Ali Erbaş!
Bu yazıyı size, beni yoktan var edip varlığından haberdar eden, kendine kul, Hz. Muhammed Mustafa'ya ümmet eyleyen ve biz kullarına doğru yolu göstermek için Kur'an'ı kerimi gönderen yüce Allah'ın adına yazıyorum.
Yazdıklarımın seni üzmesi, kırması umurumda bile değil, çünkü bu zamana kadar ki siyâsi salvolarınla cübbeni kirletmen, yanlış fetvaların, son olarak da 29 Ekim günü Cuma namazı hutbesinde Atatürk'ten tek kelime etmeyişinle biz Müslümanları haddinden fazla kırıp fazlasıyla rencide ettiniz.
Bugün Cuma namazı hutbesinde Atatürk'ün ismi geçmeyince, imanımın ve milli duygularımın coşkusu ve öfkesiyle câminin bahçesinde olanca sesimle ''UTAN ALİ ERBAŞ, YAZIKLAR OLSUN SANA'' diye bağırdım.
Bu arada cemaatten bazılarının ''Bir daha Cuma için câmiye gelmeyeceğim, bu diyanet Teşkilâtına yuh olsun'' dediklerini işitip kahroldum ve o hiddet ve hüznümle ''YA RABBİ! İNSALARIMIZI CÂMİDEN SOĞUTAN ALİ ERBAŞ'I EN KISA ZAMANDA HELÂK EYLE'' diye dua ettim.
İyi dinle Ali Erbaş!
İyi dinle ben kimim!
Benim kim olduğumu öğrenmen için önce ben kendimi anlatayım, sıra sana da gelecek ve sen de ne olduğunu anlatacaksın!
Ben, namazlarında ‘’Ya Rabbi, İslâm’ın kılıcının kabzasını en son tutacak olan el benim torunlarımdan, benim sulbumden olsun’’ diye dua eden…
Namaza başlamaları için gençlere kazak gömlek alan, birçok kişiye seccade hediye eden…
İki çocuğunu İmam- Hatip Okulunda okutan. İmam- Hatip Okul Âile Başkanlığı yapıp, 28 Şubat’ın azgınlarına, bu okullara saldırdıkları için en ağır ve sert yazıları yazan…
Peygamber, hadis, sünnet düşmanlarına karşı mücâdele veren. Mübarek günlerde gençleri oruç tutmaya teşvik edip, kendi ellerimle hazırladığım güveçlerle onlara iftar ettiren…
Park ve bahçelerde uygunsuz vaziyette hareket eden kız ve oğlanların yanlarına yaklaşarak onlara nasihatler eden…
Yıllarca evimin kapısını insanlara açarak onların topluca Allah’ı zikretmelerine ön ayak olup, her seferinde onlara toplu yemek ziyafeti veren İMAN EHLİ bir Müslümanım…
ALİ ERBAŞ!
Ya sen kimsin?
Sen de kendini tanıt ve seni de tanıyalım!
Atatürk'e karşı olan sende ki bu düşmanlığın kaynağı nereye dayanıyor?
Zahmete katlanma, anlatmana gerek yok!
Sen, zaten fetvalarınla, hutbelerinle, cübbene sıçrattığın siyâsetin necasetiyle, Atatürk'e karşı olan kin ve husumetinle kendini yeteri kadar anlattın!
DOĞRULAR VE MİLLET İKİ EMREDİCİDİRLER.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 98. Yıldönümünde Cuma hutbesine ATATÜRK’ÜN ismini bilerek ve kasten koymayışınızdan dolayı doğrular ve millet adına size ‘’derhal istifa etmenizi’’ emrediyorum.
Gayet iyi biliyorsunuz ki;
Namazın şartlarından ikisi, ‘’Necasetten taharet’’ ve ‘’Hadesten taharet’’ olup, minbere çıkıp hutbe okumak, din adına vaaz vermek, Kur’an kıraat etmek, namaz kılmak için insanın üstünün başının, vücudunun necasetten temizlenmiş olması şarttır.
Siz ne yaptınız?
Asıl görevinizi bırakıp siyâsetin emrine girip siyâsetin necaset akan kanalarında gezinerek sırtınızdaki Diyanet İşleri Başkanlığı cübbenize pislik sıçrattınız!
Sn. ALİ ERBAŞ!
Suç örgütü lideri Sedat Peker bile, nankörlük ederek Atatürk’ü anmayışınız karşısında şahsınıza çok sert bir tepki gösterdi ve paylaşımında;
“Baldızla yapılan zinanın nikâhı bozmayacağı fetvasını verecek kadar namussuz olanlar, kendilerine bağımsız bir ülke bırakan Gökbörü Atatürk’ü 29 Ekim’de anmayacak kadar vefasız, hain ve tabii ki kahpe olacaklardır.” İfadelerini kullandı.
Daha önce de, Diyanetin itibar ve şerefini ayaklar altına alarak "Üvey kız Dedeye helâldir’’ fetvasını vermiştiniz.
