• Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri
Anasayfa
  • GÜNDEM
  • KAMU
  • SENDİKA
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • SİYASET
  • HUKUK
  • TÜRK DÜNYASI
  • EĞİTİM MEMURLAR
  • Ara
SON DAKİKA:
15:30
Milletin su parasıyla kendine TOGG bile almış
11:34
İstanbul Emniyeti'nde yeni atamalar!
Video Galeri Foto Galeri Yazarlar Üye Paneli
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
  1. Köşe Yazarları
  2. Misafir Yazılar
  3. 3 Mayıs 1944: Türkçüler acıyı bal eylediler ve kazandılar
Yayınlanma: 02 Mayıs 2021 - 12:38

3 Mayıs 1944: Türkçüler acıyı bal eylediler ve kazandılar

02 Mayıs 2021 - 12:38
Yorumlar
Yazdır
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
3 Mayıs 1944: Türkçüler acıyı bal eylediler ve kazandılar
Misafir Yazılar
Misafirin Sözü

 

3 Mayıs 1944’te Ankara’da yaşanan olaylar; sebepleri, sonuçları ve etkileri açısından Türk milliyetçiliği tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Çünkü olaylar sadece Adliye Binası ve Anafartalar Caddesi’yle sınırlı kalmadı. “Millî Şef” sıfatıyla bütün yürütme yetkilerini elinde bulunduran, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, olayların arkasında, bunları düzenleyen tehlikeli bir grubun bulunduğuna kesin olarak inanıyordu. Bu gruptakilerin vatanseverlik görüntüsü altında “Irkçı-Turancı” görüşleri yaymaya çalıştıklarını, bunun millî güvenliğimizi ve dış ilişkilerimizi tehdit anlamına geldiğini öne sürerek yetkililere, faillerinin derhâl ortaya çıkarılması talimatını verdi; çeşitli mesleklerden onlarca aydın ve üniversite öğrencisi gözaltına alınıp soruşturma başlatıldı.

İnönü ve hükûmet yetkilileri, bu olayların baş sorumlusunun Nihal Atsız olduğuna inanıyorlardı. Atsız Beğ, Özel Boğaziçi Lisesinde öğretmendi. 1930’dan sonra çok sınırlı maddi imkânlarına rağmen çıkardığı dergilerle varoluş sebebi saydığı Türk milliyetçiliğine mistik bir heyecan içerisinde hizmet ediyordu. Genç yaşından itibaren bu uğurda çeşitli baskılarla karşılaşmıştı. Dönemin tarih konusunda resmî tezlerindeki yanlışları eleştirdiğinden, önce üniversiteden uzaklaştırılmış; daha sonra öğretmenlikten kovulmuş, çıkardığı dergiler kapatılmış, ezilip sindirilmeye çalışılmıştı. Ama ne yapılırsa yapılsın çizgisinden en ufak sapma olmadan inandığı değerlere, Türk milliyetçiliği ülküsüne, Türkçülük düşüncesine hizmetini sürdürüyordu. Yüksek karakterli, şahsiyetli, inançlarından ödün vermeyen örnek bir ülkücü ve dava adamı olmasının yanı sıra çok yönlü bir fikir adamı ve çok sayıda okuyucusu olan, okunan bir yazardı. Türkçeyi konuşurken de yazarken de mükemmel kullanırdı. Şairdi, çok güzel şiirleri vardı. Türk tarihi ve kültürü üzerinde yaptığı araştırmalardan kaynaklanan tespitleri ve birçok görüşü tarihçiler arasında kabul görüyor, benimseniyordu.

