Ülke insanı olarak demokrasinin ne olduğu konusunda ne yazık ki yeterli bilince sahip olamadık. Gerek sivil toplum ve gerekse medyanın muhalefetle uğraştığı ender ülkelerden biriyiz. Herkes gider Mersine biz gideriz tersine burada da kendisini göstermektedir. Arkadaş sivil toplumun kuruluş amacı yönetenlere karşı hak mücadelesi vermektir gidip onların çanak yalayıcısı olmak değildir diyoruz, ne yazık ki bunu dediğimiz için adımız hükümet düşmanlığına çıkıyor. Kardeş bizi yöneten kimse talebimiz ona yöneliktir. Muhalefet bu konuda karar alıcı değil ki muhalefeti eleştirelim. Aynı şekilde atama, terfi işleri hükümetin işidir. Toplu uzlaşma masasında muhalefet oturmuyor Hükümet yetkilisi oturduğu için onunla pazarlık yapmak durumundayız. Bunu da anlatamıyoruz.
Demokrasi ile idare edilen ülkelerde sivil toplum ve basın dördüncü kuvvet olarak görülür. Sivil toplum karar verme süreçlerinde ve gündem oluşturma noktasında vazgeçilmezdir. Her şeyden önemlisi halkın haber aldığı yegane kaynak basındır. Ancak son yıllarda kimi gelişmiş ülkelerde olduğu gibi basın algı oluşturma, saptırma ve kabul ettirme aracı olarak kullanılmaktadır. Bunun en açık örneğini medyaya düşen telefon tapelerinde gördük. Özel olarak satın aldırılan basın gurubunun hangi amaçlar için kullanılacağı orada açıkça ifade edilmekteydi. Aslında basına güvensizliğin artması kirliliğin daha çok çoğalmasına neden olmaktadır. Zaman içerisinde toplumsal çürümüşlük kimseye güvenmeme noktasına gelir ki burada olan yine gerçek anlamda insani değer taşıyan iyi niyetli insanlara olur. Çünkü onlar dümen çeviremez aldatma ve kandırmayı pek beceremezler.
Türkiye özelinde baktığımız zaman on ocak günü çalışan gazeteciler günü nedeniyle Sayın Cumhurbaşkanı basın tarafsız olmalıdır diye bir açıklama yapmaktadır. Oysa en yakınındaki gazetelerden TRT sine kadar neredeyse medyanın yüzde doksanına hükmetmekte ve hiçbir zaman tarafsız olun, olayları objektif değerlendirin dediğini duymadık. Habertürk Televizyonunu arayarak veya aratarak talimat verdiği bir parti Genel Başkanının sözlerini kesmesini istemesi Alo Fatih sözüyle hala hafızamızda yer almaktadır. Dünyanın 180 ülkesi arasında 149. Sırada yer alışımız aslında bu alanda ne kadar özgür olduğumuzun en açık delilidir.
Türk Medyasının bugün içinde bulunduğu açmaza baktığımızda güvenirliliğin yüzde yirmi beşlerle yerlerde süründüğünü görmekteyiz. Bu da yetmezmiş gibi esas görevi olumlu eleştirilerle hükümetlere yol gösterici olması gereken medya tam aksine hükümet yandaşlığı yapmakla meşguldür. Eğer bir ülkede sivil toplum yandaş, medya yandaş ise o ülkede demokratik bir mücadeleden bahsetmek gerçekten abesle iştigaldir. Burada hükümetin A veya B partisi olması hiç fark etmez. Ortada var olan bir gerçeklik var, oysa biz olması gerekenden bahsediyoruz.
Sonuç olarak gazetecilik ideolojik bir mesleğe dönüştürülmüş ise, ideolojinin kavga aracı olarak görülüyor ise, aynı şekilde sivil toplum koltuk değneği olarak kullanılıyorsa hangi demokrasiden ve hangi demokratik gelişmeden bahsedebilirsiniz. Bizim ülkede hem siyasette, hem sivil toplumda hem de basın da ne yazık ki sivil görünümlü darbe kafalılar demokrasiden ve insan haklarından bahsederler ve hiçbiri icabını yapmaz!...