Ülkemizde milliyetçi kütle hiç azımsanamayacak oranda muhafazakârdır ancak dinci değildir. İnancını, kimseye bulaşmadan, kimsenin yaşam tarzıyla uğraşmadan yahut kendi yaşam tarzını Sermaye olarak kullanmadan, kitabı uyarınca yaşayan samimi dindarlardan müteşekkildir.
Ülkemizde milliyetçi kitle için ‘’ecdat’’değerlendirmesi önemli bir dipnottur; lakin hiç kimsenin ‘’yeni Osmanlıcılık’’ afyonuyla ‘’bölünmez bir bütün’’ olarak benimsediği ‘’üniter/milli devlet yapısını ‘’ümmet’’ temelinde, ‘’âdemimerkeziyetçi’’ yani özerkliğe, federasyona teşne bir modelle—ne pahasına olursa olsun—takas etmez.
Bir ülkenin kalkınması ilim zihniyeti ve hür düşünceyle doğru orantılıdır. İlmi araştırmanın temel formülü budur. Din ise ilahi değerlerin tartışmasız kabulüdür. Din bir mutlak teslimiyetler manzumesidir; hedefi insanın islahı, çağdaşlığı, Dünyada ve Ebedi Âlemde mutluluğudur. Her dinin mensubu kendi dininin kutsal kitabına eksiksiz iman eder. Hâlbuki ilim bir şüphe bütünüdür. Her şüphe insanı bir adım daha ileriye götürür; Ar-Ge sini güçlendirir. Bu sebeple din ilmi destekler, ancak din ve ilim karıştırılamaz. Devlet dine, din de devlete asla müdahale etmez. İşte Laiklik budur. Dünya ülkelerinin kalkınmışlık sıralamasına baktığınız zaman laikliğe yer vermeyen ülkelerin hep geri sıralarda olduğunu görürüz.
Günümüzün çağdaş devleti yasama, yargı ve yürütme gibi ergleri çok belirgin olan kurumlar, kurallar yetki ve sorumluluk almış ehliyetli kadrolarla idare edilir. Gerçek bu iken, ülkeye, ülkenin kurumları arasında uyumlu çalışmayı sağlayacak cumhurbaşkanlığına zarar verecek yetkilerin tek kişiye yüklenmesi demokratik sistemi dinamitlemektir. Bedeli ödenmeyen, faturası karşılıksız kalan tek yanlışı insanoğlu bugüne kadar tanımadı.
Emperyal güçlerin, sömürecekleri ya da söz sahibi edecekleri ülkelerde mümkün olduğu kadar azaltılmış figüre ihtiyaçları vardır. Figür çokluğu süper güçler için masraf çokluğu, zaman çokluğu anlamını taşır. Emperyal güçler, süper kudretlerini kendi coğrafyalarında değil başka coğrafyalarda denerler. Bu süreçte yerel oyuncular ve yerel maskesi takınmış kavramlar en önemli argümanları olur. Önce kavramların içeriğini boşaltır, manipüle eder, sıfırlar ve muhatap beyinleri kendi doğrularına ulaştıracak formüllere dönüştürürler. Ne silaha ihtiyaçları vardır ne de ordulara Ve artık biliyoruz ki emperyal oyuncular mümkün olduğu kadar az insan gücü, az masraf ve az zamanla kirli niyetlerini gerçekleştirmek istiyorlar. İşte tam da bu niyetlerle Türkiye’mizin etrafının kuşatıldığı bugünlerde; dayatılmak istenen sistem değişikliği önerisini bu gözle incelemek yerinde olacaktır. Ve bu cümlede kanlı BOP kurgusu sürecinde Ortadoğulu coğrafyalarda tek adamcı rejimlerin kolay yıkılabilme tecrübesinin ve gevşek demokrasi yürütme, yasama ve yargının sahalarının muğlâk tutulduğu, birbirlerinin alanına kolay geçebildikleri, ilkeleri oturmamış konjonktüre göre cıvıtılabilen omurgasız demokrasi siyasi yönetimlerinin kolay yönetilebilirlik deneyiminin büyük payı vardır. Bu durum ise, içten ve dıştan ülkenin bütünlüğünü bozmak isteyen Türk düşmanlarının işini kolaylaştırır.
O halde, Güçlü Demokratik sistemlerde devleti yönetme adına seçilecek Cumhur Başkanının tarafsız olması, Yasama-Yürütme-Yargı erglerinin başı çektiği Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme kaşı doğrudan sorumlu olması sağlanmalıdır.
Asıl olan evrenselliği yakalayabilmektir. Şuurla, bilinçle düşünen insanlar için evrensel anlamda Din, Adalettir- Liyakattir-Merhamettir- Samimiyettir- Dürüstlüktür- İlimdir- Çağdaşlıktır- Fayda üretmektir.
Kısacası adalet ve liyakat temelinde milletin, devletin ve insanlığın ortak değerlerinin birlikteliğini sağlamaktır.