“Bizim tarlayı bizden önce sürmüşler” Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu bunu söylemişti. Bizim tarla dediği muhtemelen gençlik teşkilatlarıyla ilgiliydi. Gençlerin farklı mecralara yönlendirilebildiğini ima etmişti. Ne yazık ki bu ülkede başkasının tarlasına göz koyanlar hiç eksik olmadı. Muhsin Başkan ve arkadaşları hücrelere kapatıldıkları, hürriyetleri kısıtlandıkları için tarlalarına sahip çıkamamışlardı, diyelim.
Peki ey Cumhurbaşkanı, Ey Başbakan, Ey Devletin diğer yetkilileri sizler de hapislik miydiniz, hücrelere mi tıkılmıştınız, Hürriyetiniz mi elinizden alınmıştı?
Neden bu milletin tarlasını başkasına sürdürdünüz?
Neden köyleri, kasabaları, mezraları, kırsalı, hatta şehir merkezlerini bu cani örgüte terk ettiniz?
Caniler ellerini kollarını sallayıp alanlarda gezerken sizler kör müydünüz?
Sizlere yapmayın etmeyin ülkeyi çözüyorsunuz denildiğinde sağır mıydınız, kulaklarınız da tıkaç mı vardı?
Mayın döşenirken, patlayıcı imal edilirken, cephane yığarken, halkı toplayıp propaganda yaparken siz neredeydiniz?
Mahkemeler kurarken, vergi toplarken, halkın arasında gezip hakim benim nutukları atarken siz neredeydiniz?
Kafanız kuma mı gömülüydü?
Yok elbette kafanız kuma gömülü değildi. Elbette siz iri ve diriydiniz. Sizin de hesaplarınız vardı. Başkanlık hayali kuruyordunuz, halkı tehdit edip dört yüz milletvekili istiyordunuz, planlar projeler yapıyordunuz. Meydanları geziyor ama canilerin hiçbir planını göremiyordunuz. Birilerini palazlandırma peşindeydiniz. Ulufe dağıtma, ihale kapma, hırsızlar ve arsızları yargıdan kaçırmak gibi önemli görevleriniz vardı. Paralel yapılarınızın korku salmasına yol açarken devlete paralel olan kanlı yapılanmayı unutmuştunuz.
Derdiniz vardı ve çok dertliydiniz. Çünkü dün gözünüzün üstünde kaş var diyenler vardı, o sözleri onlara yutturmanız gerekirdi. Hesap defteriniz kabarıktı. O hesap defterinde asker vardı, gazeteci vardı, siyasetçi vardı. O hesap defterinde vatanını milletini sevenler vardı. Yıldırmanız, ürkütmeniz, korkutmanız, sindirmeniz gereken onlardı. Milli birliği sağlamak neyinize, kederde, kıvançta, tasada halkı kaynaştırmak neyinize!. Çünkü onlar sizin için büyük tehlike arz ediyordu. Onların defteri dürülmeliydi. Nitekim dördünüz de!
Şimdi bakın itiraf ediyorsunuz! Dağlıca’da yine yürekler dağlanırken itiraf ediyorsunuz. Hem de en yüksek perdeden. Çözüm süreci boyunca silahlanmışlar, hazırlık yapmışlar diyorsunuz. Sahi bu hazırlıklar varken siz Türkiye Cumhuriyetini yönetmeye ara mı vermiştiniz? Başka ülkeyi mi yönetiyordunuz? Yine aldandık diyeceksiniz biliyoruz. Bu kadar aldanıyorsunuz da nasıl oluyor hala Milleti aldata biliyorsunuz bunu da bizim aklımız almıyor doğrusu!..