Bu yazıyı niçin mi yazdım?
Bu davayı kendi sığ aklınla sınırlandırmaya kalkışan ve bir zamanlar ABİ olarak bilinen ve şu an bozgunculuk yaparak MARKA ADAM olmaya çalışan gönlü çoraklaşmış, çapı küçülmüş ve halen daha ÜLKÜCÜ GEÇİNEN UKELÂLARA karşı yazdım ki onlar akıllarınca ellerine geçen fırsatla, ha bire kin ve nefret dolu yazılarla ülkücüleri; ‘’BOZKOYUNLAR / TEKELER / FİLÂNCA BOZKURTLAR’’ gibi sınıflara ayırarak safra ve salya dökmekle meşguller.
BİR ANADOLU KÖYÜNÜN DELİSİ;
Anadolu’nun bir köyünde yaşayan Deli! Mahmut, her sabah elindeki büyükçe bir kâğıt ve bir kurşun kalemle köy kahvesine gelerek en köşedeki bir masaya oturur. Büyükçe kâğıdını masanın üzerine sererek, kurşun kalemiyle kâğıda saatlerce hiç durmadan, yuvarlak, iç içe geçmiş halkalar çizer ve sonra, iç içe halka şeklinde karalanmış kâğıdın bir yerine kalemini bastırarak bir nokta oluşturur. Sonrasında ise devamlı olarak gözünü ayırmadan o noktaya bakar ve iç geçirir, bazen gözleri dolarken bazen de yüksek sesle YA HAKK der /
Deli! Mahmut, her gün elindeki kâğıt ve kurşun kalemle köyün kahvesine gelip, aynı şeyleri tekrarlarken, kahvede oturan köylülerden hiç kimse O’nun yanına giderek kendisine bir şey sormazlar. Deli! Mahmut da kimseyle tek kelâm etmez. Kaleminin ucu köreldiğinde sadece Ocakçıya gider hiç konuşmadan kalemini uzatır, Ocakçı da kalemin ucunu açıp kendisine uzatırken O’na sadece ‘’Kendimi arıyorum, sen de bir an evvel başla’’ der /
Günlerden bir gün, kahvede oturanlardan biri, Deli! Mahmut’un başına dikilip, ‘’Nedir bu çizdiğin halkalar, çizik atacak kâğıtta boş yer kalmamış, böyle ne yapıyorsun’’ diye sorduğunda, Deli! Mahmut, anında kaleminin ucunu kâğıda bastırak çok küçücük bir nokta oluşturduktan sonra, başında diklenen adama ‘’çek bir sandalye otur da / anlatayım der /
DELİ! MAHMUT’UN ANLATTIKLARI;
‘’Bak efendi, iç içe geçmiş ve bütün kâğıdı kaplayan bu büyük ve karmaşık halkalar kâinatı ifade ediyor. Şu gördüğün küçücük nokta ise, kâinat içinde bulunan ve zor seçilebilecek kadar minnacık olan dünya. Her gün saatlerce bu noktaya bakarak kendimi arıyorum ve kendime soruyorum; EY ZAVALLI MAHMUT, KÂİNAT İÇİNDE DÜNYA BİR NOKTA KADARKEN, SEN NESİN Kİ BAK KENDİNİ DAHİ BULAMIYORSUN DİYE’’ /
ÜLKÜCÜ DAVA;
Ülkücü Dava öylesine büyük bir davadır ki onu beyne sığdırmak imkânsızsızdır!
Ülkücü Davayı beyne sığdırmaya kalkışırsanız; herkesin beyninin ebadına göre sınırlandırılıp, sığlaştırmış olursunuz!
ÜLKÜCÜ DAVA, GÖNÜL İŞİDİR;
İman ister,
İhlâs ister,
Dürüstlük ve samimiyet gerek,
Aşk ve muhabbetsiz olmaz, topal kalır.
Ben merkezli düşünen çorak gönüllülerden ülkücü olamaz!
Sırf bu sebepledir ki etraf; kendisini ülkücü sanan TOPAL ÖRDEKLERLE dolu…
KÖYÜN DELİSİ GİBİ OLMAK GEREK;
Evet köyün delisi gibi, ülkücüyüm diyen herkesin kendisine sık sık sorması gerek;
Benim bu davanın içinde ederim, çapım, değerim, esamem nedir?
Kapladığım alan ne kadardır? diye
BU YAZIYI NİÇİN Mİ YAZDIM?
Bu davayı kendi sığ aklınla sınırlandırmaya kalkışan ve bir zamanlar ABİ olarak bilinen, gönlü çoraklaşmış, çapı küçülmüş ve de halen daha ÜLKÜCÜ GEÇİNEN ukelâlara karşı yazdım…
8 Haziran 2015
ORHAN KILIÇOĞLU