Milli şairimiz Ozan Arif ahiret yolculuğuna çıkarken sazıyla veciz ifadeleriyle, sarsılmaz milli kültürüyle ölümsüzler kervanına katılmış bir Türk milliyetçisi idi.
Hasta yatağında söyleşirken ziyaretçileriyle; Elbette ki Allah’ın dediği olur. Ancak Allah’ın verdiği aklın gereğini yerine getirmekle mükellefiz. Kanserden daha büyük dert olan adaletsizliklere, kahpeliklere teslim olmadım ki kansere teslim olayım. Her ne kadar belli mahfillerde ‘’geberse de kurtulsak’’ gibi temennilerde bulunanlar, temennilerini bana dolaylı yoldan duyurmayı başarsalar da aldırdığım yok. Yukarıda söylediğim gibi Allah’ın dediği olur. Sevenlerimizin duası, sevmeyenlerimizin nefretini boğacaktır. Ben bundan eminim. Onlar sadece beni değil bir nesli, bir sevdayı dert sahibi yaptılar. İşte bu yüzden beni öldürseler bile yazdıklarımı öldüremeyecekler, destanlarıma gücü yetmeyecek onların…Hakiki devletten yana olduğunu sanan Hızır Paşa’lar yaşamıyor, lakin Pir Sultan yazdıklarıyla, söyledikleriyle bugün hala yaşıyor, bunu akıllarından çıkarmasınlar….
Milli Şairimiz/ Ozanımız, milletin derdiyle dertlendiği için sıkıntı çekiyordu. Bu sıkıntıyı yüz hatlarına bakınca hissedebiliyorsunuz. Bilinen o ki milletin hukukunu korumak isterken kendi bağışıklık sistemini kaybettiği anlaşılıyor söylem ve eylemlerinden;
Ozan Arif, ‘’Tekel, Sümer, Demir-Çelik, Limandı; / Telekom’u, Seka’ları kim aldı, / Yabancıya satılmayan ne kaldı?/ Ondan sonra vay efendim, dış güçler!/ ‘ Ergenekon, Balyoz’ diye darbe vur,/ Gâvur yapamazdı bunu lan gâvur, / Ondan sonra vay efendim, dış güçler!’’derken kimin hukukunu savunuyordu?
12 Eylül 2010 referandumunda ülkücülere ‘’Soruyorsun velâkin, ne söylesem bilmem ki!/ Ancak şöyle söylersem, anlarsın beni belki!/ Bir, beş değil kaç kere, ateşlere atıldık! / Satıldık be kardeşim, anlasana satıldık!’’diye seslenirken haksız mıydı? Bu referandum sayesinde yüksek yargıya hâkim olanlar,15 Temmuz’da bütün Türkiye’yi ateşe atmaya çalışmadı mı?
Sürgünlere, işkencelere muhatap olmasına rağmen ne sözünü sakındı ne sazını susturdu. İnandı savundu ve bir gün olsun değişmedi. Her zaman milletinin ve doğduğu toprakların yanında oldu. Asırlara şimdiden damgasını vurdu.
Hem edebiyat dalında, hem siyaset… Yakın tarihin Ozan’ın sazının tellerinden tahlil edilmesi günümüz Türkiye’sini de aydınlatacaktır.
Milli Ozanımız arzuladığı halde Erciyes’e gitmeye ömrü yetmedi, ancak, Erciyes’e katılacak binlerce ülkücünün vereceği tek ses ‘’hepimiz Ozan Arif’iz’’ olacaktır. Çünkü ‘’Ölmez bu Hareket, Ölmez bu Dava’’inancıyla bütünleşmişti Ozanımız.
Ozanımızın vedası da seven gönüllere acı veriyordu; anlamlıydı:‘’ Gülemedim şöyle bir gün,/ Senelerin geçti sürgün / Gönül sevdiğine dargın,/ Aha geldim, gidiyorum./ Arif der ki; bunca yıl, ay / Geldi geçti vay dünya vay! / Yaşamaksa yaşadım say,/ Aha geldim, gidiyorum.’’
Yeri doldurulamayacak milli şairimiz OZAN ARİF’İN kaybından dolayı ailesinin, yakınlarının, Türk milliyetçilerinin, kısacası Türk Milletinin başı sağ olsun. Allah rahmet eylesin, ruhu şad, son durağı cennet olsun.