Tarihin her döneminde hemen hemen tüm toplumlarda az veya çok görülen rüşvet, günümüzde de maalesef gündemimizden düşmemiş, ne acıdır ki hayatımızdan da çıkmamıştır.
1980 yılı öncesinde nüfus ve tapu daireleri öncelikli olmak üzere resmi dairelere iş için giden vatandaş, işlemlerin hızlandırılması için bazı memurlara sigara, rakı, gömlek, ağzı kapalı zarf v.b. gibi hediyeler! verirlerdi.
Yine o dönemlerde okul denetimine giden İlköğretim müfettişlerinden bazılarına müdür tarafından tavuk kesilerek çilingir sofrası kurulurdu.
Az da olsa tayin yaptıracak kimi memurlarda, siyasetçi veya aracı kişilere rüşvet vermek zorunda kalırdı.
Günümüzde ise rüşvetin adı hediyeye dönüşmüştür.
Milli Eğitim'de Bakanlığı'nın yasaklamasına rağmen, birçok öğretmen tarafından öğrencilere yardımcı kaynak alması tavsiye edildiği, yine tek tip forma kullanan okullarda öğrencilerin belirli mağazalara yönlendirildiği veliler arasından sıkça dile getirilmektedir. Bu işlemlerde az sayıda da olsa bazı idareci ve öğretmenlerin hediye! aldığı iddiaları, bütün okul müdürü ve öğretmenleri töhmet altında bırakmaktadır.
En büyük rüşvet ise; genellikle belediyelerdeki imar yolsuzlukları başta olmak üzere, belediye, özel bütçeli kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşlarındaki ihalelerde göze çarpmaktadır.
Zaman zaman basına da yansıyan buralardaki rüşvet çarkı; siyaset, bürokrasi ve müteahhit üçgeninde şekillenmektedir.
İhalelerde yetkili bazı idareci ve memurlar; en basiti yemek olmak üzere, çeşitli giysiler, viski, leptop, kol saati, iPhone telefon, lüks otellerde tatil, hatta ne acıdırki umre olmak üzere çeşitli hediyelerle!... ödüllendirildirildiğine dair haberler basında sıkça yer almaktadır.
Uluslararası Şeffaflık Örgütünün Yolsuzluk Algısı Endeksi'nde Türkiye'nin 180 ülke arasında, 115. sırada yer alması da oldukça düşündürücüdür.
Aynı zamanda ahlaki bir sorun da olan rüşvet; tam olarak yok edilemezse de, devletin ve yöneticilerin daha radikal uygulamaları ile en asgari düzeye indirilmelidir.