Sizin bütün bu iğrenç tutum ve davranışlarınızın gayesi insanları İslâm’dan soğutmak, câmilerden uzaklaştırmak ve de İmamların itibarsızlaştırılarak onları sözü dinlenilmeyen basit memurlar durumuna düşürmek midir?
Ali Erbaş!
Milletimizi dininden, mabetlerinden soğutma!
Dini ve milli bütünlüğümüzün temellerine dinamit koyup toplumu daha fazla germeyin!
Yeminle iddia ediyorum ki, yanlış fetva ve kasıtlı Cuma hutbelerinizle insanların arasına ayrılık ve nifak tohumları ekerek insanlarımızı câmilerin içinde kavga ettirerek dini ve milli bütünlüğümüzü bölüp, birbirlerine karşı kin ve nefretle bakan fırkalara ayırmanın gayreti içindesiniz.
Halbuki başında bulunduğunuz Diyanet İşleri Teşkilâtı, İslâm dininin inançları, ibâdet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibâdet yerlerini yönetmekle görevli bir kurum olarak bizzat Cuma hutbesinde adını anmadığınız Atatürk’ün emriyle 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı kanunla kurulmuştur. Sen ise Atatürk’ün emriyle kurulan Diyanet İşleri Teşkilâtının başında bulanan ve ATATÜRK’Ü YOK SAYAN BİR NANKÖRSÜN!
ATATÜRK’Ü SEVMEK İÇİN ÖNCE NAMUSLU OLMAK GEREK!
Ahde vefa imandandır.
Atatürk, bizlere bir vatan ve bir devlet bırakan mübarek kadronun Komutanıdır.
Namus, bir Müslümanın en kutsal değeridir ve namussuzdan Müslüman olmaz.
Namus ve vatan, her ikisi bir bütündür, biri olmayınca diğeri de olmaz.
Namusuyla yaşamak için üzerinde hür ve bağımsız yaşanılacak bir vatan şart ise, o vatan için ömrünü cephelerde geçirenleri sevmek gerek. Sevmeyenleri ise bir şeylere itham etmek, hatta aşağılamak en doğal haktır.
İtalyanlar Libya'da Müslümanları kitleler halinde katlederken, diğer taraftan ise kadınları çırılçıplak soyarak onlarla fotoğraflar çektirir ve ırzlarına geçerler. Çırılçıplak kadınların fotoğrafları bugün bile elden ele dolaşmaktadır.
Atatürk Libya’ya gider ve Müslümanların Komutanı Peygamber soyundan gelen Seyit Ömer Muhtar Paşa’yı bulur.
Seyit Ömer Muhtar Paşa’ya ‘’Sen bu şekil bir mücâdele ile İtalyanlara karşı başarılı olamaz çok kayıp verirsin, çao namusa mal olur, sana gerilla savaş taktiğini öğreteceğim ve bundan sonra İtalyanlara karşı gerilla savaşı vererek canlarınızı ve bilhassa da kadınlarınızın namuslarını daha kolay bir şekilde kurtaracaksın’’ der.
Seyit Muhtar Paşa, Atatürk’ün kendisine öğrettiği gerilla savaşı sayesinde bir hayli canın gidip, namusun kirletilmesine mâni olur.
ALİ ERBAŞ!
Libya'da ki katliamların ve tecâvüzlerin Y.unan ve E.rmenilerin Anadolu’da yaptıklarını hatırla, sonra da Atatürk'ün neler yaptıklarını düşün. Atatürk’ü sevmeyenlerin ne karakterde olduklarının muhasebesini kendin yap ve kendi hakkındaki kararı yine kendin ver, çünkü biz milletçe senin ''İslâm'ın sırtında habis bir'' olduğunuzun kararını çoktan verdik.
Peygamber soyundan gelen Seyit Ömer Muhtar Paşa - Atatürk ikilisinin, Müslüman kadınların ırz ve namuslarını kurtarmak için Libya'da İtalyanlara karşı verdikleri mücâdeleyle; birilerinin Irak'ta Müslüman bacılarımızın ırzlarını kirleten ABD askerlerine ''SAĞ SALİM İŞLERİNİ BİTİRİP ÂİLELERİNE VE SEVGİLİLERİNE KAVUŞSUNLAR'' şeklinde yapmış olduğu duayı kıyaslayın ve düşünün!
SON SÖZ
Bizler Atatürk'ü milletçe bağrımıza basıyoruz.
Bizler milletçe namuslu insanlarız ve o namusumuzun korunabilmesi ve üzerinde şereflice yaşanılması için şart olan vatanı düşman işgâlinden kurtarıp bizlere bırakan ATATÜRK'Ü NAMUSUMUZUN GEREĞİ OLARAK ÇOK SEVİYORUZ. ATATÜRK'Ü NAMUSUNA DEĞER VERENLER ANCAK SEVEBİLİRLER.