Rönesans ve reform hareketleri, Batı'da skolâstik düşünceyi yıkarken, Osmanlı'da aynı dönemlerde dini eğitim daha fazla ağırlık kazanmıştır. 1454'te Almanya'da matbaa bulunmuş ve Batı'da okur-yazar olanlar bilimsel eserlere kolayca ulaşmıştır. Osmanlı ise matbaayı yasaklamış ve ancak Almanya'dan 300 yıl sonra izin vermiştir
Osmanlı Devleti, bütün bu sıkıntılara uğramış olmasına rağmen, 18. Yüzyıldan sonra dahi, sürekli küçülmek ve zayıflamakla beraber, bir buçuk yüzyıl kadar daha yaşayabilmiş ve çöküşü sıralarında bu devletin esas unsuru olan Türklüğün harikulade hayatiyeti, parçalanarak dağılmış imparatorluğun içinden taze ve güçlü bir devletin doğması için yeterli olmuştur.
Her millet geçmişini iyi bilmek ve önem vermek zorundadır. Osmanlı Türkiye'nin geçmişidir. Ancak bugünü Atatürk ve demokratik-özgür Türkiye'dir.
Özetlersek; 19 Mayıs 1919, yüzyıllardır bastırılan bir kimliğin ortaya çıkması ve Türk kimliğinin, kendi kurduğu devlete egemen olan, ikinci sınıf vatandaş olmayan bir noktaya taşınması açısından da çok önemli. Vahdettin Mondros’ta ‘’Hilafet- i Celile’nin, Saltanat-ı Seniye’nin muhafazasını gerçekleştirmek için buradayız derken; Kuvayı Milliyeyı oluşturan kadronun öncülerinden Mustafa Kemal’ın önderliğinde kurulan ‘Kurucu Meclis’in aldığı kararlar eksenide Mustafa Kemal, asıl unsuru Türk ağırlıklı Anadolu halkından oluşturduğu kuvvetlerle;zamanın Emperyalist güçlerince desteklenen işkâlcı Yunanan ordusuna karşı verdiği kurtuluş savaşılarını başarıyla kazanarak, vatan toprağını korumuş, işgal edilmesini önlemiştir ve bağımsız, bağlantısız milli bir devletTürkiye Cumhuriyetini kurmuştur.
Kurtuluş savaşı, mazlum milletler coğrafyasında, yani ezilen dünyada ilktir. Dahası bu Ulusal Kurtuluş Savaşı bir meclis idaresinde yürütülmüş ve büyük bir zaferle taçlanmıştır. Kurulan bu yeni devlet, emperyalist değil; karma ekonomiyi, sanayileşmeyi bütüncül kalkınmayı benimsemiş ve halkçı ekonomiyi esas alan bir ekonomik politika üzerinde temellendirilmiştir.
Milli Mücadeleden bahsettiğimizde aslında tabandan tavana, yerelden ulusala bir örgütlenmeden bahsediyoruz.
*
Bilindiği gibi; Küresel güç ve bloklarla önü açılmış milli devletlerin mücadelesinin öne çıktığı; önü açılmış milli devletlere çeşitli tuzakların kurulduğu bir dönem yaşıyoruz. Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulunun açıklamasında yer alan “Türkiye toplumu” ifadesi yanlış olduğu kadar belirsizdir. Türkiye bir coğrafi ve siyasi kavramdır. Bu coğrafya üzerinde yüzyıllardır yaşayan, coğrafyaya damgasını vuran ve egemen kültür olan Türk kültür ve kimliğini dışlama çabası olarak anlaşılabilecek bir ifade kabul edilemez. Bunun doğrusu Türk toplumu ve Türk Milletidir.
Türk devletinin kurucu unsuru Türkler ve kendilerini Türk olarak hissedenlerce, emperyalist güçleri Anadolu’dan birlikte atmış olanlarca kurulmuş milli bir devlettir. Milli Mücadele Anadolu’da etnik devletçikler federasyonu kurulsun diye yapılmamıştır. Aksi olsaydı; Sevr Antlaşmasına uyulur; Milli Mücadeleye de ihtiyaç kalmazdı.
Etnik grupların varlığı milli kimlikle rakip değildir. Anayasalarımızda ırkçı ve ötekileştirici bir anlayışla kimse dışlanmamış, milli kimlikle kucaklanmıştır. Etnik kimlikler siyasi tanıma şeklinde değil; kültürel olarak düşünülmelidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ayırt etmeksizin herkesi kapsar.
Milli devletler federal yapıda da olsalar milli kimlikle ifade edilirler. Anadolu’da milletleşme sürecinde mesafe almış bir kalabalık değil; millet yaşamaktadır. Zaman zaman da millet olduğunu daha iyi fark etmektedir. Türk kimliği anayasal vatandaşlık ifade eder. Bunun için biyolojik gerekçelere ihtiyaç da yoktur.
Büyük çoğunluğu oluşturan ve milli kimliği ifade eden Türk kimliğini etnik seviyeye indirmek Türkiye Cumhuriyeti’ne küreselci bir bakış tarzıdır. Türkiye’ye karşı bu tür hesapları yapanlar fazlasıyla vardır. En son 15 Temmuz 2016 darbe ve işgal teşebbüsü ile bu saldırı bertaraf edilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denir.” İfadesi öğretici ve yol göstericidir. Türküm diyene sen değilsin deme alışkanlığımız da yoktur.
Netice olarak; Türkiye Cumhuriyeti birbiri ile rakip ve mücadele etmesi gerekenlerin bulunduğu bir etnik havuz değildir. Yapılan açıklama yürürlükte olan Anayasamıza da aykırıdır. Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun söz konusu açıklaması art niyet içermektedir, FETO zihniyetine hizmet etmektir.
Soyumuz sopumuz ne olursa olsun hepimiz aynı siyasi kimliğin parçasıyız. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, işte o milli kimliktir, o halktır, o halka da Türk Milleti denilmektedir.’’
Evet, bu durum, öngörüsüz ve talihsiz bir şekilde başlatılan ve adına ‘’çözüm süreci’’denen ihanet sürecinin verdiği cesaretle ırkçılığa ve ayrımcılığa yönelik yıkım projesine yüksek perdeden gafil sorumlulaca hizmet etmektir
Ümit edelim; beyinlerinin arkasında yerleşmiş dış patentli Federasyon imajını öne çıkararak seçmeni manipüle eden söz konusu bu muktedirler gerçek manada
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu kadrosunun hedeflerini, ana felsefesini kavramış olsunlar.