Özcan Pehlivanoğlu, Örsan Öymen'in, "13 yılda 12 seçim kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu" ile ilgili, Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazısının son cümlesini paylaştı:
"Gerçek lider, sosyolojik koşullara göre siyaset yapan değil, sosyolojik koşulları değiştirmeyi başaran kişidir."
Bu cümle, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu da izah ediyor, bugünkü durumunu da...
***
Atatürk, bir ulus devlet kurmayı hedeflemişti. Vatanın sosyolojik durumunu çok iyi biliyordu. Bu sebeple Lozan'da, İngilizlerin el altından yönlendirmesi ile Norveçli Mr. Nansen tarafından getirilen mübadele önerisini hemen kabul etti. Üç yıl içinde, yüz binlerce Müslüman, mübadele yoluyla Türkiye'ye getirildi, Türkiye'deki yüz binlerce Hristiyan da Yunanistan'a gönderildi. Atatürk, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denilir" dedi ve "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözüyle de ulus devletin üzerinde durduğu sosyolojik dayanağı açıklamış oldu. Devleti, "Türk Milleti" zeminine oturttu...
***
Tayyip Erdoğan ve ekibi, ulus devleti benimsemiyor. Bu sebeple çeşitli arayışlara girdiler. Devletin temel dayanağı olan ulus bilincini yok ederek yerine siyasi ümmet bilinci yerleştirmeye çalıştılar. Oysa biri millî kimlik, diğeri dini kimlikti ve bu iki kimlik birbirinin alternatifi değildi.
Bundan sonuç alamadılar.
Türkiye'nin önemli görevlerde bulunmuş bir diplomatı olan Volkan Vural, 2008 yılında Neşe Düzel'e konuştu ve "Devlet Ermenilerden özür dilemeli, Ermeni ve Rumlar tekrar eski topraklarına dönsün, tekrar vatandaş olsun" dedi!
Zaten Fener Rum Patriği Bartholomeos, 7 Mayıs 2000 günü, Orta Anadolu'da bir eski kilisede düzenlediği ayinden sonra, "Türkiye'nin AB'ye üyeliği, Anadolu'da önceden var olmuş Hristiyan toplumların yaşadığı bölgelerde yeniden Hristiyanların yaşamasına izin vermelidir" diye bir açıklama yapmıştı.
Erdoğan ise 2009 yılında şöyle bir konuşma yaptı:
"Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Bunların üzerinde durarak bir düşünmek lazım... Ama aklıselim ile bunların üzerinde düşünülmedi. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi."
Derken, Abdullah Gül, 20 bin dolara vatandaşlık satmayı önerdi! Daha yüksek fiyata vatandaşlık verilenler ile Türkiye'ye sürülen Suriyelilerin bir kısmı son seçimlerde oy kullandı ve milletin kaderi üzerinde etkili oldu.
Ahmet Davutoğlu, "ayrıştırıcı bir kültür olan ulusçuluk ile hesaplaşacağız" dedi ve mübadele ile Yunanistan'a gönderilmiş Ortodoksların torunları ile görüşüp onları Türkiye'ye davet etti!
Davutoğlu, "İki yüzyıl önce şehirlerimizde, mahallelerimizde iç içe yaşayan Türkler, Ermeniler, Araplar, Rumlar, Arnavutlar ve daha birçok farklı etnik ve dini kimlik bugün bu organik yapıdan koparılmış durumda. Yeni kopuşlara izin vermememiz gerek" dedi!
Kültür ve Turizm Bakanı iken Ömer Çelik de 2013 yılında Moskova'da bir çağrı yaptı ve "Geçmişte yapılan bazı yanlışlıklar yüzünden ülkemizi terk etmiş Hristiyan ve Yahudiler var. Hepsine 'ülkenize geri dönebilirsiniz' diyoruz." dedi.
Tarih Vakfı'nın Rockefeller Vakfı desteğiyle, Türkiye'de Osmanlı dönemine ait azınlık tapularını araştırması, eş zamanlı olarak Amerika'daki Ermenilerin Türkiye'de atalarının sahip olduğu topraklar adına dava açmaları ve sigorta şirketlerinin kazanılan yüz binlerce davada söz konusu tazminatları sigorta etmesinin sebebi de aynıydı.
Suriye'nin ABD projesi ile iç savaşa sürüklenmesi ve bu proje gereği, milyonlarca insanın Türkiye'ye gönderilmesi, Afgan ordusu askerlerinin sınırlar açılarak ülkeye kabul edilmesi de ulus devletin dayanağını zayıflatmaya başladı!
***
İttihatçılar tehcirle, Atatürk ise mübadele ile sosyolojik koşulları, Türk Milleti lehine değiştirmişti. Erdoğan ve ekibi ise "Türkiye Yüzyılı" sloganlarıyla örtülmeye çalışılan, "sığınmacılar" istilâsı üzerinden, Türkiye'yi Osmanlı'nın yıkılmasına sebep olan sosyolojik koşullara döndürdü. Bu yolun nereye varacağı çok açık değil mi? Türkiye, Türkiye olmaktan çıkarılıyor...
Arslan Bulut
Yeniçağ