Atatürk, yurdun olağanüstü koşulları içinden gelmiş her yönüyle büyük bir insan, üstün bir dahiydi. Yurdu kurtaran büyük bir komutan, üstün nitelikli bir diplomat ve politikacı, örnek bir devlet kurucusu ve inançlı bir inkılapçıydı. Bu alanlarda hem düşünce hem de irade adamı olan Atatürk'ün daha Mondros müzakeresi yapılmadan çok önce, ordunun dağıtılacağını, düşmanın Anadolu'yu işgal edeceğini, düşmanla halkın karşı karşıya kalacağını söylemesi ve gerekli önlemleri almasını önermesi ne kadar uzak görüşlü olduğunun kanıtıdır.
Ankara'yı başkent olarak düşünmesi ve sonunda bunu uygulaması, bu şehrin Kurtuluş Savaşı'nda oynadığı siyasi ve stratejik rol, Atatürk'ün bu görüş ve kararının da ne kadar yerinde olduğunu saptamıştır. Ankara tarih boyunca, stratejik yollar üzerinde ve geçilmesi zorunlu olan bir kenttir. İskender, Romen Diojen, Yavuz Sultan Selim, Haçlı Orduları, Timurlenk ve daha bir çok fatihler, başkomutanlar, askerler bu kentten geçerek hedeflerine ulaşmışlardır. O nedenledir ki zapt edilmesi çok güç olan sarp bir tepe üzerinde üç surlu muhteşem bir kale yapılmıştır.
Ayrıca demiryolu Eskişehir üzerinden Konya ve Adana'ya doğru uzandığından, Kurtuluş Savaşımızın Stratejisi ve taktiğinde önemli rol oynamış, ikmal konusunda da yararlı olmuştur. Asıl nedenlerden biri de, Stratejik yönden İstanbul'un başkent olmaya elverişli olmayışıydı. Ulaştırma yollarının uçlarında ve sonlarında başkent olmaz. Çok eski bir geçmişi olan Ankara, ilk sendika sistemi olan "Ahilik"in ve Ticareti'nde merkeziydi. Çünkü tüm kervan yolları buradan geçerdi. Tiftik keçisinin kaynağı ve üretildiği yerdi.
Ankara'nın Milli Mücadele'deki önemli yeri ve rolü, bu devir tarihinin, hiç kuşkusuz, en özel değer taşıyan olaylarından ve milli inkılap hayatımızın başlıca dönüm noktalarından biridir. Heyet-i Temsiliye, Ankara halkının milli davaya olan inancına duyduğu güvenle Milli Mücadele'yi buradan sevk ve idare etmişti. 23 Nisan 1920'de Türk milletinin gerçek temsilcilerinden kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti de milletin alın yazısına idare ve devletin bağımsızlığını koruma savaşını yine Ankara'dan sürdürdü ve sonuçta zafer kazanıldı.
9 Ekim 1923 günü Malatya milletvekili İsmet İnönü ve on dört arkadaşı, Meclis Başkanlığı'na sundukları bir önergeyle, Ankara'nın yeni devlete başkent yapılmasını isterler. Nedeni Ankara, Kurtuluş Savaşı'nın özeği, beyni ve simgesi olmaktan başka niteliklere de sahipti. Lozan'da Boğazlar için kabul edilmiş ilkeler, ülkenin gelişme ve gelir kaynağını Anadolu'nun bağrında yaratma gereği, iç ve dış güvenlik kaygılarıyla diğer zorunluluklar, Ankara'ya yeni devletin doğal başkenti özelliği kazandırıyordu. Ayrıca Kurtuluş Savaşı'na başından beri canla başla destek olan Anadolu halkı, Ankara başkent yapılarak, ödüllendirilmiş olacaktı. Konuyla ilgili verilen öneri, 13 Ekim 1923'te yasallaşmış ve 16 gün sonra da 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edilmiştir.
İngilizlerin 16 Mart 1920'de İstanbul'u resmen işgali, bakan, milletvekili ve komutanları tutuklamaları hatta bazılarını Malta'ya sürgüne göndermeleri Atatürk'ün görüş ve düşüncelerinde ne kadar isabet bulunduğunu göstermektedir. Bu olayın bir de yararı olmuştur. O da, bazı kişilerin Anadolu'ya geçmekten başka çareleri kalmadığına inanarak, o çağın ulaştırma koşullarına ve düşman engellemelerine karşın kısa sürede Ankara' ya gelmeleri ve 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıdır.
Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılınca "İstanbul, Anadolu'ya teslim olmuş" demekti. Çünkü yasama ve yürütme organları Anadolu'da kurulmuş ve bazı düşmanlarımızı Milli Mücadele'yi tanımaya yöneltmiştir. Böylece Ankara, dört yıllık bir mücadeleden sonra Atatürk'ün uzak görüşlülüğü ve yerinde karar verme sayesinde "Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkenti" olmuştur.