Son on yıllardır insanların evlerine bombaların yağdığı, sofralarına açlığın düştüğü, kimyasal silahların acımasızca insanların üzerinde denendiği, kadın, çocuk, yaşlı demeden her gün onlarca masumun hunharca katledildiği, mazlumların, mağdurların feryadının her an arş-ı Rahman’ı titrettiği; Hastanelerin ağır bombardıman altında yıkıldığı, çaresizlikten yaralıların tedavi edilemediği. İlaca hasret bekleyen hastaların yardım çığlığının sokaklarda yankılandığı; yiyecek ekmeğin, içecek suyun, sığınılacak bir evin bulunmadığı. İnsanların soğuktan donarak can verdiği Müslüman Coğrafyası hakkında tarihe derin bir yolculuk yapın.
Karşınıza hüzün veren, utanç veren acı bir tablo Ehli Beyt’e yapılan zulüm çıkar. İslam Peygamberinin göz bebeği torunu, liyakatin ve cesaretin temsilcisi Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in aile efradıyla birlikte Kerbela denen bu coğrafya parçasının bir köşesinde en vahşi şekilde Yezit ve askerleri tarafından katledildikleri utanç tablosuyla karşılaşırsınız.
Yakasını Yezitlerden-despotlardan, teröristlerden- kurtaramayan Osmanlı toprağı bu coğrafyada asırlardır gönül bağımızın olduğu şehirler vardır. Musul, Kerkük, Telafer, Şam, Halep’te bir medeniyet, bir tarih, bütün insanlığın gözü önünde yok ediliyor. İnsanlık olarak tarihin en büyük acılarından birisine, tarifi imkânsız üzüntülere şahit oluyoruz. Egemen güçlerin bölgemizdeki hırs, menfaat ve iktidar kavgası uğruna Türkmenlerin de yoğunluklu yaşadığı bu şehirler harabeye dönüyor. Bir adım ötemizdeki topraklar feryat, kan ve gözyaşına doydu. Sınırımızın bittiği yerde şiddet ve nefret başlıyor.
Son otuz yılı aşkındır ‘’Yezitler Ordusu’’ diye tanımladığım Ermeni Diasporasının güdümünde terör örgütleri ve türevleri, bu vatansız zalimler Ülkemizde de kardeşkanı akıtmaya devam ediyor.
Soralım şimdi hep birlikte kendimize: Zalimler, zaferler devşirirken, mazlumlar tel örgüler önünde beklerken biz susacak mıyız? Kudret sahipleri karşısında’’ Müslüman Türk milleti’’ olarak sadece yutkunacak mıyız? Buğuz etmekle, kahretmekle, ağlayıp, sızlanmakla mı yetineceğiz?
Elbette hayır! Millet olarak bizler hakkı ve hakikati söylemeye, insaf ve vicdana çağırmaya, mazlumların sesi, mağdurların ümidi olmaya, ‘yezitlerin ordusunun’ korkulu rüyası olmaya devam edeceğiz. Devam edeceğiz ki, insanlık ölmesin!
Bizler ülkemizde, İslam coğrafyasında yükselen ve yüreklerimizi dağlayan çocuk çığlıklarını, annelerin çaresiz feryadını, babaların, yaşlıların ah-u figanlarını elbette duyacağız. Duyacağız ki insanlık ölmesin!
Necip milletimiz, “Kişi, kardeşine yardım ettiği sürece Allah da ona yardım eder...’’hadisini her daim şiar edindi. Hiçbir ayrım gözetmeksizin kendisine sığınan bütün muhacirlere ensar oldu. Yeryüzünün her tarafına iyilik ve güzellikler taşıdı. İnsanlığın ölmediğini dünyaya asırlarca bu millet haykırdı.
*
Küresel ölçekte fitne, fesat ve çıkar amaçlı projelerden beslenen bu ihanet odaklarının sergiledikleri küresel bir savaştan ülkemiz de etkilenmektedir ve malum terörün ortasındadır.
