Kültürümüzde “Devlet terbiyesi görmüş ya da devlet adamı” diye ifadeler vardır. İlber Ortaylı Hoca bunu ifade ederken biz iki bin yıllık bir milletiz ve bir o kadar süredir devlet geleneğimiz vardır. Özellikle dışişlerimiz de devletimizin ciddiyetini dosta düşmana göstermek adına sefaretlere özel seçilmiş devlet adabına uygun kişiler getirilir. Seçilmiş insanların meşrebine, mezhebine bakılmaz yetkin midir değil midir ona bakılır, diyor. Özetle devlet yönetmenin bir adabı vardır konusuna vurgu yapıyor. Rahmetle andığımız Kamuran İnan Bey de bu kişilerden biriydi. Devlet adamlığı adeta her yerinde akardı. Aynı konuyu bir TV programında konuşurken efendim devlet yönetmek çok ciddi bir iştir. Devletin itibarını korumak adına törenizden, örfünüzden ödün vermeyeceksiniz ve asla yazısız bir iş yapmayacaksınız. Bir yabancı ile yemek bile yeseydik nerde hangi saate yedik, ne konuştuksa yanımızdaki katipler yazardı bu yazılara kripto diyorduk ve devlet arşivinde saklanırdı.
Büyük bir millete ancak ciddi bir devlet yakışır. Devlet kademelerindeki yöneticiler de bunun aynası olurlar. Bu aynada görülmesi gereken ilk icraat adalet olmalı, hukukun üstünlüğü olmalı, her türlü keyfilik ortadan kaldırılmalı, devlette süreklilik sağlanmalı ve her vatandaş kendini güven içerisinde görmelidir. İster içeride isterse dışarıda olsun ben çok iyiyim veya büyük devletim demeniz sizi büyük yapmaz. Büyüklüğünüz en açık ölçüsü size duyulan güvendir. Bu güven sizin birliğinizi beraberliğinizi pekiştirecek ve dolaylı olarak düşmanınıza da korku vermiş olacaksınız. Çünkü birlik güçtür, kuvvettir. Aksi olursa bu güçten ve kuvvetten mahrum kalmış olursunuz. Bu sefer de dostunuz üzülecek düşmanınız sevinecektir.
Peki devletin yüzü olan bürokrasimiz bunu sağlayabilmiş midir? Bunu herkes kendisine sormalıdır. Ancak iktidar da muhalefete sormalıdır. Hükümet ve devlet ayrımı yapacak bir düzeyde miyiz, yoksa hükümet eşittir devlet anlayışı hergün biraz daha pekişmekte midir? İşte bu ayrım bürokratlarımızın devlet terbiyesiyle iş yürütüp yürütmediğinin en temel testidir. Ne yazık ki biz bazen hükümet= devlet demeye bile razı olacak noktaya geldik. Yakın tarihe kadar devlet=malum cemaat deme noktasındaydık. Son bir iki yılda da devlet=malum sendika demeye başladık. On beş temmuz sonrası bazı şeyler değişecek ve devlet= millet diyebileceğimiz noktaya gelebilecek miyiz? Devleti devlet terbiyesi almış bürokratlara teslim edebilecek miyiz? Bunu sabırla beklerken en azından içinde bulunduğumuz Milli Eğitim de hali hazırda bu pek kolay olmayacak gibi görünmektedir.
Devlet=Millet kavramını da bazı aklı eveler devlet=hükümet olarak algılamakta ve yorumlamaktadırlar. Aslında bu tiplerin milli birliğe pek tahammülleri yoktur. Varsa yoksa elde ettikleri iktidar gücünü kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda kullanmaktır. Bundandır ki Yetmiş Sekiz Milyonun değil de kendilerine oy verenlerin istek ve arzularına göre hareket ederler. İktidarların sadece geçici olarak devlet yönetimini devir aldıklarını düşünmezler. Kendilerini de iktidarlarını da baki sanırlar. Bilmezler ki devlet ebbed müddettir, kendileri de fanidirler. İşte bütün bu arızalı bakışlar devleti kavrayamamanın sancılarıdır. Benlik duygusuna yenilmenin, iktidarı nefsini tatmin aracı olarak görmenin sıkıntılarıdır. Ne olacak böyle olsa kıyamet mi kopar diyecek bir hoyratlıkla devleti yönetmenin keyfiliğinin ürünüdür.
Sonuç olarak iki bin yıllık ta olsa biz devletimizi yirmilik delikanlı olarak gördük ne yazık ki devlet terbiyesi almamışlar yüzünden şimdi ki ahval pek iç açıcı değildir. Devlet=Adalet, Devlet=Hukuk ve aslında Devlet= ? diye sorarsanız olması gereken bila istisna milletin tamamıdır. Ancak pratikte her vatandaşa hissettirdiğimiz ne ise devlet=odur. Bu da sizin devlet anlayışınızın göstergesidir.