Sinan Ateş suikastından sonra beliren bir saflaşma var. Ancak, tarafların tümüyle saydam olduğunu söylemek zor. Matruşka gibi, kimin içinden ne çıkacağı belli olmuyor.
At iziyle it izi cilveleşip duruyor.
Beşer şaşar; gözleri var görmeyebiliyor.
*
Bir suikast algoritması oluşturabilmek için henüz erken belki. Ve fakat, mevcut iklimi oluşturan/besleyen öğeleri kompartımanlara ayırarak, bu keşmekeşi sadeleştirecek bir şema çıkarmak mümkün.
***
Suikast sonrasında;
BİR:
Üzüntü duyan, acı, gam, keder içinde olanlar var.
Kendi içlerinde;
* Sinan'ın öldürülmesine üzülmüş olanlar.
* Sinan'ın ailesi, çocukları için üzülmüş olanlar.
* Bir ülkücünün öldürülmesine üzülmüş olanlar.
* Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış birinin "bu şekilde" öldürülmüş olmasına üzülmüş olanlar.
* Genç bir akademisyenin öldürülmesine üzülmüş olanlar.
* Gencecik bir insanın, başkentin göbeğinde, gün ortasında katledilmiş olmasına üzülmüş olanlar…
Diye alt gruplara ayrılıyorlar.
***
İKİ:
Korkanlar var;
* Ucunun kendilerine dokunmasından korkanlar…
* Makam ve mevkilerini kaybetmekten korkanlar…
* Bumerang etkisinden korkanlar…
***
ÜÇ:
Körler, sağırlar; üç maymunlaşanlar var;
* Korktuklarından…
* Utandıklarından…
* Zerre utanmadıklarından…
* İdraksızlıklarından…
* Yok saydıklarından…
* Dünya yansa umursamadıklarından; insanlıktan malulen ayrılmış olduklarından…
* İçin için memnuniyet duyduklarından…
***
DÖRT:
Sevinenler var;
* Artık Sinan Ateş diye biri var olmadığı, olmayacağı, "kurtuldukları" için sevinenler…
* MHP'nin durumuna sevinenler…
* Ülkücü Hareket'in düşürüldüğü hale sevinenler…
* Gündemin değiştiğine; öznesi oldukları cümle sakilliğin görece geri planda kaldığına, kitlesel bir eleştiri, öfkeden "yırttıklarına" sevinenler…
***
Ve BEŞ:
Fırsatçılar var;
* Ateş'in katlini kendi unutulmuş adları, eskimiş şöhretleri, meslekleri için "cila" olarak kullananlar…
* İntikam için kullananlar…
* MHP'deki siyasi emelleri, tanzim için kulananlar…
* Türkiye'yi kanlı bir çatışma ortamına sürüklemek üzere kullananlar…
* Küf tutmuş ideolojik hesaplaşmaları için kullananlar…
***
Bu yazıda haşır neşir olacaklarımız bunlar;
Nebbaşlar.
Mezar soyucular.
***
Sinan Ateş'in, başkentin göbeğinde, gün ortasında, ulu orta katledilebildiği iklimi, zemini oluşturanlar, bu cüret/cesaretin kaynağı olanlar, "geliyorum" diyen bir felakete göz yumanlar, seyirci olanlar, "sebep olanları" koruyan, kollayanlar, soruşturmayı baskılayanlar, siyasi gölge, perde oluşturmaya, çalışanlar, "öldürmeyip de vurdurmayı" makul/makbul sayanlar, insani vazifelerin ifasına bile engel olanlar, "yas"ı yasaklayanlar ne kadar "çakal"salar, sözüm ona bu çakallıklara geçit vermemek, suikastı aydınlatmak misyonuyla sahne alıp da, Sinan Ateş'in de temsil iddiasında olduğu bütün değerleri karalayanlar da o kadar çakallar!
***
Kurdukları illiyet bağlarına bakın…
Filmi geri sardıkları zamanlara, mekanlara, şahıslara, olaylara…
Özellikle, üzerine basa basa tercih ettikleri kavramlara…
Kullandıkları "derin devlet" ezberlerine…
Aslında ne tetikçileri, ne organizatörleri, ne azmettiricileri yargılıyorlar; yargılatmak çabasında oldukları tek şey var;
Türk milliyetçiliği!
Ülkücülüğü yargısız infaz ediyorlar.
Böylesi derin bir acıdan, böylesi meşru bir hak ve hukuk arayışından rant devşirmeyi; milliyetçiliği itibarsızlaştırmayı deniyorlar.
***
Tam da milliyetçilerin, Cumhuriyet tarihinin belki de en kritik yol ayrımında, rotayı belirleyen(lerden) olmak ya da olmamak mücadelesi içinde olduğu dönemde!
Tam da milliyetçilerin, sair zamanda kendilerine teklif dahi edilemeyecek dayatmalarla "hizaya sokulmaya", "aman ağzımızın tadı kaçmasın" diye kimliklerinin hilafına işlere razı edilmeye çalışıldıkları günlerde!
***
Türk milliyetçileri bu filmi görmemiş olsa; cin olmadan adam çarpacaklar!
Şükür ki; Türk Milliyetçiliği tarihi içinde tanıdık senaryolar bunlar.
Hrant Dink suikastından sonra da dolaşıma sokuldular.
Elde, Türk bayrağı önünde poz verdirilen tetikçi, milliyetçi siyasilerle fotoğrafları olan organizatör maşalar vardı ya, daha ne olsundu? Dink, "milliyetçilik" düşüncesinin kurbanı olmuştu!
Halbuki kimleeer kimlerle iş tutmuştu; "Hrant'ın arkadaşları(!)" tam anlamıyla arkadaşlarının celladıyla aşk yaşıyordu!
***
Etiketi bile perde arkasındaki niyeti bas bas bağıran "Ergenekon" kumpasını hatırlayın; neydi suç delilleri?
"Nutuk…"
"Kaymakam Kemal Bey'i anma töreni fotoğrafları…"
Kimdi Kaymakam Kemal Bey?
"Tehcirde ihmali olduğu gerekçesiyle, hukuksuz bir yargılama sonunda, 'Ecnebilere yaranmak üzere idam edilen bir Türk memuru…"
Velhasıl, olmayan "ETÖ"nün tahrip gücü en yüksel silahı ne kabul edildi?
TCK 301!
"Türklüğe hakaret"i suç sayan yasa maddesi kaldırılırsa bir anda bütün karanlıklar aydınlığa çıkacaktı; yıllarca, çarşaf çarşaf bu yazıldı.
Aaa ne tesadüf;
"T.C." ibareleri, "Ne Mutlu Türk'üm diyene" yazıları bir iktidar politikası olarak da "ulusçulukla hesaplaşılan" bu zeminde kaldırıldı;
Faşizme karşı omuz omuzaydı!
*
Partiler, amblemler, logolar, semboller adam öldürmezler.
Dinler adam öldürmezler.
İdeolojiler de adam öldürmezler.
Türk Milliyetçiliği bir cinai motivasyon aracı değil Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisidir.
Yedirmeyiz.
GÜNÜN SORUSU
Dün parti yönetiminden gelen bir açıklama eliyle öğrendik ki, Ümit Özdağ, vaktiyle "Belki adam olur diye" MHP Milletvekili yapılmış!
TBMM ıslahevi mi; rehabilitasyon merkezi mi; böyle gerekçe olur mu?
Sorunca kızıyorlar, ama gel de sorma;
Anlayış buysa, "Belki adam olur diye" milletvekili yapılmış başkaları da var mı bu durumda?
Selcan TAŞÇI