3 Mayıs 1944 Türkçülük Hareketi: Gösteri ve eylem olarak yüksek öğrenim gençleri tarafından hükümetçe 1938 yıllarından sonra devlet kademlerine alınarak kollanan insanlık ve Türk düşmanı ideoloji uşaklarıyla basın yoluyla yapılan mücadelenin 26 Nisanda Ankara Garında başlayarak, salon ve sokaklarda devam ederek, 3 Mayısta kabına sığmayarak, bütün Ankara'da ve ülkenin her tarafında kapsamlı destek bulan büyük ve güçlü bir şahlanış hareketidir. Düşünceden fiiliyata geçişin başlangıcıdır. Ve bu şanlı hareket mensupları, devletimiz ebet müddet yaşasın dedikleri için suçlu ilan edilip, tutuklanarak işkence hanelere atılmışlardır. Bakış ve hüküm, Türk Milliyetçilerine karşı Cumhuriyet döneminde yapılmış ilk kapsamlı işkence ve yıldırma hareketidir. Bu şanlı hareket, Türk milliyetçilerinin, Türkçülerin, Cumhuriyet döneminde gayrı millî düşünce ve ideolojilere ve bunların yerli temsilcilerine karşı ilk güçlü başkaldırı hareketidir.
Vatanın ve Türk Milletinin aleyhine çalışanlara karşı vatan haini dediği için mahkemeye verilen büyük dava ve ideal adamı olan Atsız, mahkeme heyetine gür ve erkekçe sesiyle şöyle seslenmiştir:
ATSIZ: “Bu dava iki şahsın değil, iki inancın çarpışmasıdır. Bu dava milliyetçilikle komünizmanın çarpışması davasıdır.
Bir vatanperver olmak sıfatıyla Türkiye’nin inkıraz uçurumuna doğru sürüklendiğini görüyorum. Komünistler ve memleketi batırmak isteyenler birbirlerine destek olarak memleketin en yüksek mevkilerine çıkarlarken memleket severler her türlü darbe ile saf dışı edilmek istenmektedir”.
Şükrü Saraçoğlu Başbakan olunca 5 Ağustos 1942'de hükûmet programını TBMM okurken "Biz Türk'üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız “demişti. Bu dönemlerde Almanya Rusya’yı önüne katmış güneyden Kafkasya’ya kadar kovalamış. Almanya SSCB egemenliği altındaki Türkleri ayaklandırmak istiyordu. Türkiye de o zaman başbakan olan Saraçoğlu buna sıcak bakıyordu. Konuşmasını da bu yüzden o doğrultuda yapmıştı. Ama SSCB bundan hiç memnun olmamıştı...
Almanya Rusya karşısında geri çekilmeye başlamıştı. 1944'lere doğru savaşı kazanacağı belli olan Rusya'ya Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun Türkçülük ve Turancılıkla ilgili merdiği demeçleri unutturmak ve Türkçülük ver Turancılığa karşı olduklarını belgelemek için İnönü ve Hükümet fırsatlar kollamaya başlamışlardı. İnönü ve ekibi bu fırsatı o zamanın devletin çeşitli kademelerinde ve basında yuvalanan sosyalist ve komünist taraftarlarının kışkırtmaları sonucunda açılan mahkeme ve protesto eylemleri bahane edilerek yakalanmış oldu. Bu olaylara sebebiyet veren milli vicdanı yaralayan gayri milli insanlara karşı çıkan vatansever Türk münevverlerinin cezalandırılmasıyla başlanmıştır. Devletin bütün kurumlarında ve Milli Eğitim Bakanlığının bir çok kademesinde hele de şu anda herkesin mahiyetini bilmeden sosyal medya eğitimcilerinin, hatta kendilerini Türkçü olarak konumlandıranların bile övgü ile bahsettiği Köy Enstitülerinin( 3 Mayıs Türkçülük olayının çıkmasına esas sebep, 1940 yılından beri bu okulların büyük ölçüde Sosyalist, Marksist, hatta Komünist fikirlerin neredeyse serbestçe yapılmaya başlanmasına göz yumulmasıdır. Atsız'ın da bu işin ağababası olan Sebahattin Ali'yi hedefe almasıdır) hepsinde ve bakanlığın himayesiyle çeşitli görevlerde bulunan kişilerin kanunlarla yasak kabul edilen sosyalizmi, marksizmi, komünizmi öven yayınlar yapıyordu. Bu duruma dikkat çekerek devrin Türkçü olduğunu iddia eden başbakanına vatana ihaneti mektupla bildirmiştir. Mektupta Sebahattin Ali'ye hakaret ettiği dolayısıyla Falih Rıfkı Atay'ın teşvikiyle Sebahattin Ali Atsıza dava açmıştır. Bu davanın duruşmalarında üniversite öğrencileri Atsız'ı tren garında karşılamışlardı. Atsızın lehine büyük tezahüratlar yapmışlardır. Yine 3 Mayısta mahkeme salonunu tıkabasa Atsız lehine doldurarak komünizme ve yıkıcı faaliyetlere tepki vermişlerdir. Mahkmeden sonra Ankara komünizm ve yabancı ideolojiye karşı gösteri yürüyüşleri yapmışlardır.
