Maalesef Türkiye gibi önü açılmış milli devletlerin üniter ve milli devlet yapılarına saldırıların olduğu dıştan dayatılan çoğulculuk merakının ortaya çıktığı, milli kimlikle uğraşıldığı, Cumhuriyetin kurucu değerlerini tartışmaya açmaya hazır işgüzarların siyasette önünün açıldığı bir dönemden geçiyoruz.
İktidarın sesiz kaldığını izlediğimiz Hüda-Par veya Dem adlı iki numunelik siyasi parti tarih boyunca yurdumuz Anadolu coğrafyasında iç içe yaşamış aynı kültür diline mensup Kürt vatandaşlarımızı sorun haline getiren yaptırımlar peşindeler:
18. yüzyıl boyunca İngiltere ve Rusya’nın, 20. Yüzyılda ABD nin, sürekli tahrik edip besleyip büyüttüğü, bölücülük üzerinden yürüttüğü mücadele ile Kürt vatandaşlarımızın Türkiye’den ayrılıp yeni bir devlet kurmak başlıca amaçları imiş. İşin özeti bu. Bunun için de kendine geçmiş isyancılardan kahramanlar yaratarak, kitleleri peşine takmağa çalışıyorlarmış.
Çoğunluğu ülkenin batısında diğer bölgelerinde yaşayan iş erbabı Kürt vatandaşlarımız bu arayış ve söylemlerden fazlasıyla rahatsız olduğu kesindir.
*
Bu iki siyasi parti kadroları eğer Türk Milletine mensup iseler ya da mensubiyet şuuruyla bu aziz milletin birer ferdi iseler çok iyi kavramalılar:
Kuvayı Milliye kadrosuyla Türk Halkının önüne düşerek oluşturduğu güçle Emperyal güçlerin desteğiyle Anadolu’yu işkâl eden Yunan ordularına karşı verdiği başarılı Kurtuluş Savaşları sonucu Anadolu’yu Türk Milletine yeniden bağımsız bağlantısız vatan yapan Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü şükran ve minnetle yat etmek her namuslu Türk vatandaşının vatandaşlık borcudur; vicdani borcudur.
Atatürk, Türk milletini kendi özünü tanımaktan alıkoyan engellerin üzerine yürümüş, onları olabildiğince yıkmış, yok etmiştir. Geçmişte Arap kültürü, Türk ulusal bilincinin gelişmemesinde başlıca rolü oynamıştır.
Atatürk’ün en çok değer verdiği şey sahibi olduğu Türk kimliği ve Anadolu halkı, onları bir çatı altında topladığı Türkiye Cumhuriyeti idi. Türk milletinin tüm dertlerini kendine dert edinip durmadan ileriye doğru gitmesi, gelişmesi ve çağdaşlaşması için çalışıyor ve çabalıyordu.
*
Bir ulusal bilinç oluşturmak için; milletimizin ruhu, tarihi, sanatı, gelenekleri gözlemlenmeli, doğru, sağlam bir bakışla görmeli, yazılmalı, anlatılmalıdır. Çocuklarımızı ve gençleri yetiştirirken, onlara özellikle kendi hakları ile, varlık ve birliği ile ters düşen bütün yabancı unsurlarla mücadele gereği aşılanmalıdır. Ulusal fikirleri büyük bir olgunlukla ve mukabil düşünceye karşı şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Ulusal kahramanlarını çok iyi tanıyıp unutmamalı. Akıl ve bilim üreten eğitim kurumlarında çağdaş ve laik insanlar yetiştirerek ulusal bilincimizi korumalı ve sağlamlaştırmalıyız.
Bir toplumda ulusal bilincin oluşmasının ilk gereği; milletin kendini tanıması, bu yoldan yürüyerek ulusal benliğini bulmasıdır.
*
Milli Mücadele ve Atatürk’ü en iyi anlatan yazarlardan Falih Rıfkı Atay’a bırakalım;
‘’Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz…’’
Başka bir 30 Ağustos yaşamayız inşallah!