İkinci Cihan Savaşı’nın bütün şiddetiyle sürdüğü dönemde, Türk milliyetçiliği çizgisinde yayımlanan bir derginin olmayışına üzülüyor; bu eksikliği gidermek amacıyla bazı girişimler de yapıyordu. Sonuçta epeyce uğraşarak Bakanlar Kurulu’ndan gerekli müsaadeyi aldı ve 1 Ekim 1943’te Orhun dergisini on yıl aradan sonra yeniden çıkarmaya başladı. Dergi’nin Mart sayısında, Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na hitaben yazdığı “açık mektup”, kamuoyunda geniş yankı buldu. Atsız Beğ, mektubunda birkaç örnek vererek komünistlerin ülke genelinde yoğun şekilde çalıştıklarını, devlet kadrolarına yerleştiklerini anlatıyor; zaman geçirmeden önlem alınmasını istiyordu. Bu arada Saraçoğlu’nun 1942 yılında Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmasındaki “Türk’üz, Türkçüyüz, Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük, kan meselesi olduğu kadar vicdan ve kültür meselesidir.” cümlelerine de yer vererek bu ifadenin gereğinin yapılmasını hatırlatıyordu. Dergi âdeta kapışıldı, bütün sayıları kısa sürede satıldı.

Atsız Beğ, aslında Dergi’nin kapatılmasını bekliyordu; bu olmayınca Nisan sayısında bir mektup daha yazdı. Bu defa çok sayıda isme yer veriyor; komünistlerin özellikle üniversiteleri, okulları ve Maarif Bakanlığını hedef aldıklarını, Bakan Hasan Ali Yücel’in bu girişimlere göz yumduğunu, istifa etmesi gerektiğini ifade ediyordu.

Dergi’nin bu sayısı beş bin basılmıştı, ancak kısa sürede tükendiğinden yeniden basıldı ve satıldı. 25 kuruş fiyatı olan Dergi, 25 liradan alıcı buluyordu. Üçüncü baskısı da yapılabilirdi ama buna zaman kalmadı. Sıkıyönetim Komutanlığı, 6 Nisan’da Dergi’yi kapattı.

Atsız Beğ ertesi gün, çalıştığı okula gittiğinde işine son verildiğini öğrenir. Artık onun için zor bir dönem başlamıştır. Mektupta adı geçenlerden Sabahattin Ali; Hükûmet’in yayın organı Ulus gazetesinin başyazarı Falih Rıfkı Atay ve Hasan Ali Yücel‘in kışkırtması üzerine hakaret davası açar. 26 Nisan’da Ankara Adliyesindeki ilk duruşmada büyük izdiham yaşanır. Milliyetçi gençler, Atsız’a destek için gelmiş; salonu ve koridorları doldurmuşlardır. Atsız’ın çıkışları, Türk toplumundaki millî duyguları, Sovyet-Rus emperyalizminin ideolojik silahı olan komünizme duyulan tepkileri görünür hâle getirmiştir; coşku ve heyecan yüksektir.

3 Mayıs’taki duruşmaya izleyici alınmaz ve karar açıklanır. Nihal Atsız’a verilen 6 ay hapis cezası 4 aya indirilmiş, infazı ertelenmiştir. Adliye çevresinde toplanan binlerce üniversite öğrencisi, karara büyük tepki göstererek Ulus Meydanı’nda toplanır. Komünizm aleyhinde sloganlar atılır, Hükûmet istifaya çağrılır. Topluluk, emniyet güçlerinin sert müdahalesiyle dağıtılırken 165 genç tutuklanır. Hakkında erteleme kararı olmasına rağmen Nihal Atsız da gözaltına alınır. Ardından bir iki gün içerisinde onunla bir şekilde ilişkisi bulunan elliden fazla milliyetçi aydın, farklı şehirlerde yakalanıp İstanbul’a getirilir; nezarete alınıp sorgulanırlar.

Sorgulama tarzı ve nezaret ortamı, yargılama ve soruşturma tarihimiz açısından bir faciadır, yüz karasıdır; henüz haklarında tutuklama kararı bile verilmemiş olan insanlara “tabutluk” adı verilen, bir kişinin zor sığdığı, sıcak, daracık hücrede, tepelerinde 150 mumluk ampul yakılarak aç ve susuz, günlerce işkence yapılır. Konuldukları suyu akmayan, pislik içerisindeki hücrelerde de benzer ortam vardır. Reha Oğuz Türkkan, bu yüzden bir gözünü kaybeder; bazıları hastalanır. Bu derece sert ve insanlık dışı uygulamanın sebebi, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün tavrıdır. 19 Mayıs’ta bayram dolayısıyla stadyumda yaptığı konuşma, aslında bir taraftan ilgililere talimat diğer taraftan Sovyetler Birliği’ne verilen mesaj niteliğindedir.

