Bazı resmi kurum ve kuruluş idarecilerinin siyasetten aldıkları güçle nasıl olsa bana bir şey olmaz rahatlığı ile kibir, bencillik ve egosu tavan yapmış bir şekilde yönetim sergilemeye çalıştıklarını üzülerek görmekteyiz.
Egosunun olumsuz yanlarını göstermekten çekinmeyen, hatta bundan zevk alan bu tip idareciler, kendi görüşleri kabul edilsin isterler. Eleştiriyi asla kabul etmezler ve hatalarını da görmezler. Çünkü hata yaptıklarına inanmazlar. Hep biat edilmekten hoşlandıklarından emirler yağdırmayı çok sevdikleri gibi başkalarını zor duruma düşürmekten, çoğunlukla ezip geçmekten de kaçınmazlar. En önemlisi de yürüyüşleri bile değişir!
Oysa iyi bir yönetici: bencilliğinden arınmış, hırs ve egosunu doğru şekilde kullanmayı bilen, iletişim becerisini en üst düzeyde tutabilen, alçak gönüllü, ekip arkadaşlarına değer verip fikirlerini dinleyen, onlara örnek olacak tutum ve davranışlar sergileyen, doğru, dürüst, bilgili ve yol gösterici olmalıdır.
Kimi resmi kurum ve kuruluş yetkilileri kibrine yenik düşerek kapısında vatandaşı bekletmekten zevk aldıkları, sekreterlerinin; içeride misafir var, telefonla görüşüyor gibi bahanelerle vatandaşları oyaladıkları, hatta bazılarının daha da ileri giderek yardımcıları ve şube müdürlerini bile saatlerce kapısında beklettikleri kamuoyunda dillendirilmektedir.
Tabii bunun faturası da bu ilde yönetim boşluğu mu var algısı ile valilere ve iktidara kesilmektedir.
Sonuç olarak; Hiçbir koltuk, idarecilerin babasının malı değildir. İdareciler, bulundukları makamlarda emaneten oturduklarını bilerek; bencillik ve egoları ile değil, alçak gönüllü ve empati yeteneklerini kullanarak hareket etmelerinin hem kendileri ve hem de vatandaşlarımızın menfaatine olacağını unutmamalıdır.
Siyasi irade, liyakatlı ve mutevazı idarecileri göreve getirmelidir ki bu tür sıkıntılar yaşanmasın. Bakanlar ve Valiler de kibirli idarecilerin egoist tavırlarına müsaade etmesinler