Şimdi sıra, Güney Azerbaycan’da!
Onların içindeki istiklâl ateşi sönmedikçe, talih elbette bir gün onların da yüzüne gülecektir.
Arpaçay Anlaşması’yla Aras’ın güneyinde kalan büyük parça Azerbaycan halkının yüreğinde de ayrılık acısı kor gibi yanmaktadır.
“Araz’ı ayırdılar
Su ile doyurdular
Men senden ayrılmazdım
Zülm ile ayırdılar
Araz Araz, han Araz
Deryaya ahan Araz
Sevgilim o taydadır
Gel eyleme gan Araz…”
Aras bu şekilde, beşiklerde ninni, sazlarda türkü, gönüllerde destan olmuştur.
Âşık Yedullah Şekibi de ayrılığı şöyle dile getiriyor:
“Bu tayda bala var, o tayda ana
Nece itgin düşdük here bir yana?
Garşımda boyanır gardaşım gana
Nece hönkürmüyüm, men nece dözüm?
Bu tayda özümem, o tayda gözüm…”
1907’de Rusya ve İngiltere, İran’ı, kuzeyi Rusya, güneyi İngiltere nüfûz bölgesi olarak paylaşırlar. 1908’de Tebriz’de Türkler ayaklanır, 15 bin kişilik bir orduyla 40 bin kişilik Rus-Şah ortak ordusunu yenerek Tebriz’i kurtarırlar. Fakat bu bağımsızlık uzun sürmez, Rus ve Şah kuvvetleri, 1914 yılında müştereken Bağır Han ve Settar Han önderliğindeki Güney Azerbaycan Millî Mücadelesi’ni boğarlar.
Güney Azerbaycan Türklerinin içinde istiklâl ateşi daima canlı kalmıştır. Aşık Hüseyin Cavan, “Settar Han Destanı” adındaki şiirinde şöyle ifade eder:
“Azer ülkesinin gehreman oğlu
Azadlığ yolunun ğurbanı oldun
And içtin vetene igid Settar Han
Vetenin ilgarlı imanı oldun.
Veten hainiyle eledin cengi
At saldın meydana, çekdin üzengi
Saraldı gorhudan düşmenin rengi
Onların ğetlinin fermanı oldun…”
Settar Han’ın başlattığı bu bağımsızlık hareketinin Güney Azerbaycan Türkleri üzerinde çok büyük etkisi olmuş, bu etki hâlen devam etmektedir. Şair Balaş Azeroğlu’nun “Settar Han Destanı” da bunun göstergesidir:
“Biz heç vahtsınağdan namerd çıhmadığ
İgidlerin ganı ganımızdadır.
Ne düşmen, ne ölüm gorhutmaz bizi
Settar Han her zaman yanımızdadır.
O bizim tarihe düşenden beri
Güdret adımızda, sanımızdadır
Çohları istedi ayırsın onu
Gördü gelbimizde, canımızdadır.
Ezelden ğaydadır bizde her zaman
Ürekde yaşayar adı gehreman…”
Çarlık Rusya’sının dağılması üzerine Kuzey Azerbaycan’dan sonra Güney Azerbaycan Türkleri de Şeyh Muhammed Hıyabani liderliğinde yeniden Türk Millî İstiklâl Hareketi’ni başlatırlar. 18 Haziran 1918 günü Ali İhsan Paşa komutasındaki Türk Ordusu, Tebriz’e gelir. Tebriz halkı, ellerinde Türk bayraklarıyla Türk Ordusunu karşılayıp şehrin anahtarını Paşa’ya teslim ederler. Osmanlı Ordusu, Kaçar prenslerinden Macid Saltana’yı Tebriz genel valiliğine tayin eder. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Osmanlı Ordusu bölgeden çekilince, 1919 Haziran’ında Tebriz, İngilizlerin desteğiyle tekrar İran’ın hâkimiyetine geçer.