İnönü şöyle diyordu: “Turancılar, Türk milletini bütün komşularıyla onulmaz bir surette derhâl düşman yapmak için bir tılsım bulmuşlardır. Bu kadar bilinçsiz ve vicdansız bu bozguncuların yalan dolanlarına Türk milletinin mukadderatını kaptırmamak için elbette Cumhuriyet’in bütün tedbirlerini kullanacağız.” Konuşmasında dış politikaya da değiniyor ve “Millî Kurtuluş Savaşı sona erdiğinde tek dostumuz Sovyetlerdi. Türkiye’nin ülke sınırları dışındaki Türkleri birleştirmek gibi amacı yoktur.”

Onun bu tarz bir konuşma yapmasının esas sebebi Sovyetler’den korkmasıdır. Çünkü Türkiye, savaşa girmemekle beraber, Almanya’nın 1943 yılına kadar üstün göründüğü, Rus topraklarında ilerlediği dönemde Hitler yönetimiyle ilişkilerini sıcak tutmaya özen göstermişti; hatta bazı devlet görevlileri gözlemci olarak Alman birliklerinin yanına gönderilmişti. Stalingrad’dan sonra dengeler değişip Kızılordu Doğu Avrupa’yı istilaya başlayınca Stalin’in Türkiye’yi, özellikle Boğazlar’ı hedef almasından endişe ediliyordu. Bir grup Türkçü aydın ezilerek Stalin’e şirinlik mesajı verilmek isteniyordu.

İsmet İnönü’nün konuşması, bir işaret fişeği etkisi yaptı; sanıkların daha mahkeme önüne çıkmadan kesin suçlu sayılmasına yol açtı. Aynı suçlayıcı ifadeler bütün gazetelerde günlerce birinci haber olarak yer aldı. Sanıkların Hükûmet’i yıkmak amacıyla örgüt kurdukları iddiasıyla sürekli yorumlar yapılıyor, kamuoyu buna inandırılmaya çalışılıyordu. Tutukluların bir kısmı suçsuz bulunarak bir süre sonra tahliye edildi.

7 Eylül 1944’te, 23 sanık hakkında İstanbul 1 numaralı Sıkı Yönetim Mahkemesinde dava açıldı. Nihal Atsız, Prof. Dr. Zeki Velidî Togan, Dr. Hasan Ferit Cansever, Orhan Şaik Gökyay, Dr. Fethi Tevetoğlu, Hikmet Tanyu, Zeki Sofuoğlu, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar, Hamza Sadi Özbek’in aralarında olduğu sanıkların yargılanması, 29 Mart 1945’e kadar sürdü. Savcı Kazım Alöç, bir hukukçudan ziyade peşin hükümlere dayalı iddianamesiyle, duruşmalardaki üslubuyla sanıkları ezmeye çalışan, hukuk tanımayan uygulamaları doğal sayan bir infaz memurunu andırıyordu. Ancak Atsız ve arkadaşları, savcının ve duruşma hâkiminin düşmanca tutumundan yılmadılar. Yapılan suçlamaların doğru olmadığını bilmenin rahatlığı içerisinde düşüncelerini mahkeme önünde de sahiplenmeye devam ettiler. İfade ve savunmalarında ırkçılıktan ne anladıklarını, Türk dünyasının hayal değil tarihî ve kültürel bir gerçek olduğunu, dolayısıyla dünya Türklüğüyle ilgili gelecek tasavvuru anlamına gelen “Turancılık”ın suç sayılamayacağını, iddianamenin hukuki dayanağının bulunmadığını, etraflı şekilde anlattılar.

