Osmanlının yıkıntıları arasından çıkartılarak kurulan Cumhuriyetin icra ettiği başlıca inkılâplardan biri de Diyanet Başkanlığının kurulmasıdır. Camilerimizde, mescitlerimizde, icra edilen mevlitlerde, hutbelerde din göevlilerinin yaptıkları dualarda Cumhuriyetimiz ve kurucuları ile alakalı her nedense bir söz duyamazsınız genelde.
Örneğin;
--Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının ruhları şad olsun.
--Yüce Allah milletimiz arasında ve bütün insanlık âleminde Mustafa Kemal sevgisinin daha da artmasını nasip eylesin.
--Yarabbi Cumhuriyetimizi payidar eyle!... Gibi.
Sahi Türkiye’de din adamlarnın / hocaların büyük bir bölümü neden Atatürk’e karşı olumsuz duygular beslerler? Ona dua etmekten neden imtina ederler? Diye düşünürsünüz.
Kurucusu olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk’e neden sırt çevirir?
Neden milli günlerde camilerde okunan hutbelerde Atatürk’ün adı anılmaz?
Oysa bağımsızlığımızı ona borçluyuz.
O bizi esaretten kurtarmakla kalmadı, yaptığı büyük devrimlerle de ufkumuzu açtı. Milletçe ilerlememiz için gerekli olan pek çok düzenlemeyi yaşama geçirdi.
Dilimiz onunla aydınlandı. Yazımız onunla güzelleşip gelişti.
Eğitimde, bilimde ve fende onun devrimleriyle atılım yaptık.
Kadın erkek eşitliği, çağdaş yasalar, çağdaş toplum yaşamı hep onun sayesinde hayatiyet buldu.
Hal böyleyken neden bu nankörlük?
Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve saygıyla anmak milli bir vazife değil midir?
Hatta insanî ve İslamî bir vazife değil midir?
Ne var ki,1925 lerde vuku bulan Şeyh Said isyanlarında olduğu gibi İngilz’in pompalamasıyla halkı isyana teşvik eden probogandaların, yakıştırma sözlerin dini çevrelerde/ cemaat arasında bugün de fısıldadığını görüyoruz.
Dün olduğu gibi bugün de, İngiliz’in rolünü üstlenmiş ABD’nin resmi sınırlarımızın bitişiğinde işledikleri mafya içerikli oynanan oyunların 1925 lerde yapılanlardan farkı var mı?
Dün olduğu gibi bugün de din bezirgânlarının Atatürk hakkında, dinsizdi / ateist di gibi yakıştırmalarının asıl amacı üzerinde sağlıklı analizler yapabiliyor muyuz?
Bakıyorsunuz kimileri de bu iddiaları şiddetle reddedip Atatürk’ün çok samimi bir Müslüman olduğunu hatta Hz. Muhammed’in soyundan gelen bir SEYYİD olduğunu ileri sürüyor.
Ben bu iddiaların hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını biliyorum.
Atatürk’ün neye inanıp inanmadığının da çok önemli olduğunu düşünmüyorum.
Bu nedenle hiçbir şeyin onu saygı ve rahmetle anmaya asla engel olmaması gerektiğine inanıyorum.
O büyük Türk milletinin ve bütün insanlık âleminin en değerli evlatlarından olup milletimizin ebedi başkomutanı ve ölümsüz önderidir. Günümüzde hala kurduğu bağımsız Türkiye Cumhuriyetini filde yöneten O dehanın olduğunu biliyoruz görüyoruz.
Bağımsız bağlantısız ve Laiklik kavramı üzerine kurulmuş Cumhuriyetimizin kurulma sürecini esastan bilir.Cumhuriyetin bize kazandırdığı nitelikleri kavrayabilirsek daha insaflı ve gerçekçi oluruz, gönülden kutlarız.Atatürk’ün ‘’En Büyük Eserimdir’’ dediği Cumhuriyet bayramlarımızı.
Milli bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti,23 Ekim 1923’ün yıldönümlerinde yalnız rejimin kutlamasını yapmaz. Bu tarih aynı zamanda Yeni Türk Devleti’nin de kuruluşudur. Çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sonucunda, adeta yıkıntılar arasından taze bir bilinçle yeniden oluşturulan bir irade, bir ruhtur. Aydınlanmadır, akıldır ve bir kültürleşme projesidir. Fikirlerin bir yüzü vardır; Cumhuriyet Mustafa Kemal Atatürk’ün iradesinde tezahür eder.
Atatürk’ün yüzünü Batı’ya çevirmesini eleştirenler, Türklerin tarih boyunca ilerleyişinin Batıya doğru olduğunu unuturlar. Yüzümüzü Batı’ya çevirmek, Batı’nın güdümüne girmek değildir. Entelektüel seviyeye, bilime, eleştirel düşünceye, insani kalkınmışlık düzeyine yüzümüzü çevirmektir. Kaldı ki, nereye yüz çevirecektik, Ortadoğu’ya mı?
Cumhuriyet Bayramı, bize, devlet bilincinin ve devlet geleneğinin ne demek olduğunu da hatırlatır.
Devlet bilincini ve devlet geleneğini Irak, Suriye, Libya gibi ülkeler üzerinden düşünürsek konu daha net anlaşılacaktır. Hakeza son dönemlerde yaşadığımız sorunların temelinde devlet geleneğinin ve kurumlarının aşındırılmasının yattığını da unutmayalım.
Demem o ki Cumhuriyet, yok olmakla karşı karşıya kalmış bir devletin ve bir milletin diriliş öyküsüdür.