Askerimiz, polisimiz, yurttaşımız kalleş terörün kurbanı olmaya devam ediyor. Milletimizin, cumhuriyetimizin, üniter devlet yapımızın parçalanması için beynelmilel ihanet güçleri ‘yezitler ordusu’ işbaşındadır.
Zaman, millet olarak bütünlüğümüzü koruyarak daha güçlü olma zamanıdır, dayanışmaya güç verme zamanıdır.
Vatanımızın bütünlüğü, milletimizin güvenliği adına savaşan askerimize, polisimize başarıları için dua ederken, bu uğurda hayatını kaybeden şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum, acılı şehit ailelerimize sabırlar diliyorum; yaralı cengâverlerimize acil şifalar diliyorum.
*
Terör aynı zamanda çağımızın vebasıdır; soğuk savaşın alçakça, kahpece şeklidir.
Terör silah tüccarlarının vazgeçemedikleri kanlı satış pazarıdır.
Terör insanlık suçudur.
Ancak, ülkemizde uygulana gelen ihanetiyle terör haçlı ruhunun hortlamasıdır, silâhlı isyan ve cephe savaşı başlatma öncesidir. Artık terör örgütü geride kalmıştır. Yeni durum okunmalıdır.
Terör örgütü tanımlaması artık hadiseyi açıklamaz. Terör örgütünün uçaksavar bataryası, uçaksavar mevzisi olmaz. Terör örgütü asker almaz vergi toplamaz.
Terör örgütü haraç alır, soygun yapar sabotaj yapar, vur kaç, bombalama, yalan haber, tehdit, sivil itaatsizlik vb. eylemlerle propaganda yapar. Karşımızdaki yapı bunları aştı.
Düşman, uluslararası askeri destek alıyor, önemli başkentlerde siyasi temsilcilikler açıyor, senin Meclis'inde temsilci bulunduruyor ve dahalarını da yapıyor.
Bütün bu olanlar karşısında hadiseye "terör örgütü," mücadeleye de "terörle mücadele" demek artık hem mümkün olmasa gerek, hem de yeterli olmayacaktır.
Karşımızda siyasi hedeflerini belirlemiş, bazı şehirlerde silahlı yapılanmalar kurmuş, işleyen nizamın kabullendiği siyasi yapılanmasını sağlamış, yurt dışında her şeye rağmen yok edilemeyen silahlı toprak elde etmiş ve kullanan, belirli dünya merkezlerinde aktif temsilcilikler açmış ve bilgi akışını sağlamış, merkez devletlerin çeşitli hamlelerinde figüran rolü onama imkânlarına kavuşmuş, illegal para trafiğinde pay alma mekanizmalarına ulaşmış, hibe/satış yoluyla her türlü silâha sahip olabilen bir organize yapı ile karşı karşıya kalışımızı sağır sultan bile duyar oldu.
Bu yapıya terör örgütü, mücadeleye de terörle mücadele denilemez.
Bu çokuluslu emperyal merkezlerin güdümünde dört dörtlük silâhlı isyandır. Normal asayiş vakaları ile mücadele eder gibi yürümez bu iş.
Askeri, siyasi, iktisadi, psikolojik sosyal ve kültürel alanda bütün gücümüz ve varlığımızla hep beraber, birbiriyle uyumlu, toplam ve toptan mücadele planları artık uygulamaya konulmalıdır.
Zira düşman bütün cephelerde topyekûn saldırmakta ayrıca uluslararası Türk düşmanı bütün mihraklarda yanında bulmaktadır.
Yarın geç kalmış olmamak adına siyasi iktidar devletin bütün kurumlarını koordine ederek elini çabuk tutmalı topyekûn Milleti bu mücadeleye dâhil etmelidir.
Ve ‘liyakat ve adalet kavramları’ ekseninde gösterilecek titizlikle, masum insanları eşkıyadan ayırmak, milli bağlarımızı güçlendirmektir. Ardından ise akıl ve karşı strateji ile kuşatılmışlığımızı kırmanın yolunu aramaktır.