Mahkeme, 29 Mart 1945’teki duruşmada kararını açıkladı. 23 sanıktan 13’ü için beraat kararı verilirken Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Nejdet Sançar, Hasan Ferit Cansever’in aralarında olduğu on kişiye, üç ila on yıl arasında değişen cezalar verildi. Gereken itirazlar yapılarak karar Askerî Yargıtaya taşındı. 26 Ekim 1945’te kararı görüşen Yüksek Mahkeme, konuya iktidar çevrelerinin etkisi altında kalmadan hukuki açıdan bakarak kararı usulden ve esastan bozdu; bütün sanıkların “derhâl” tahliyesine ve davaya 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesinin değil, 2 Numaralı Mahkemenin bakmasına karar verdi ve ertesi gün tahliyeler yapıldı. 2 Numaralı Askerî Mahkeme, 31 Mart 1947’de Askerî Yargıtayın kararına uyarak bütün sanıklar hakkında beraat kararı verdi. Böylece tarihimize, Atsız’ın ifadesiyle Türk milliyetçiliğinin adı olan “Türkçülük”ü mahkûm etmek anlamına gelecek çirkin bir leke sürme girişimi önlenmiş oldu.

İnönü iktidarı, gençlerin millî duygularını ifadeye çalışmasından ibaret, masumane bir gösteriyi, ilk günden başlayarak Hükûmet’i yıkmayı amaçlayan “bir suç örgütünün düzenlemesi” olarak tanımladı. Cumhurbaşkanı’nın, çevresindekilerin ve gazetelerin Türkçülüğü ve bir grup milliyetçi aydını peşinen suçlu ilan etmelerinin devlet bürokrasisi ve eğitim kurumlarındaki psikolojik etkileri, yargı kararına rağmen tümüyle giderilemedi. Türk milliyetçiliğine karşı olan kozmopolit liberaller, solcular, etnikçi bölücüler ve siyasal İslamcılar her fırsatta benzer suçlamaları yapmaya, milliyetçileri kamu alanlarının dışına itelemeye çalıştılar.

Bu çabaların en somut örneği, 12 Eylül darbesi sırasında yaşandı. 587 sanıkla açılan “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nın iddianamesi, aslında 1944’te beraatle sonuçlanan ve “Irkçılık-Turanclık Davası” diye anılan davadaki iddiaların ve suçlananların sayılarının daha da genişletilmiş hâlidir. Radikal bir solcu olan Nurettin Soyer ve ekibi, kendi zihniyetlerinden bazı akademisyenler ve yazarların da yardımıyla, hem Türk milliyetçiliği fikrini temsil eden MHP ve yöneticilerini hem de 1912’de kurulan Türk Ocakları dâhil bütün sivil ve kültürel kuruluşları benzer şekilde suçlayıp mahkûm etmek istediler. Askeri cunta, üzerlerindeki üniformanın onurunu ve sorumluluğunu bir kenara bırakarak Nurettin Soyer ve ekibinin önünü açtı, Mahkemeye 220 Türk milliyetçisinin idamını isteyen, siyasi ve hukuki tarihimiz açısından yüz karası olan bu iddianameyi sunmalarına göz yumdu. Fakat Nurettin Soyer ve Pol-Der’li, insanlıktan nasibini almamış ekibin C-5 denilen işkence odasındaki bütün çabalarına rağmen ülkücü gençler çözülmedi; daha duruşmanın ilk gününde İstiklâl Marşı’nı coşkuyla haykırarak suçlamaların iftira olduğunu ilan etmiş oldular. Başta Alparslan Türkeş ile Nevzat Kösoğlu ve Sadi Somuncuoğlu olmak üzere MHP yöneticilerinin mahkemedeki ifade ve savunmaları, Türk milliyetçiliği fikrinin haklılığını gösteren tarihî belgelerdir. Yargılamanın başlamasından 6 yıl sonra verilen beraat kararları, aslında Türk milliyetçiliği fikrine ve mensuplarına kurulan komplonun iflası anlamına gelir.

