Adalet kavramı yüksek bir ahlak sistemidir. Diğer bir ifadeyle, Ferdî ve içtimaî yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine uygun yaşamayı sağlayan ahlâkî erdemdir.
O halde, adalet kavramını işlerliğe sokamayan bir devlet halkına karşı anarşist/despot devlet konumuna düşer.
Kur’an’ın dini, ‘’adalet-liyakat-merhamet’’kavramlarıyla kendini tanımlar. İnsandan beklenen ise bu kavramları esaslarıyla kavrayarak hayata geçirebilmesidir.
‘’Adalet-Liyakat-Merhamet’’ kavramlarını hayatın öznesi olabilmesi sürecinde, günümüzle mukayese yaparak Hazreti Ömer’in devlet yönetimini incelememiz yeterli olacaktır: II. Halife Hz. Ömer bir gün hutbede cemaate: "Ben haktan, adaletten ayrılırsam ne yaparsınız? diye sorar. Cemaatten biri ayağa kalkarak şu cevabı verir:"Seni kılıcımla düzeltirim ya Ömer."
Maalesef bugün Hz. Ömer'in hak ve adalet anlayışı unutulduğu için günümüzün en büyük fıkıh âlimlerinden biri: "İktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikâyetle doğruları söylemek caizdir diyemem" diyebilmiştir. Oysa Hz. Ömer'e o sahabe: "İktidarına zarar vermemek için haksızlığınızı, adaletsizliğinizi görmezden geliriz ya Ömer" dememişti.
"Seni kılıcımla düzeltirim ya Ömer" diyen sahabeye Hz. Ömer'in: "Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki ben gaflete düşersem, adaletten ayrılırsam beni kılıcıyla düzeltecek bir cemaate sahibim" diye mukabelede bulunması da ayrıca ders alınacak bir davranıştır.
Bugün İslâm dünyasında devlet başkanına "Hak ve adaletten ayrılırsan seni kılıcımla düzeltirim" diyecek bir yiğit çıkar mı?Diyelim ki mahallenin delisidir, çıktı. Başına neler geleceğini bir düşünün.
Yine bir gün Hz. Ömer hutbede, evlenirken kadınlara mehirin fazla verilmemesini söyler. Bunun üzerin cemaatten bir kadın kalkar ve Kur'an'dan âyetler okur, Hz. Ömer'in yanıldığını söyler, halifeyi bu görüşünden vazgeçirir. Bunun üzerine Hz. Ömer de "Allah Allah, kadın Ömer'le tartışmaya girmiş ve onu susturmuştur" der.
Kadının dünkü durumuyla bugünkü durumunu -Afganistan'daki Taliban rejimini de hatırlayarak- lütfen bir kıyaslayın. Nereden nereye değil mi?
Mehmet Akif'in "Safahat"ta "Kocakarı ile Ömer" başlığı altında manzumeleştirdiği Hz. Ömer'in bir başka icraatı daha var ki özellikle devlet başkanlarının çerçeveleterek makam odalarına asıp ve her gün onu okuyarak işe başlamaları gerekir, eğer âdil bir yönetim arzu ediyorlarsa.
HİKÂYENİN ÖZETİ
Hz. Ömer bir gece halkın durumunu yerinde görmek için teftişe çıkar. Şehrin varoşlarında bir çadırdan "açız, açız" diye ağlayan çocuk sesleri duyar. İçeri girdiğinde, aç torunlarını susturabilmek için tencerede çakıl taşları kaynatan yaşlı bir kadınla karşılaşır. Tabii ki yaşlı kadın karşısındakinin Halife Ömer olduğunu bilmiyor.
Hz. Ömer yaşlı kadına: "Adam gidip Emir'e halini söylemez mi?" deyince kadının verdiği cevaba bakın(mealen): "Allah kahretsin Ömer'i. Allah belasını dünyada versin Ömer'in. Ben yetim avuturken Ömer uyur mu? Biz vatandaşız. Gelip halimizi hatırımızı sormayacaksa hilafeti neden üstlenmiş zamanında? Zavallının işi çokmuş. Geç bunları… Etrafında açlıktan inleyenleri duyma, Medine halkını aç çıplak bırak. Gazâ gazâ diye cihanı soy, sonra paylaş."
Bu sözler karşısında Halife Ömer'in başından kaynar sular dökülür. Gece karanlığında gider bir çuval un, bir testi yağ sırtlar gelir ve bizzat eliyle yemek pişirip yetim çocuklara yedirir.
İşin bu kısmı da önemli olmakla beraber bence esas üzerinde durulması gereken nokta yaşlı kadının Hz. Ömer'in yüzüne karşı söyledikleri… Bugün değil devlet başkanının yüzüne karşı böyle şeyler söylemek, birisinin devlet başkanına gıyabında böyle şeyler söylediği rivayet olunsa, söz konusu kişinin hemen ömür boyu hapse mahkûm edileceği açıktır.
Hz. Ömer'in ibret levhası bu icraatlarını okurken "Rüya mı görüyoruz yoksa" Diyebiliriz.