“İNSANİYET ve barış masalları okuyarak kendimizi aldatmayalım: Bazı meseleler için savaştan başka çözüm yolu yoktur. Bunun en tipik örneği Ortadoğu’yu karıştıran Arap-Yahudi anlaşmazlığıdır. ARAPLAR, İsrail'in varlığını tanımamakta haklıdır. Onüç asırdır kendi vatanları olan bir bölgeye gelip devlet kurmuşlar ve Arapları kovmuşlardır. Arapları asıl kuşkulandıran ve İsrail'i tanımamaya zorlayan sebep, İsrail'in o kadar bölgede sıkışıp kalamayacağı, Araplar aleyhinde daima genişleyeceği korkusudur.
BUGÜN iki buçuk milyon Yahudi'nin yaşadığı yere, dışardan Yahudi göçü olmasa bile yalnız nüfus artışı ile çoğalan İsrailliler bir zaman sonra sığamayacaklar; her zaman görülen ve insanlık tarihinin başlıca hareketi, illeti, saiki olan çareye başvurarak genişlemek isteyeceklerdir. Bu genişleme, şüphesiz, yanı başlarındaki Arapları hedef tutacaktır.
DÜNYANIN en şuurlu devletine sahip olan Yahudiler, çevrelerindeki 100 milyonluk Arap yığınının kendilerini rahat bırakmayacağını, millî kinden başka dinî kinle de alevlenmiş Arapların, teknikte ilerliyerek bir gün kendilerini, acımadan, son ferdine kadar yok edeceğini iyi biliyor. Bunun çaresi, İsrail’de nüfusun çoğalmasıdır.
BİZ şimdiye kadar dünyada 15 milyon kadar Yahudi var sanıyorduk. Moşe Dayan geçenlerdeki bir demecinde, 70 milyon Yahudi'den bahsetti. Bu bir ajans haberi yanlışı veya Moşe Dayan'ın bir blöfü değilse, cidden düşündürücü ve ürkütücü bir haberdir.
YAHUDİLER, 2000 yıllık tutsaklıktan sonra anayurtlarında devlet kurunca, tarihteki büyüklük devirlerini hatırlayarak ve Araplara karşı millî varlıklarını korumayı düşünerek, şimdilik hiç olmazsa 10 milyonluk bir devlet kurmak tasarısını ele almakta gecikmediler. 10 milyon nüfus, altı günlük savaştan önceki sınırlar içinde barınamayacağından, Nâsır'ın yanlış tutumundan faydalanarak, çevrelerindeki Arap devletlerine karşı giriştikleri yıldırım savaşıyla büyük bir toprak parçasını ve Kudüs şehrinin tamamını ele geçirdiler. Ne Arapların protestosu, ne Birleşmiş Milletlerin ihtarı, ne Amerika'nın tavsiyesi, ne de Rusya'nın tehdidi Yahudileri geri çevirebildi. Millî plânlarını başarıyla uygulamakta devam ettiler. Aldıkları çölleri şenlendirmeye, Yahudi göçmenleri getirmeye ve yuttuklarım sindirmeye başladılar.
ŞİMDİYE kadar arabulmak için yapılan teklifler iki tarafa da taviz vermeyi tavsiye eden bir nitelikte olduğundan, tavizi asla kabullenmeyen taraflarca reddolundu.
ARAPLAR, İsrail’i tanımamakta haklı oldukları gibi İsrail de zapdettiği toprakları vermemekte haklıdır. Bu, tarih boyunca süregelmiş milletler arası bir kanundur; İsrail yaşamaya muhtaç ve mecburdur. Arapların hazırlıklarına, kalabalık nüfuslarına, teknik ve iktisadi ilerlemelerine bakarak, günün birinde Arapları yenemiyeceğini hesaplıyor. Kendisini yok olmaktan kurtarmak için de çareyi sınırlarını stratejik şekilde düzeltmek ve 10 milyon kişiyi barındıracak kadar genişletmekte buluyor.