1944‘te “ırkçılık-Turancılık” suçlamasıyla açılan davanın üzerinden 47 yıl geçtikten sonra küresel bir deprem yaşandı. Sovyetler Birliği dağılırken beş bağımsız Türk devleti doğdu. Türkiye ile Türk dünyası ilişkileri yeni bir yörüngeye oturdu. 2021 Mart ayı sonunda toplanan Türk Devletleri Keneşi’nde alınan kararlar, büyük devlet adamı Nursultan Nazarbayev’in Türk Birliği çağrıları, Mehmetçiğin can Azerbaycan askeriyle omuz omuza Ermeni istilacılara karşı kazandığı zafer; Ziya Gökalp’ların, Nihal Atsız ve arkadaşlarının, Türkeş ve ülkücülerin görüşlerinin, mücadelelerinin tarihin seyri içerisinde doğru ve haklı olduğunun somut belgeleridir.

Çok çetin yollardan geçildi, çok çile çekildi, bu uğurda çoğu genç yaşta iki binden fazla milliyetçi-ülkücü şehit oldu. Ama tarih gösteriyor ki, Türkçüler, ülkücüler acıyı bal eylediler ve kazandılar. Bu kutlu davaya emeği geçen; milletimize, ülkümüze hizmet edip ebedî âleme intikal edenlerimizi bir kere daha rahmetle, muhabbetle, hürmetle selamlıyorum; ruhları şâd olsun.

