1993 yılı idi. Ben İlçe eğitim şubesinde metodkabinet müdürü olarak görevde çalışıyordum. Şube'de düzenlenmiş zorunlu göçmen ve mültecilere insani yardım komisyonuna başkanlık ediyordum.
88 yılından Ermenistan'dan kendi ata yurtlarından qovulanlarin ardından Karabağ ve çevresi bölgelerden kovulan soydaşlarımızın akımı devam ediyordu. Bakü o yıllarda bir milyon beş yüz binden fazla yurdsuz-yuvasız insan kabul etmişti. Ermeni varvarlarının elinden canlarını alıp kaçmış insanların iş, sıcak yuva, elbise, çocuklarının okullarda yerleştirilmesi vb. bu gibi sorunları kısa bir süre içinde çözülmeli idi.
Kamu seferberlik ilan etmişti. Yediden yetmiş yediye kadar herkes ata yurtlarından kovulmuş insanlara yardım elini uzadırdı. 93 yılının soyuk bir sonbahar günü yanıma alçaqboy, qarabeniz bir kadın geldi. Yer gösterdim, ürkek bakışlarla her tarafa göz gezdirip oturdu. Yüzünde dünyanın azabı vardı. Çok acı çektiği hissediliyordu. Çay getirdiler: "buyurun, için" dedim. O çay içe içe:
-Ben Zengilandan geldim.Daha doğrusu göçmenem. Üç çocuğum var. Kendim de ögretmenem – dedi
Zengilan Karabağ'ın çevre bölgelerinden biriydi. Ermeniler 1993 yıl 29 Ekim de işgal etmişti. İşgal sırasında bölgenin sivil nüfusu Araz çayından geçip İran topraklarına sığınarak toplu katliamlardan kurtula bilmişti. Bölgenin savunması sırasında 188 kişi şehid olmuş, 44 kişi kaybolmuşdu.
- Anladım. Rayondan nasıl çıktınız? Eşiniz, çocuklar salamatdır mı?- diye sordum.
- Eşim de öğretmendir. Ama o bölgede kaldı. Bir ay yarımdır ki, haber yok. Helak oldu, yoksa yaşıyor mu, haberim yok,- dedi.
- Ermeniler aniden saldırdılar, eşim okuldaydı, evden hiç çocukların belgelerini de alamadım Öyle çocukları ancak götüre bildim. Ermeniler arkamızdan ateş açarak bizi kovalıyordu. Katliamdan canını alıp kaçanlar Aras nehrinin kıyısında idi. İyi ki, İran tarafı kapıları açtı, yoksa Ermeniler hepimizi öldürmüştü-dedi. Bir ay gibi orada yaşadık. Sonra bizi vatana gönderdiler.
- Ev, yatak var mı? Çocukların hangi ehtiyaları var? dedim
- Teşekkür ederim. Bakü Devlet Üniversitesi'nin yurtunda yerleşmişik. Ben işsizem, iş istiyorum- dedi
- İxtisasınız nedir?
- Çizim ögretmeniyem.
Ben 174 sayılı Okul Müdürü Sevda hanıma aradım, durumu söyledim.
- Aralık ayıdır, geç. Ama gelsin, yardımcı olurum, dedi.
- Okula gidin, müdür sizi işe alacaktir. Bu da ben telefon numaram. Bir sıxıntınız olsa, utanmayın arayın dedim.
Gülare öğretmen okulda çalışmaya başladı. İmkan oldukça hal-ehval tutuyordum. Sakin tavırlı idi, çocukları çok seviyordu. Görevini beceriyle yerine getiriyordu. Çok geçmeden, onu Bakü Türk Anadolu Lisesine çizim öğretmeni olarak davet ettiler. Çocuklar büyüyordu. Ama kocası Muhammed'in Ermeniler tarafından öldürülmesi haberi onu çok sarsmıştı.
- Ne yapayım, hayat devam ediyor, onun yadigarı çocukları böyütmeliyim-diyordu.
Büyüttü de. Kızı Üniversitesi bitirdi. Oğluna düğün yaptı. Başta okul müdirimiz Nazmi Duman olmak üzere bizler de düğünde yer aldık. Eşinin adını taşıyan torunu Muhammed büyüyordu Her şey yolunda gittiği bir zamanda o ağır hastalığa yakalandı. Ona baş çekmeye gelenlere: "Arkadaşlar, dua edin ben sağalım! Yaşamak istiyorum. "diyordu. Ama zaman çok geçmişti, doktorların çabasına, öğretmen arkadaşların moral desteğine rağmen Gülare öğretmeni 59 yaşında kayıbettik.