SURİYE SINIRINDA MAYINDAN TEMİZLENECEK ARAZİ MESELESİ VARDI
Açılım Süreci denen büyük ihanetin yeni başladığı 2009 Mayısının son ortalarıydı; yaşı tutanlar hatırlayacaktır. Terörün 10 yıldır neredeyse bitme noktasına geldiği o günlerde “ABD’nin Orta Doğu politikasına birebir uyan Türkiye menfaatlerini (?)” gören bir zıpçıktı bıdık çıkmıştı. Onun sivri aklına uyup BOP “çıpası” ile ABD’ye çıpalanan, hattâ üzerinize afiyet bir de “Eş Başkan” olup böbürlenen Recep bey’imiz Yeni Osmanlıyı kurarak Halife olmaya, bunun için de Sünnî Kuşak oluşturmaya adanmış ve dahi dadanmıştı. Sayısız ihanet düzenlemeleri reform diye millete kabul ettirmiş olan FETÖ destekli Recep Bey – A. Gül ortaklığı Güneydoğu’da, Suriye sınırındaki mayınların kaldırılması ve gübre, hormon, ilâç dahil tek gram kimyevî madde kullanılmadan bir asırdır nadastaki, ortalama 350 m. en ve tam 190.5 km uzunluğunda, modern tarıma dünyada bir eşi daha bulunmayacak kadar uygun 216.000 dönüm arazinin kimlere verileceği konusu meclis gündemindeydi. Hükümet (yani FETÖ emrini Recep Bey’e ileten A. Gül), burayı da illâ yap - işlet- devret rezil formülünü uygulayarak yabancılara verecekti; İsrail'e söz vermiş olduğu da söyleniyor, AKP milletvekilleri kıvranıp duruyordu (Bir daha aday olamadılar, ayrılan bir ikisi dışında en babaları kovuldu).
Lâfla peynir gemisi yürütüp Yahudi'ye sözde çatan (ama olaydan 10 dakika sonra İsrailli gazetecilere "Tepkim Sayın Şimon Peres'e değil, moderatöreydi" diyen), bu kabadayılığıyla bazı Türk milliyetçilerini bile tebrik kuyruğuna sokan, Filistin fatihi Recep Bey'e Beykoz Türk Ocağı olarak bir teklif yapmış, sitemizde yayınlamıştık: “1,5 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze'nin üçte ikisi büyüklüğünde bu verimli arazi illâ yabancılara verilecekse (bu inadı anlamak da imkânsız), lütfen İsraillilere sevgi ve saygı dolu sözler söylesin, ama benzeri görülmemiş ‘Gazze'ye yardım kampanyası’nda toplanan trilyonlarla bu arazi temizletilsin, bir Filistin Şirketi kurulsun, çalışanları devlet memuru gibi kabul edilmek şartıyla, öncellik korucu ailelerinde olacak şekilde, devlete karşı suç işlememiş, sadakati bilinenlerden seçilmek ve tarım yapılmak üzere bu şirkete verilsin” demiştik.
O sıralar Genelkurmay Başkanlığı sözcüsü Suriye sınırındaki 615.000 mayını Nato uzman kuruluşunun ücreti karşılığı toplamasını ve arazinin Türkiye'ye kalmasını isteyen açıklama yapmış, ABD, İsrail ve FETÖ’yü, dolayısıyla A. Gül, ve olan bitene en uzakları olan Recep Bey fevkalâde rahatsız olmuştu. Açıkça "Bu, fiyat arttırmaya sebep olacak" dedi. Bir iddiaya göre fiyatta meydana gelecek artış değil fiyatın kendisi bile yani tamamı sadece o günlerin konusu İETT'nin metrobüsler kanalıyla millete bindirdiği yük kadar veya devletin zirvesine alınan dördüncü uçağın fiyatı, hattâ Çankaya köşkünü kendine lâyık hâle getiren Bayan Gül'ün tefriş masrafı kadardı. Hükümet yandaşlarının açıkladığı en yüksek rakam bile, alınan yanlış ve insafsız zam kararı yüzünden halkın kullanamadığı ve İran'a boşu boşuna ödemek zorunda olduğumuz “kullanmadığımız doğalgaz bedeli” (?) 700 milyon dolardan fazla değildi.
Recep Bey'in asıl kızma sebebi şüphesiz, ortağı olduğumuz bir kuruluş tarafından nasıl attırılacağına bir türlü akıl erdiremediğimiz fiyat meselesi değil, olay karşısında "Ordu böyle istiyor" anlamına gelen duruşunun asılsız olduğunun ortaya çıkmasıydı. Ünlü "kazan kazan" metodu gereği eğer ordu susarsa, hem arazi söz verdiği gibi dilediği (bir ciddi iddiaya göre İsrail sermeyeli) şirkete gidecek hem de destekçisi olan ve değilmiş, hattâ millî duruş sahibiymiş gibi görünen takıma da "Bak ! Asker de öyle istedi" dedirtmekti. Bunu "Ah o İsrail yanlısı ordu !" olarak da, "Demek ki bir millî çıkarımız var" olarak da yorumlamak mümkün; Recep Bey bu her iki alt durumda da kârlıydı; Kazan kazan da işte buydu; siyasî meseleyi, sonuç ne olursa olsun kazançlı çıkacak yola sokmak ! Ama asker konuştu. Oyun bozuldu. Ahmet Altan Genel Kurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’a “General işine bak !” diyor, cezaevine girmesinin yakın olduğunu açıkça yazıyordu.
Bu arada biz (yani ben), 3 Haziran 2009’da aynı sitede “İddia ediyoruz ! Bu kanun Hükümetin inat ettiği şekliyle çıkmayacaktır. Umduğumuz olmaz da meclise geldiği gibi çıkarsa Anayasa Mahkemesi tarafından bozulacaktır. Bu da olmazsa yürütmesinde korkulanların gerçekleşmesini Danıştay önleyecektir. Danıştay karar vermese veya konu Danıştay önüne getirilemese bile, bugüne kadar hükümetin yaptığı ihalelerin yarısını hükümsüz sayan mahkemeler, bu kanuna göre yapılacak uygulamaları da, hukukun üstünlüğünü, adaletin gerçekleşmesini sağlamak amacıyla, demokrasinin çoğunluk diktasına dönmesini, iktidarların keyfî hareketini ve istismarını önleyen, bazılarının ne olduğunu bir türlü anlamak istemedikleri "kamu yararı"nı arayıp iptal edecektir. Yaşayan görür !” diye yazıyorduk/dum !