Anadolu coğrafyasında Türk'ün adâleti, insaniyeti ve merhametiyle soyları bu günlere kadar ulaşıp ta, kendileri bir yerlere geldikten sonra Türk'e karşı vefalı olmak yerine Türk'e düşmanlık yapmak; imansızlığın, alçaklığın ve de nankörlüğün en büyük göstergesidir. Bu tipler, VELED-İ ZİNADAN da aşağılıktırlar.
Bugün üzerinde yaşamış olduğumuz Anadolu coğrafyasından gelip geçmiş olan irili ufaklı kavimlerin hayatlarını en ince teferruatlarına kadar anlatan bir ‘’ANADOLU KAVİMLER TARİHİ KİTABI’’ yazılarak okumamız için elimize verilseydi, inanıyorum ki; daha kapağını açar açmaz etrafa yayılacak olan iğrenç ve ağır ceset kokularından burnumuzun direği kırılır, şiddetli bir mide bulantısından mütevellit kusabilmek için en yakınımızda bulunan lavaboya koşar, kitabı da kazdığımız derince bir çukura gömüp, üzerini kapatmayla da kalmayıp bolca da kireç dökerdik.
Çünkü okumak için elimize aldığımız bu kitap, sayfa araları irili ufaklı onlarca millet, devlet ve kabile cesetleriyle dolu olan bir kabristanlıktan ibârettir.
İrili ufaklı bir kavimler kabristanlığından ibâret olan Anadolu coğrafyasında çeşitli dilleri konuşan farklı soylara mensup halk tabakaları, Türkler’in Selçuklular olarak Anadolu’ya gelmelerine kadar ki geçen uzun seneler zarfında; kan, gözyaşı ve târifi imkânsız acılar içerisinde kıvranarak çok büyük işkencelere maruz kalmışlardır.
Önce Selçuklu, daha sonraları Osmanlı Türkü’nün hâkimiyet sahasına dâhil olan Anadolu toprakları, Türk hakimiyetinin sonucunda, daha önceleri büyük acılar içinde kıvranan gayr-i milli ve gayr-i Müslim kavimler için bile sulh ve sükun içinde, can, mal, namus emniyetleri sağlanmış olarak insan haysiyet ve onuruna yakışır bir hayat sürmeye müsâit müstesna bir coğrafyaya dönüştürülmüştür.
ANADOLU COĞRAFYASINDA TÜRK DÜŞMANLIĞI!
Asırlardır mazlumlara arka olmuş, korumuş, doyurmuş, aç ve açıkta bırakmamış, onları her türlü imkânlarından istifade ettirmeyi şiar edinmiş Türk milletine, her kim ne adına ve ne maksatla kin ve düşmanlık duyguları besliyorsa, bilinmelidir ki o insanın namus, iman ve şerefinden şüphe edilmelidir. Şüphe bir tarafa, o insan soysuz, imansız, şerefsiz bir alçağın tekidir.
Bütün ortaklıklar belli bir zaman sonra bozulur.
Bozulmayan ve ebedi olan tek ortaklık ihanet ortaklığıdır.
En zıt kutuplar dâhi Türk düşmanlığı konusunda anında dost olurlar.
Bırakın içerideki hainleri, kendi aralarında kavgalı olan Hıristiyan Batı âlemi bile Türk düşmanlığı noktasında her zaman bir bütün halinde olmuşlardır.
Andımızın yasaklanması…
TC ibâresinin kaldırılması…
Atatürk kabartmalarının madalyalara konmaması…
Türk kelimesinin kurum isimlerinin başından çıkartılması…
‘’Ne mutlu Türk’üm diyene’’ sözünün her yerden silinmesi…
Bütün bunlar ‘’İHANET ORTAKLARININ’’ maharetleridir.
Anadolu coğrafyasında Türk milletinin nimetleriyle beslenip, himayeleri altında insan onuruna yakışır bir hayat sürmelerine rağmen Türk milletine ihanet noktasında birleşen gayr-i milli unsurların bu ortaklıkları hiçbir zaman bozulmamıştır.
Bunlar, ister din, isterse de başka bir kılıf altında tamamen zıt kutuplarda olsalar dahi Türk’e ihanet noktasında bozulmayan bir ortaklıkları vardır ve bu durum bugün olanca çıplaklığı ile alenileşmiştir.
Ne var ki;
Türk, Allah'ın övdüğü ve kendisini insanlığa muhtar kıldığı aziz ve mübârek bir millettir. Bu vasfı Türk'ün övünç kaynağıdır.
Türk milleti, Allah'ın kendisine bahşı olan bu vasıfları dolaysıyla övünürken, soysuzların ise hasetlerinden uyuz olup kaşınmaları normaldir.
BİR DİĞER SALDIRI;
Bir taraftan milli değerlerimize, kimliğimize, tarihi şahsiyetlerimize saldırılar olanca hızıyla devam ederken, diğer taraftan ise dinimiz İslâm'a, mânevi değerlerimize, şanlı peygamberimize, inancımıza ve itikadımıza karşı da büyük bir taarruz sürdürülerek dini bütünlüğümüz yok edilmektedir.
NE YAZIK Kİ;
Din kisvesi altında İslâm'ı tahrif ve tahriple görevli ne idüğü belirsiz Prof. etiketli ilâhiyatçı din ajanlarına karşı gereken hassasiyeti göstermediğimiz gibi, bir de onların şeytâni sözlerine itibar edip onların savunuculuğunu yapmaktayız ki bu çok tehlikeli bir durum arz etmektedir.