eşref-ül Mahlûkat sıfatıyla şereflendirilen insanın dünya ve ahret mutluluğuna ulaşmasını sağlamaktır. Ancak bu kutsal kaynaktan gereği gibi yararlanmayı bilmek ve O’nun sunduğu ruhu iyi kavramak yükümlülüktür. Dini iyi anlayıp hayatımıza uygulayabilmek de, bu dinin yegâne tebliğcisi olan Hz. Peygamberi ve zamanının dini taasubiyetini, sosyal, siyasal ve ekonomik yapısını iyi kavramaktan geçer.
***
Kutlu Doğum Realitesi vesilesiyle bütün İslam âleminin silkinerek Peygamberini yakından kavramasını, üzerindeki ölü toprağından, taassuptan silkinerek arınmasını, insanlık âlemine medeniyet yolunda eserler sunmasında tarihi kodlarını yeniden keşfetmesini öngörmek her müminin üzerinde bir vebaldir ve sorumluluktur.