7 Nisan 1920’de Hıyabani’nin liderliğindeki Demokrat Parti, bu defa “Azadistan Devleti”ni ilân eder. Buna karşı Tahran yönetimi Tebriz üzerine bir ordu gönderir. İranlı komutan, Tebriz’in Jandarma Birliği Komutanı Hüseyin Han’la anlaşarak 11 Eylül günü Tebriz’e saldırıp bütün evleri yağma eder. Hıyabani teslim olmaz, sonuna kadar savaşır, vahşice öldürülür.
Hıyabani Hareketi pek çok şair, yazar ve bilim adamı tarafından desteklenmiş, bunun için aydınların çoğu öldürülmüştür. Şah Pehlevi tarafından öldürülen şairlerden Pesyan Tebrizî’nin marş hâlinde okunan şiiri, İran Türklerini ayağa kaldıran şiirlerden biri imiş:
“Veten şerefini canla ğoruyağ
Vetenden düşmeni büsbütün govağ.
Besdir bu atalet, besdir serhoşluğ
Galhın, daha besdir, besdir lağyedlik.
Bize yaraşmayır esir yaşamağ
Alçağ yaşamağdan ölüm yahşıdır
Bu ölüm insana şeref bahş edir
Eger tüfenk yohdur, ğılınç yohdursa
Düşmeni yumruğla, ağaçla govağ
Bize yaraşmayır esir yaşamağ…”
1941’de İran’ın Ruslar ve İngilizler tarafından yeniden işgal edilip Şah’ın sürgün edilmesi ve oğlu Rıza Pehlevi’nin tahta geçirilmesi sırasında, 11 yıldır zindanda tutulan Seyit Cafer Pişeverî, Tahran zindanından çıkarak Tebriz’e gelir ve 21 Mart 1945 günü “Azerbaycan Millî Hükûmeti”ni kurar. Şair Hüseyin Sehhaf, o günün mutluluğunu şöyle anlatır:
“Şükrüllah ele geldi yene hürriyyetimiz
Yaşasın hey’et-i millî, yaşasın milletimiz
Ne geder vardı bu dünya size heğ yar olsun
Düşmeniz her iki dünyada görüm har olsun
Merhaba, şanlı fedailerimiz var olsun
Çalışıp geldi dübare yerine izzetimiz…”
Mayıs 1945’te Almanların teslim olmasıyla Cihan Savaşı sona erer. Yapılan anlaşmaya göre İran’dan bütün işgal güçleri çekilecektir. İngiliz, Fransız ve Amerikan güçleri çekilir, fakat Ruslar çekilmez. Gözü İran petrollerindedir. Rıza Şah, Azerbaycan petrolünün işletme hakkını Ruslara vererek gizlice anlaşır, Ruslar ülkeden çıkarlar. Bunun üzerine Ruslardan destek alan Tebriz Hükûmeti ortada kalır. Türkiye’ye iltihak etmek için Ankara’ya heyet gönderirler. Fakat heyet üç ay beklemesine rağmen İsmet İnönü ile görüşemez. İnönü, İran’ın Rusya ile yaptığı gizli anlaşmayı bildiğinden, Rusya ile zıtlaşmak istemez.
Şah’ın gönderdiği ordu 10 Aralık 1946’da Tebriz’e ve Urmiye’ye girer, 20-25 bin Azerbaycan Türk’ü şehit edilir, 8 bini Fars bölgelerine sürgün edilir. Türklere ait bütün kültür, sanat ve edebiyat ocakları, bütün yayınevleri, kitapçılar, yazar evleri, Türklükle ilgili bütün kitaplar yakılıp yok edilir.
“Şehrin içinde daşlı bir meydan
Yanar ortalıkda kitap tongalı
Kenarda dayanan nece yüz insan
Alova bahdığça gözü garalır…”
Şair Ali Tude, bu şekilde anlatıyor o vahşeti.