RÜTBESİ REKLAMI KADARDIR ŞAHSIN!
Toplum olarak artık iyi insan değil iyi reklamı önemsiyoruz. İnsan olmaya tüccar mantığıyla yaklaşıyor kendimizi de bir mal bir eşya gibi pazarlamanın yollarını arıyoruz. Bunu bazen eğilerek bükülerek reklam yaptırarak bazen de bizzat reklam yaparak yapıyoruz. Belki de toplumda geçer akçe bu olduğu için insanlar bütün güçleriyle bu alana yönelmekteler. Bir fikir yazısı ne kadar değerli olursa olsun okunma oranı son derece düşük, ancak bir resmin beğenilme oranı çok daha yüksektir. Bu da öz yerine kabuğun, diğer bir deyimle görselliğin ne kadar önemli hale geldiğini göstermektedir.
Kuşkusuz başta sosyal medya olmak üzere yazılı ve görsel basın bunun en önemli araçlarıdır. Örneğin bir mesele için canla başla mücadele eden bir insan sosyal medya veya yazılı görsel medya da reklamını yapamıyorsa yakın çevresi dışındaki kişilerin algısına göre hiçbir iş yapmamış gibi görülebilir. Aksine hiçbir şey üretmediği halde sosyal medya veya yazılı, görsel medya da bol paylaşım yapanlar sanki çok üretiyormuş çok çalışıyormuş gibi algılana bilir.
Mesele iyi insan olmak ile iyi vatandaş olmak arasındaki hassasiyete benzer. İyi insan kanunlar görse de görmese de, insanlar görse de görmese de onun tek kontrol mekanizması vicdanıdır. Hata yapmamak konusunda azami gayretlidir. Oysa iyi vatandaş kanunlara yakalanmamak kaydıyla her haltı işlerse bile kanun nezdinde iyi vatandaş olarak bilinir. Ne zaman ki yakalanıp sicili bozulursa o zaman sicili bozuk vatandaşlar listesine dahil olur. O halde iyi insanın yaptığı hayır hasenat yardımlaşma ve ibadetleri sosyal medyada paylaşmaya ihtiyacı yoktur. O bunları birine duyurmak için değil sorumluluk duygusunun gereği olarak anladığı için yapmaktadır.
İyi Müslüman ve riyakar Müslüman için de benzer alametler geçerlidir. Gerçek Müslüman yaptığı tüm ibadetleri imanı gereği yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için yapar. Oysa riyakar Müslüman yaptığı her ibadeti dünyalık bir karşılık bekleyerek yapar. Namaz kılmayı, Kuran okumayı, orucu veya verdiği sadakayı reklam aracı yapıp buradan dünyalık bir şeyler beklemek sevap ekerken aslında günah biçmekten başka bir anlam içermez. Hayır hasenat yapmaya şeytanı ortak etmenin bir başka yolu ise bunları reklam aracı olarak kullanmaktır. Denilebilir ki hayır reklam için değil hayırda yarışmayı sağlamak için bunların yapılmasında ne mahsur vardır? O zaman bizlere söylenen verirken sağ elin verdiğinin sol el duymayacak kadar gizli verin veya “Eğer sadakaları gizler ve gizlice fakirlere verirseniz; işte bu sizin için daha hayırlıdır. Bakara 271” emre itaatsizlik olmuyor mu?
Ayrıca teşvik amaçlı demenin sadece bir kılıf olduğunu bu reklamı yapan kişilerin kimliklerinden okumak hiçte zor değildir. Ağırlıklı olarak birtakım sivil toplum temsilcileri veya siyasilerin bunu daha çok kullandıklarını herkes biliyor. Sivil toplum mensubu faaliyetlerini anlatması veya siyasi partinin gerçekten yaptığı faaliyetini anlatması gayet doğaldır. Ancak söz konusu olan faaliyeti anlatmaktan ziyade sadece yapmadığı halde yapar görünmek veya herkesin yaptığını yalnızca ben yapmışım havasını vermek garip değil midir? Örneğin; Türkmen kardeşine 1079 a beş liralık mesaj attı diye sosyal medyanın her platformuna yazmak veya Eyüpsultan Camisinde İstanbul da yaşayanların en az yüzde ellisi türbeye geçip kimisi sesli kimisi sessiz dua etmiştir. Ancak şu kişinin kimliği şu deyip bu dua etmeyi veya Kuran okumayı medyada paylaşmak ne ile izah edilebilir. Burada dünyalık bir beklenti yok mudur? Oysa alınlar secdede iken makamlar mevkilere göre ayrım yapılmaz. Allah katında o makamlarda üstünlük ancak ve yalnız takva iledir diyoruz.
Sonuç olarak “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, Şahsın görünür rütbe i aklı eserinde” sözü artık “Görünür sosyal medyada yaptığın, Rütbesi reklamı kadardır şahsın” diye değiştiğini söylersek abartmış olmayız.