Nuri GÜRGÜR
Türk Ocakları Eski Genel Başkanı

  • YORUMLAR
adlı kullanıcıya cevap x

Yazarın Diğer Yazıları

  • Haydut Devlet İsrail Bölgede Barışı Ve İstikrarı Engelliyor - 23 Haziran 2025
  • Ali Yalçın'ın Niyetini Arkadaşı İfşa Etti! - 17 Haziran 2025
  • Bakan arabasının kapısını açan adamın kapısını açan adamlar... - 25 Nisan 2025
  • Sadece Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan değil, Kırgızistan ve Tacikistan da KKTC'yi sattı! - 14 Nisan 2025
  • Alparslan Türkeş: Vatana, millete ve bir ülküye adanmış bir ömür - 05 Nisan 2025
  • Suriye'deki Gelişmeler Ne Anlama Geliyor? - 25 Mart 2025
  • Öcalan'ın Çağrısını Doğru Değerlendirmeliyiz - 06 Mart 2025
  • FETÖ ruhu hortladı - 22 Ocak 2025
  • Suriye Tarihi Bir Dönüşümle Yüz Yüze - 31 Aralık 2024
  • Engelleri Engellemek Mümkün - 03 Aralık 2024
  • Suriye'de Oldu Bittilere Asla Müsamaha Gösterilmeyecektir - 03 Aralık 2024
  • Unutmadık Devlet Ağa Unutmadık! - 17 Kasım 2024
  • Ziya Gökap'in Tutuklanıp Gönderildiği Malta'dan Kızına Yazdığı Mektup - 26 Ekim 2024
  • Lozan'da kazandık mı, kaybettik mi? - 26 Temmuz 2024
  • Keşke bu yazıdakiler yalan olsa - 05 Haziran 2024
  • Son Çivi - 02 Haziran 2024
  • 1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşananların sorumlusu kimlerdir? - 25 Mayıs 2024
  • Diplomalı işsizler - 19 Mayıs 2024
  • O MHP'li cinayete nasıl yardım etti? - 08 Mayıs 2024
  • Ali Yalçın istifa - 03 Nisan 2024
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 11
ilan.gov.tr
Gazete arşivi için üye girişi yapmanız gerekmektedir.
Köşe Yazarları
Toplu Sözleşme Sosyal Medya Anketi
Kadriye Demirel (AES Antalya il Temsilcisi , Eğitim koçu)
Toplu Sözleşme Sosyal Medya Anketi
Aziz Dolu Atabey
Aziz Dolu Atabey
Türkler bin boydur biri de Moğol'dur
Yaşar YENİÇERİOĞLU UAEF Başk
Yaşar YENİÇERİOĞLU UAEF Başk
Türk Kültür Coğrafyası-1
Remzi ÖZMEN TES İst 8 Nolu Şb. Bşk, Kamu-Sen İst eski Bşk
Remzi ÖZMEN TES İst 8 Nolu Şb. Bşk, Kamu-Sen İst eski Bşk
Memur Emeklisi Cezalı mıdır?
Reyhan Yıldız Eğitimci Yazar
Reyhan Yıldız Eğitimci Yazar
Hayatın Satır Araları: Gündelik Anların Derinliği
Yusuf İPEKLİ
Yusuf İPEKLİ
Araç muayenesi
Cahit Akdoğan Giresun Valiliği Esk.Halkla İliş. Md
Cahit Akdoğan Giresun Valiliği Esk.Halkla İliş. Md
Diyanetten Alkışlanacak Cuma Hutbesi
Birliğimize Kast Edenlere Verilen Değeri, Anlamak Mümkün Değil
Mehmet ARSLAN Eğitim Yönetimi Ve Planlama uzmanı
Birliğimize Kast Edenlere Verilen Değeri, Anlamak Mümkün Değil
Avrupa Turundan Fransa Paris
Canan ÖZDEMİR Uzman Sosyolog
Avrupa Turundan Fransa Paris
Haydut Devlet İsrail Bölgede Barışı Ve İstikrarı Engelliyor
Misafir Yazılar
Haydut Devlet İsrail Bölgede Barışı Ve İstikrarı Engelliyor
Ankara, Adam Gibi Dinle!
Orhan KILIÇOĞLU
Ankara, Adam Gibi Dinle!
Siyonizm Nedir Ve Siyonizmin Tarihçesi
Av.Faruk Ülker Ümraniye Türk Ocağı Eski Bşk
Siyonizm Nedir Ve Siyonizmin Tarihçesi
Siyasi Bir Durum Değerlendirmesi
Ali Kemal Gül
Siyasi Bir Durum Değerlendirmesi
Büyük Orta Doğu Yangını
Türk Ocakları'ndan
Büyük Orta Doğu Yangını
Kerbela Çeşmesi
Şerife Güven
Kerbela Çeşmesi
Bayramın Kutlu Olsun
Köksal Cengiz
Bayramın Kutlu Olsun
Trabzon'umuzu-Rum ve Pontus diye bilenlere!..
Şevket Sezer
Trabzon'umuzu-Rum ve Pontus diye bilenlere!..
Çok Okunan Haberler
Öğretici: Açlık Sınırı 26.115 TL, Yoksulluk Sınırı 85.066 TL Olmuşken Refah Payı Şarttır!
Öğretici: Açlık Sınırı 26.115 TL, Yoksulluk Sınırı 85.066 TL...
Konya'da sağlık skandalı: Hastasından ameliyat parası isteyen doktora gözaltı!
Konya'da sağlık skandalı: Hastasından ameliyat parası isteyen doktora...
Haziran enflasyonu TÜİK'e göre yıllık yüzde 35, ENAG'a göre yüzde 69
Haziran enflasyonu TÜİK'e göre yıllık yüzde 35, ENAG'a göre yüzde...
Ana Sayfa
GÜNDEM
KAMU
SENDİKA
DÜNYA
EKONOMİ
SİYASET
HUKUK
TÜRK DÜNYASI
EĞİTİM
MEMURLAR
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Video Galeri
Biyografiler
Üye Paneli
Günün Haberleri
Arşiv
Gazete Arşivi
Anketler
Gazete Manşetleri
  • EKONOMİ
  • HUKUK
  • KAMU
  • MEMURLAR
  • SENDİKA
  • TÜRK DÜNYASI
  • Foto Galeri
  • Video Galeri
  • Köşe Yazarları
  • Biyografiler
  • Üye Paneli
  • Günün Haberleri
  • Arşiv
  • Gazete Arşivi
  • Anketler
  • Gazete Manşetleri
sanalbasin.com üyesidir

  • Rss
  • Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri

Sitemizde bulunan yazı , video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.
İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.

Yazılım: Tumeva Bilişim