Bir ülkede yaşamak demek, o ülkenin her tarafını sahiplenmek demektir. Çünkü bugün bir ilde veya kasabada yaşayanlar yarın bir başka il veya kasabaya yerleşe bilmekte, bu olmasa bile seyahat edebilmekte, alış veriş yapabilmekte ya da bir yakını yerleşmiş bulunmaktadır. Toplumda yaşayan bireyin yaşadığı coğrafyanın bir otoritesi vardır; bu otoritenin adı devlet, yaşayanları ise birer vatandaştır. Vatandaş olmak birlikte yaşamak birlikte bir takım sorumlulukları yerine getirmektedir. Çünkü yaşadığınız büyük anlamda evinizdir ve bu eve karşı da bir sorumluluğunuz vardır. Evinin yanmasını istemek ahmaklıktan başka bir anlam içermez. Hele yakmaya çalışanlara sempati duymak ihanettir başka bir adı da anlamı da olmaz.
Birlikte yaşamak yani kendi evimizde huzur içinde yaşamak için önemli olan bir başka husus ise, fitneden kaçıp bu aile içerisinde yaşayan insanları kardeş yapma çabasıdır. Eğer siz bu ailede yaşayanları aynı çatı altında her konuda ortaklaştıramazsanız o zaman da birileri gelir farklılıklarınızı kaşıyarak sizleri düşman edebilir. İşte tam da burada aydın sorumluluğu diye bir kavramla karşı karşıya kalırız. Bir ülkenin aydınları, siyasetçileri bu anlamda sorumsuz iseler vay o milletin haline!..
Hepimizin malumu kendisine aydın diyen bir gurup PKK nın hazırladığı bildiriye imza atmışlardır. Kimi okumadığını, içeriğini bilmeden imza attım dese de ortada böyle bir vaka vardır. Halkımız, siyaset ve Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşları tepkisini ortaya koydu. Gayet haklı ve makul bir tepkiydi.
Aydın dediğimiz hatta sözde aydın dediğimiz o kadar zevat TV lerde endam gösteriyor ki vay be bu ülkenin aydın diye tanıtılan zatlarına bakın demekten kendinizi alamıyorsunuz. Çünkü çoğu tetikçidir. Çözüm süreci boyunca Memur-Sen Genel Başkanının da içinde bulunduğu kırk kişilik akil insanlar da aydın diye bize yutturuldu. Yetmedi yıllarca bu devlete ve millete küfreden aydın dedikleri kişileri özel olarak TV ekranlarına çıkarttılar. Peki bu kafadan vaz mı geçildi? Kesinlikle hayır. Şimdi de kendi sorumsuz aydınlarını tetikçi olarak kullanmakta ve toplumu kutuplaştırma kamplaştırma mücadelesi vermekteler.
Hükümete yakın kanallardan birinde aydın diye geçinen sözde iki tarihçi CHP döneminde camiler ile ilgili program yapmaktalar. Hatta alt yazıda Atatürk camileri sattı diye bir de ibare vardır. Cumhuriyet gazetesinde aldığı birkaç arşivi gösterdikten sonra ifade aynen şu “ CHP bunları yaptığını kabul etsin yoksa BARIŞMAK mümkün değildir” Düşünce yapısını görüyor musunuz? Bir aydın şunu düşünemez mi? Kabul etsek te etmesek te bu ülkede Atatürk sevilmekte saygı göstermektedir. Ben Atatürk’ü değil CHP yi eleştiriyorum gibi sapık bir mantığı ortaya ata bilirler. O zaman da neden bugünün CHP sini eleştirmiyorsun demek gerekmez mi? Her CHP lafzı geçince Atatürk’e konuyu getirmek gerçek niyetlerinin ne olduğunu anlatmakta yeterlidir. Bunu yaparak ayrışmanın artmasına mı, yoksa kardeşliğin pekişmesine mi katkı sunuyorsunuz. Atatürk’e asla söz getirmek istemeyen insanları yaralamak şahsınıza bir şey kazandırıyor mu?
Evet kazandırıyor. O kanallara çıkmak karşısında para alarak ve bir de takiyeci siyasetçilerin aferinlerini alıyorsunuz. Fakat milleti ayrıştırarak aslında bir anlamda PKK destekçisi aydınların yaptığına benzer işler yapıyorsunuz.
Sonuçta eğer aydınsanız tetikçilik yapamazsınız. Kendi alanız ile ilgili halkın mutluluk ve refahı için eserler ortaya koyacaksınız. Halkı kaosa götürmek için değil!