Ülkücü hareket neden kendini anlatamıyor? Yapılan açıklamaları ve görüşleri halka neden yeterince sunamıyor?
Ülkücü hareket neden kendini anlatamıyor? Yapılan açıklamaları ve görüşleri halka neden yeterince sunamıyor? 12 Martı yaşadık, ortaokul çağlarımızda, ülkücü hareketin emekleme dönemini sancılı yaşadık ama bu denli hak etmediğimiz bir sonuçla karşılaşmadık…
12 Eylülü yaşadık, üniversite dönemimizde, ülkücü hareket ateş çemberindeydi, buluğ çağını çoktan aşmıştı, bu ülkeyi ben yönetebilirim özgüvenindeydi, eylülde hazanı yaşadı, idam sehpalarında, hücrelerde, işkence dehlizlerinde bir ömür tüketti ama hiç bu kadar anlaşılamama girdabında olmadı…
28 Şubatı yaşadık, kimin eli kimin cebinde riyasının bugünlerde daha iyi anlaşıldığı bir perspektifte, darbe aldığını iddia edenler dimdik ayakta iken, biz hiçbir zaman bu kadar haksızlığa uğramadık…
15 Temmuzu yaşadık, FETÖ ile bir ömür koyun koyuna yaşayanlar sıyırırken, ilintisi olmayan birçok ülkücü mağduriyetini kimsesizce savuşturmaya çalıştı, -tecrübe hayatta yenilen kazıkların bileşkesidir paradoksunda- ama kendisine hiç bu kadar yabancılaşmadı… Aslında biz bunların hiçbirinin doğrudan ne müsebbibi ne de katılanıydık.
12 Eylül öncesini kısmen dikkate almazsak durum böyle. Hakeza ülkücülerden höt denince korkan olmadığı gibi ben aldatıldım diyen de olmamıştır. Buna idam sehpasındaki fidanların imanı şahittir. Zira bize bu ülkeyi karşılıksız sevmek, nimetten pay istememek ve gerektiğinde veya gerekmediğinde bu vatan için ölmek misyonu biçilmişti…
Ülkücü hareketin membası olan Ocaklardan ve onun siyası teşekkülü olan MHP’nden hain çıkmamasının nedeni işte bu misyondur.
Şimdi gelelim anlaşılamamanın son örneğine…
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, geçen hafta “başkanlık sistemi” ile alakalı bir açıklama yaptı. Özetle demişti ki:
“…Cumhurbaşkanı, 10 Ağustos 2014’te millet tarafından seçildiği gerekçesiyle fiilli başkanlık sistemini dayatmakta, Anayasayı açıkça ihlal etmektedir. Cumhurbaşkanı ile Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun görev, yetki ve siyasi sorumlulukları iç içe geçmiştir. Elbette bunu kabul etmek, onaylamak, meşru görmek mümkün değildir.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın fiilli başkanlık zorlamasından vazgeçmeli, anayasal sınırlarına çekilmelidir. AKP başkanlık sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse, üzerinde çalıştığı anayasa hazırlığını TBMM’ne getirmelidir. Milletvekilleri, vicdanlarının sesini dinleyerek anayasa taslağını ya 367 sınırını aşarak kanunlaştıracak ya da 330 eşiğinin aşılmasıyla referanduma sunacaktır. (Bence artı şu da denilmeliydi. “Ya da 330’un altında kalarak konu gündemden düşecektir.”)
Bizim tercihimiz her zaman olduğu gibi parlamenter sistemin devamı, güçlendirilmesi, reforma tabi tutulmasıdır.
MHP özellikle Anayasanın ilk dört maddesinin değişmemesi, değiştirilmesinin dahi teklif edilmemesi hususunda ısrarlıdır.
” Bu resmi açıklamada (+parantezle birlikte) eksik veya yanlış var mı?Yok.
Peki, toplumun anladığı bu mudur?
Hayır. Neden?
Çünkü MHP adına bunu anlatan yeterince kimse yok, televizyonlara çıkan yok, tartışma programlarını arayan yok, televizyonlara davet edinilmiyorsa demokratik baskı unsurlarını kullanan yok.
Peki, ne var?
Süren iç mücadele var, hamaset var, grup toplantılarındaki açıklamaları bile özetleyip anlatamayanlar var, konuşmayalı konuşmayı unutanlar var, en makbul insan olarak susanları görmek var, değişim isteyenlerin hepsini aynı kefeye koymak var, TBMM’de şimdiye kadar tek iz bırakamayanların ülküsüne ve partisine bir gün bile küsmeyenleri ötekileştirme çabaları var…
Peki, başka ne var?
İktidar özlemiyle yanıp tutuşanlar var, işsiz-aşsız insanımıza bir yerlere sığınmak zorunda kalmadan bozkurt himmetiyle imkan sunmak var, sevda yüklenmek var, saygı sunmak var, kucaklaşmak var, bedeli ölüm olan anılara vefa arayışı var… Algı yönetimi ayrı bir olay ama neden hep biz yaya kalıyoruz? Acaba, neden?
Yavuz KOCA
Kaynak //http://www.gazete2023.com/dusunce-analiz/ulkuculer-neden-suskun-yavuz-koca-h54705.html
Gazete2023