Bilindiği üzere İslami Türk edebiyatının en eski edebî eseri, 1069 yılında Yusuf Has Hâcib tarafından yazılmış bulunan Kutadgu Bilig’dir. Satuk Buğra Hanın Müslüman oluşundan (946) 123 yıl sonra yazılmıştır. Elbette aynı yıl bütün Türkler Müslüman olmadı. Ancak Satuk Buğra Hanın Müslüman olmasıyla Türkler arasında İslamiyet kısa zamanda yayıldı. Özellikle 960’larda, 970’lerde milyonlarca Türk Müslüman oldu. Demek ki Kutadgu Bilig’in yazılış tarihini şeklinde ifade edebiliriz.
Kur’an’ın dini İslam’ın idari uygulamada, aynı zamanda Site Devleti Başkanı olan Peygamber Hz. Muhammet’in getirdiği prensipler yetmiş yıl kadar sürdü; Kerbela katliamıyla son buldu; Tek adama dayanan Emevi dönemi başlamış oldu.
Nitekim Alevi-Bektaşi kültürüyle beslenmiş bir kısım vatandaşımız, Hz. Muhammet’in vahiy doğmalarıyla beslenerek ortaya koyduğu İslam Dininin toplumu yönetmede dünyevi ayağının Kerbela katliamıyla sonlandığı, İslami terörüze eden diktatörlüğü öncelemiş Emevi İslam anlayışının başladığı inancındadırlar
Elimizdekiverilere göre bu dönemde akılcılığı esas alan Maturitilik yerini Sünni Eş'ariliğe bıraktı. Akılcılığın yerine teslimiyetçiliği esas alan Sunni Eşarilk 15.yüzyıldan başlayarak Timurlu’yu, 16.yüzyıldan başlayarak Osmanlı’yı, 17.yüzyıldan başlayarak Babürlü'yü çökertti.
Atatürk Türk'ün Töresi yolundan US-BİLİM çizgisinde Ülkede TÜRKLÜĞÜ diriltti.
Atatürk'den sonra BATICILIK ile Türk Töresinden uzaklaşıldı. Bir yandan da Sünni -Eş'ariliğin tohumlar atıldı. Kur’an kursları, okullarda din dersi adı altında öğretilen dincilik, arka arkaya açılan imam okulları, ilahiyat fakülteleri, tarikatlara, cemaatlara verilen ödünlerle beslenen büyüyen Sünni-Eşarilik sonunda devleti ele geçirdi.
Batıcılık Türkiyeyi batırdı.
Sünni- Eşarilik bataklığa soktu.
Şimdi tek yol, tek çözüm tek umut kaldı.
Yeniden TÜRK'ÜN TÖRESİ' ne dönmek.
Kökleri ORKUN YAZILARINDA ortaya konulmuş, ATATÜRK ile çağdaş yorumuna eylemine ulaşmış, bugünün gelişmelerini yakalamıs TÜRKÇÜLÜK... YENİ BİR YORUM, YENİDEN TÜRKÇÜLÜK; BU ANLAMDA TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ.
*
Uygulamada Milliyetçilik siyasetle doğrudan ilgilidir. Çünkü milliyetçilik, milleti ve milletle ilgili değerleri yükseltme ülküsüdür. Milletin yükseltilmesi de doğrudan siyasete bağlıdır. Milletin ve milletle ilgili değerlerin yükselmesi, daha iyi duruma gelmesi için elbette tek tek fertler de, kurumlar da çalışırlar, çalışmalıdırlar. Ancak asıl görevin ülkeyi yönetenlerde olduğu muhakkaktır.
Milliyetçilik siyasetle ilgilidir ama siyasi partilerle doğrudan ilişkili değil, dolaylı olarak ilişkilidir. Doğrudan ilişkili değildir, yani milliyetçi olmak için herhangi bir siyasi partiye taraftar olmak şart değildir ve milliyetçilik herhangi bir siyasi partinin inhisarında değildir. Dolaylı olarak ilişkilidir, yani milliyetçiler, ülkeyi yönetecek olan siyasi partilerin milliyetçi görüşü benimsemeleri için çalışırlar, gayret gösterirler. Milliyetçiliğe karşı olan, karşı olduğunu hareketleri ve sözleriyle açıkça gösteren partilerle de mücadele ederler.
Türk'üz ve Türkiye'de yaşıyoruz. Türk milliyetçisi Türk'ü sever ve hem maddi hem manevi açıdan onun yükselmesini, daha iyi duruma gelmesini ister. Tek tek her Türk'ün daha iyi maddi şartlar içinde olması, daha kültürlü, daha seçkin insanlar haline gelmesi Türk milliyetçilerinin hedefidir.
Türk kimdir? Her defasında Türk şudur, budur diye kıyametler kopuyor, bir tartışmadır gidiyor. Oysa sözlük diye bir şey var. Bir kavramın ne olduğunu anlamak için ilk yapılacak iş sözlüğe bakmaktır. Türkçe Sözlük'te Türk'ün tanımı aynen şöyledir:
"1. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse. 2. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse."
Sözlük açık olarak anlamı veriyor. Sözlükler, kavramları herkes kendine göre açıklamasın diye vardır. Yani bana göre bu, sana göre şu, olmaz. Sözlük ne derse odur.
Öyleyse Türk, hem Türkiye'de yaşayan bütün vatandaşlara denir; hem de dünyanın her tarafında yaşayan soydaşlara.
Türk milliyetçilerinin Türk'ü yükseltmek ülküsü de her iki anlamdaki Türk için geçerlidir. Yükseltmek için yapılacak işler, bu işlerin sırası, uygulanacak politika… Elbette hepsi imkânlara ve şartlara bağlıdır. Hiçbir Türk milliyetçisi, Türklerin aleyhine sonuç verecek maceralara girişmez. Esasen şartlara ve imkânlara göre davranmak, milliyetçiliğin veya herhangi bir ülkünün alanı içine girmez; "akıllı olma"nın alanına girer.
Türk milliyetçisi siyasetle ilgilenir mi? Elbette ilgilenir ve ilgilenmek zorundadır. Çünkü milliyetçinin bir ülküsü vardır ve bu ülkü yönünde ilerlenmesi de her şeyden önce siyasetle olacaktır. Bir milliyetçi şu veya bu partiye de girip çalışabilir. Ancak milliyetçiliği çalıştığı partinin inhisarında göremez, gösteremez. "Benim partim daha milliyetçidir, milliyetçiliğe daha yakındır."diyebilir elbette. Ancak milliyetçi olmak için kendi partisinden olmayı şart olarak ileri süremez.
Bir siyasi parti eylem ve söylemleriyle Türk milliyetçiliğine ne kadar yakın duruyorsa biz de kendimizi o partiye o kadar yakın hissederiz. Türk kavramını bile kabul etmeyenlerle ise hiç işimiz olmaz.