Koalisyon görüşmeleri yapılırken dünü ne çabuk unuttuğumuzu fark ediyoruz.
Türkiye de seçmen baskı altında seçime gitmiştir. Siz ister devletin baskısı deyin isterseniz silahlı terör örgütünün baskısı altında deyin. Bu işin devlet açısında en incitici yanı ülkenin bir bölümünde hakimiyetini yitirip alanı terör örgütüne teslim etmesidir. İkinci üzüntü veren durum Cumhurbaşkanın seçim meydanlarda açılış kılıfında propaganda yapmasıdır. Bu bahaneyle devletin resmi kurumlarını başta öğrenci ve öğretmenler olmak üzere buna alet etmesi kabul edilebilir değildi. Ayrıca TRT ve PTT araçlarının iktidar partisine tesisi de başlı başına skandaldı. Bu konular çokça eleştirilmişti.
Ancak öbür yandan esas demokrat görünümlü diktatörü hiç kimse fark etmedi ve demokrasi havarisi diye oy veren milyonlar türemeye başladı. Seçim boyunca kullandığı dört temel başlık vardı. Demokrasi, özgürlük, insan hakları ve kadın hakları!.. Peki bu saydıklarımızı yaşamak yaşatmak için gerçekten hangi anlayışa sahip olmak.
Demokrasi başkalarının haklarına saygıyı ve farklı düşüncelere tahammülü gerektirir. Güneydoğu da hatta büyük kentlerin kenar mahallerinde yaşayan Kürt vatandaşları baskılayarak silahla tehdit ederek bize oy vereceksiniz demek demokratlık mıdır, yoksa diktatörlük müdür? Yok böyle şey diyenler; Güneydoğunun köylerini bıraksınlar fazla uzağa değil, Esenyurt un kimi mahallelerine ve Gebze nin kenar mahallerine bir uğrasınlar. Terör örgütü destekli partili gibi davransınlar ve ne konuştuklarını yaptıkları baskıyı nasıl övgüyle anlattıklarını göreceklerdir.
Demokrat kişi başkasının hür iradesine saygılıdır. Seçimlerde sandık başına koşan kişilerin tercihine ve sandıktan çıkan sonuca saygı gösterir. Peki gerçekten Kürt kökenli insanların hür iradesine saygıları var mıydı? Önce sivil çalışma yaptılar, eğer istedikleri sonuç çıkmayacağı ön görülmüşse ardından eli kanlı silahlı terör mensuplarını köylere gönderdikleri herkesçe bilinmektedir.
Özgürlüklerden bahsedenler başkasının düşünce özgürlüğüne de saygılı olmak durumundadırlar. Bu köyden rakam vererek bize bu kadar oy çıkacak demek özgürlük kısıtlaması değil midir? Doğu ve Güney Doğu Anadolu da olası şiddet ve terör hareketlerinden dolayı birçok kişi köyünü kentini terk etmemiş midir? Bu nasıl özgürlük anlayışıdır ki kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımıyor.
İnsan hakları diyorlardı bu ülkenin sevgili Demokratları; Hiç Erzincan Başbağlar’ı, Erzurum –Çat Yavi – Bingöl deki otuz üç erin toplu katledilmesini hatırlıyorlar mı? Bu insanların bir insan hakları yok muydu? Güneydoğuda öldürülen binlerce sivil vatandaş insan değil miydi? Sırtını bu cinayetleri işleyen bir terör örgütüne dayamakta olan bir siyasi hareket nasıl olurda insan haklarından bahsedebilir?
Kadın Hakları diyorlar, kadına şiddete son diyorlar ne güzel değil mi? Şimdiye kadar kaç kadını katlettiklerini açsın devlet arşivlerinden okusunlar. Kendi tabanlarında kadınların mal gibi alıp satıldığını, kadını ikinci sınıf vatandaş gören bir anlayışın işlediği herkesin malumudur. Bu konuda ne yapmışlardır? En son Bingöl’de canlı bombanın öldürdüğü kadını tüm Dünya gözledi. Bu kadar vahşete imza atmış olan bir terör örgütünün kadınların haklarından bahsetmesi bir çelişki değil midir?
Terörü kullanarak demokrasi arayışında olmak ve sonra da demokrasi kahramanı olarak tanıtılmak öteden beri Marksist örgütlerin başvurduğu bir yöntemdir. Aslında arzuladıkları demokrasiden ziyade baskıcı ve totaliter rejimlerdir. Bunu da yapmanın yolu demokrasi değerlerini kullanarak halkı aldatmaktır. Bugün de böyle olmuştur. Şimdi birileri bu makyajladıkları aslında terör örgütünün temsilcisi olan bu zevata niçin ortak olup hükümet olmuyorsun diye sağa sola söz yetiştirmektedir.
Meşru bir siyasi parti tarafından; silahlı terör örgütünün siyasi uzantısı olduğu her hamlesinde açıkça görülen bu örgütten aldığı talimatlarla hareket eden bir siyasi partinin desteğiyle hükümete ortak olmayı veya başbakanlık teklif etmek akla ziyandır.
Sonuç olarak Hafıza i beşer ne çabuk şaşar, toplumca balık hafızalı olmaya devam ediyoruz.