ÖTÜKEN, TÜRK’ÜN TÖRESİ’NİN GEÇERLİ OLDUĞU, TÜRKLERİ TÜRKLERİN YÖNETTİĞİ ÜLKE DEMEKTİR.
BİR ÜLKEDE TÜRK’ÜN TÖRESİ GEÇERLİ DEĞİLSE, ORASI ÖTÜKEN DEĞİLDİR.
BİR ÜLKEDE TÜRKLERİ TÜRKLER YÖNETMİYORSA ORASI ÖTÜKEN DEĞİLDİR.
Orkun Kutlu Bitiğinde Türk kavramının açıklaması vardır. Türk, Türkçe konuşan, yazan, Türklük Bilincinde olan kişilere denilir.
Türk budunu kapsamı içinde, topluluk adıyla anılanlar da vardır. Onların adı ne olursa olsun soyadları Türk’tür.
Oğuzlar, Türkişler, Kırgızlar, Türk Topluluklarıdır, onların tümü Türk’ümüz, Budunumuzdur.
Bugünküler de öyledir.
Azerbaycanlılar, Türkmenler, Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Tatarlar, Başkurtlar, Çuvaşlar, Altaylar, Sahalar, Tıvalar, Hakaslar, Karaçay-Malkarlar, Kumuklar, Nogaylar, Gagavuzlar İran, Irak, Suriye, Balkan Türkleri, Türkiye Türkleri ayrı ayrı varlıkları olsa da tümünün ortak adı Kutlu TÜRK adıdır.
Bu şaşmaz mana ve anlayışta Türkler tarih boyunca:
16 İmparatorluk
38 Devlet
37 Hanlık
33 Beylik
10 Cumhuriyet
4 Atabeylik kurdular.
Ne hazindir ki Halifelik Makamına sahip olma adına Bedevi Kültür Emperyalizminin tahakkümü altında düşürüldüğü Osmanlı’nın içler acısı durumu izleyelim, görelim.
*
-Halife olmayı olmazsa olmaz sanan Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Türk Memlukluların elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler, bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerindi.
-Ama çok büyük sorunlar çıkar, çünkü Arap dünyası, Halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler. İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur;
-Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarında seçilecek iki bin civarında ulemanın, mollanın, "Ebu Suud Efendilerin" İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmelerini sağlayarak imparatorluğu Araplaştırmak, ...
- ...İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir değişle Türk İslam’ı terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evirilmesini, dönüştürülmesini sağlamak konusunda anlaşırlar...
-Arapların da desteğiyle proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır! “Türk’üm!” “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye damgalanır, aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir. Hala Türküm diyene faşist diyorlar!!
*
Türk; Yavuz Sultan Selim'e göre, eşek idi…
Türk; Koçi Beye göre, mezhepsiz ecnebiydi…
Türk; Hoca Saadettin Efendi'ye göre, leşti, hilebazdı, aşağılıktı…
Türk; Naima'ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı, cahildi…
Türk; Nef-i'ye göre, Allah'ın irfan pınarını yasakladığıydı…
Türk; Baki'ye göre, kabaydı…
Türk; Hafız Çelebi'ye göre, baban bile olsa öldürülmesi gerekendi…
Türk; Sadrazam Kuyucu Murat'a göre, başı vurulması gerekendi…
Türk; Aksaraylı Kerimettin Mahmut'a göre, hunhar köpekti. Me'lundu…
Türk; Merzifonlu Seyyit Abdurrahman Eşref'e göre, eşsiz bir gaddardı…
Türk; Gelibolulu Mustafa Ali'ye göre, pasaklıydı, çirkindi…
Türk; Taşlıcalı Yahya'ya göre, soyu kuruyasıca idi…
Türk; Büyükelçi Moralı Çuhadır Ahmet'e göre, hayvandan farkı olmayandı…
Türk; Tokatlı Nuri'ye göre, şehir dili bilmez hayvandı…
Türk; Şeyhülislam Mustafa Sabri'ye göre, tiksinti duyulandı…
Türk; Vahdettin'e göre, dini, soyu sopu, yurdu belirsiz, cahiller sürüsüydü…
Siniriniz bozulmasın devam etmeyeyim!
Osmanlı…
– Ermenilere, “Millet-i Sadıka”…
– Araplara, “Kavm-i Necip”..
– Rumlara, “Romalı” anlamına gelen “Romeos” derken Türkler'i böyle aşağıladı.
Peki, Türk kendini nasıl görüyordu?
Türk'ün hali
*
Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976), hayat öyküsünü yazdığı “Suyu Arayan Adam” kitabında böyle anlattılar Türkleri…
Yazarın ifadesiyle;
“İlk ders beni şaşırtmıştı. Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Hâlbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.
Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.
‘Biz hangi milletteniz' deyince her kafadan bir ses çıktı:
‘Biz Türk değil miyiz' deyince de hemen, ‘Estağfurullah' diye karşılık verdiler.
Türklüğü kabul etmiyorlardı.
Hâlbuki biz Türk'tük. Bu ordu Türk Ordusuydu. Türklük için savaşıyorduk. Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi.
Fakat ne çare ki bu “biz Türk değil miyiz?” diye sorunca “Estağfurullah” diye cevap verenlerin görünüşe göre Türk demek Kızılbaş demekti.(…)
Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini, devletin merkezini, başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.
Hele iş, vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı…”
Vatandaşlık Bayramı
Falih Rıfkı Atay (1894-1971), “Batış Yılları” adlı eserinde kendi kuşağını Osmanlı'nın son çocukları olarak tanımladı:
“Kendime ilk defa ne zaman ‘Türk' dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda ‘Türk', kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve Osmanlı idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘din ile milliyetin bir olduğunu' öğrenmekti.
‘Vatan' sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal'i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet'te duydum.
Biz padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa' diye bağırırdık…”
Buraya kadar yazdıklarımın kuşkusuz amacı var:
Mustafa Kemal de, Osmanlı'nın son kuşağındandı. Türk'ün, Osmanlı iktidarı tarafından nasıl aşağılandığını yaşadı. Osmanlı münevverlerinin Babıâli’de “Türk” sözünü Arap aksanıyla ifade ederek “Terk” diye yazdıklarını unutmadı. (“Terk” sözcüğünün çoğulu Arapçada “Etrâk” demekti ve Türklere, “İdrâki biidrak” -anlayışsız Türkler- diyorlardı!)
Oysa…
Türk; Atatürk'e göre, yıldırımdı, kasırgaydı, dünyayı aydınlatan güneşti. Bu sebeple…
Tarih: 23 Mayıs 1928.
TBMM, 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nu kabul etti. Böylece…
Asırlardır hor görülen Türk, yurttaşlık payesiyle onurlandırıldı.
Osmanlı ile Cumhuriyet farkı buydu…
“Türk”, Osmanlı'da olduğu gibi aşağılanan-horlanan değildi.
Zamanın ruhu değişmişti: Türk; uluydu, yüceydi…
Atatürk başarmıştı.