BİR dâvada iki taraf da haklı olunca ne olur? Dâva, kuvvetle çözümlenir. İsrail bugün, iki buçuk milyonluk nüfusuna rağmen, Orta-Doğu’da bir «Prusya»dır. İsrail’in Yahudileri, Balat Yahudi’si değildir. Almanya, İngiltere, Amerika, Macaristan ve Polonya'dan gelmiş şuurlu Yahudilerin çoğunlukta olduğu bu ülke; millî inanç, disiplin, iktisadi güç, ileri teknik ve savaşçılık ruhu ile çok güçlü bir devlettir. En kuvvetli taraflarından birisi de dinlerinin millî din olmasıdır. Bugün yeryüzünde birkaç bin Karayım Türk’ü dışındaki bütün Museviler, Yahudi'dir. Arapları tehdit ederek isterlerse Şam'a ve Kahire'ye girecekleri hakkındaki sözleri gayet doğrudur. Çünkü Araplar da (Mısır, Suriye, Ürdün, Irak ve Lübnan'ı kastediyoruz) savaş kabiliyeti olmadığı gibi, küçük bir azınlık dışında, millete mal edilmiş millî inanç, ülkücülük, yüksek bir kumanda heyeti ve siyasî zekâ da yoktur. Altı günlük savaşta askeri saldırıya Yahudiler başladıysa da ilk hazırlığı yapan ve savaşa başlayacağını belli eden Nâsır'dı.
SAVAŞI başlatmak kararına rağmen Araplar, ilk günde hava kuvvetlerini kaybederek yenildiler ve mazeret olarak da İsrail hava kuvvetlerini doğudan bekledikleri halde onların deniz üzerinden ve gerilerinden gelerek Arap radar sisteminin gözünden kaçtığını ileri sürdüler.
ŞİMDİ ne olacak? Karşılıklı komando saldırıları ve sınırlı hava akınlarıyla Arap - İsrail anlaşmazlığı sona ermeyecek, mutlaka yeni bir savaş patlak verecektir. Ruslar istedikleri kadar Arapları silahlandırsın; ne yaparsa yapsın, önümüzdeki savaşı da İsrail kazanacaktır. Çünkü Araplar gerçekte yalnız olduğu halde, İsrail yalnız değildir. Mizahî bir vecizeye göre İsrail, AMERİKA VE İNGİLTERE ADINDA ÜÇ YAHUDİ DEVLETİ VARDIR. Fakat son ikisi, her zaman perde arkasında kalmaya mecbur ve mahkûmdur.
YENİ savaşta İsrail orduları, Şam'a ve Kahire'ye girip de çıkmazlarsa, Arapların feryadı hiçbir fayda sağlamıyacaktır. Dünyanın bir oldubitti dünyası olduğu belli... Büyük devletlerden hiçbirisi, İsrail’i girdiği yerden çıkarmak için kuvvet kullanmayacak; aksine, kendileri için bu yeni durumdan, çıkar sağlamaya çalışacaktır. Bir soruya cevap olarak, İsraillilerin kendilerinde henüz atom bombası olmadığını, fakat bunu yapabilecek güçte bulundurduklarını söylemesi de üzerinde durulacak bir noktadır.
YENİ bir Arap-İsrail savaşının bütün bölgeye bulaşması ihtimalinden de siyaset ve strateji uzmanları söz etmektedir. DEMEK Kİ DURUM, TÜRKİYE BAKIMINDAN DA KRİTİK OLMAYA DOĞRU GİTMEKTEDİR. Şu halde Türklerle Arapların çıkarları, bir noktadan sonra birleşmektedir. O halde bunu önlemenin tek çaresi, artık pek işe yaramadığı belli olan askeri ittifaklar değil, bölgedeki Arap devletlerinin Türkiye ile konfederasyon halinde birleşmesidir. Türkiye'nin başkanlığında 20-25 yıl için kurulacak konfederasyona Suriye, Lübnan Ürdün, ve Mısır girecektir.
BU konfederasyon, Arap devletlerinin bağımsızlığını kaldırmayacak, hatta onların bazı ülkelere kendi özel elçilerini yollamasına engel olmayacaktır. Fakat 20-25 yıllık konfederasyon süresince Ordu ve Hariciye, tek elden idare olunacak ve şüphesiz ordular, Türk Genelkurmayının yönetiminde bulunacaktır. Böyle bir konfederasyon Suriye'nin hükümet darbesi ve İsrail'in Arap ülkelerine saldırması tehlikesini önleyecek, Ortadoğu’da uzun süre barışı sağlayarak Üçüncü Cihan Savaşının bu bölgeden çıkmasına engel olacak ve 20-25 yıl sonra Arap ülkeleri kendi başlarına İsrail'e karşı koyacak duruma geçince yürürlükten kalkacaktır.
BİZİM teklifimiz: Yahudiler'e Kudüs'ü ve Sina'yı bırak demekten daha pratiktir. Fakat, Suriye, Lübnan ve Ürdün bu teklifi kabul etseler bile kendisini dev aynasında gören Nasır'ın kabul etmiyeceği muhakkaktır. Megalomanisi mânidir.
O, kendi bileceği iş. Fakat Yahudi ordusu Kahire'ye girdiği zaman, kendine yardım edecek kimseyi bulamıyacaktır."
DEVLET * 18 MAYIS 1970 * SAYI: 70