Hükümet ve Cumhurbaşkanı Rusya'ya bak Türkçülere ve milliyetçilere aman vermiyorum, senin düşmanlarını içeri alıyorum mesajını vermek istemiştir. Böylelikle Rusya ile arayı düzeltmek istemiştir. Türkiye’de Türk Milletinin bir bütün olmasını, insanlık dışı bütün ideolojilerin ülkemiz olmamasını isteyenler tutuklanmaya başlandı. Hükümet bunların öğrenciler dövüldü ve işkence gördüler.
İnönü Rusya'ya yaranmak için ses getireceğine inandığı yüksek perdeden konuşmayı, 19 Mayıs 1944 Nutkunda, yapmıştır. Konuşmasında “Turancılar Türk milletini bütün komşularıyla onarılmaz bir surette derhâl düşman yapmak için birer tılsım bulmuşlardır. Bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine Türk milletinin mukadderatını kaptırmamak için elbette Cumhuriyet’in bütün tedbirlerini kullanacağız; fesatçılar genç çocukları ve saf vatandaşları aldatan fikirlerini millet karşısında açıktan münakaşa edemeyeceğimizi sanmışlardır. Aldanmışlardır ve daha çok aldanacaklardır.” demiştir.
Ayrıca Serteller ve Falih Rıfkı 3 Mayıs’ı telin eden kişiler arasında idiler.
İnönü’nün 19 Mayıs 1944 Nutku ve alınan tedbirler radyodan ilan edilmiştir. Sonrasında ise dergiye abone olanlar, Atsız’a selam vermiş olanlar da dâhil olmak üzere tutuklanmışlardır. Türkçülere türlü acıları reva gören “aktörler”, Ankara Valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan, Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Sabit Noyan, Savcı Kâzım Alöç, Polis Müdürü Ahmet Demir'dir.
Vali Tandoğan Anadolu insanına bakışını ise, 3 Mayıs 1944 yılında tutuklanıp huzuruna çıkarılan Osman Yüksel Serdengeçtiye karşı sarf ettiği sözleriyle ortaya koydu. Vali, tutukluyu süzdükten sonra; "Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmektir “dedi...
Türkiye'nin kalkınması ve asil millet olan Türklerin sosyalist ve komünist ideolojilerden öğrenecek hiç bir eksiği yoktur. Türk Milleti ve Devleti çok güçlü ve kudretli devlet olsun. Türkler başka milletlerin uşağı olmasın diyenlerin önde gelenlerine "Irkçılık ve Turancılık" davası açılarak ağır ceza almaları için de sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmalarına başlanmıştı. Yargılanma süreçlerinde tutukladıkları bu vatansever insanları "tabutluk" adı verilen Ortaçağ Avrupa'sındaki işkenceler benzer uygulamalardan geçirmişlerdir.
Başka yerlerde göz altına alınan öğrencilerin Atsız'ı ve Sancar'ı suçlamaları için işkenceler ve baskılar uygulanmıştır. Öğrenciler bütün zorlamalara rağmen aleyhte ifade vermeyi reddetmişlerdir.
İlhan Egemen Darendelioğlu’na göre ise davanın adı: “Büyük Kavgaydı". Bu büyük kavgada nizam ve devlet düşmanı olarak örgüt kurmakla suçlanan ve açık alınla hesap veren 23 Türk milliyetçisi şu kişilerdi:
Zeki Velidi Togan (Rusya'da Türkistan Millî Birliği'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanıdır.), Hasan Ferit Cansever, Hüseyin Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkan, İsmet Rasim Tümtürk, Cihad Savaşer, Muzaffer Eriş, Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Sait Bilgiç, Cemal Oğuz Öcal, Cebbar Şenel, Hamza Sadi Özbek, Nurullah Barıman, Fehiman Altan, Fazıl Hisarcıklı, Saim Bayrak, Yusuf Kadıgil.
Osman Yüksel, 3 Mayıs 1944 günü için şunları söylemektedir:
“Fakat heyhat! Kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyenler, vatanları oturdukları sandalye kadar dar olan, Türklüğe değil Türk olmayanlara yâr olanlar, bu yerli ve millî hareketi hazmedemediler. Çankaya ile Emniyet Müdürlüğü arasında mekik dokuyan yüksek isimler, alçak seciyeler, karayı ak, akı kara gösteren hokkabazlar kendilerine karşı yapılan bu hareketi, devletin, kanunun, hatta vatanın aleyhine bir hareketmiş gibi gösterdiler" dedi.
Alparslan Türkeş'e göre Türkçülüğe yönelen “Haçlı Seferi”nin okları tarihçi Nihal Atsız'a yönelmiştir".
3 Mayıs ile ilgili ilk dışarıda hür olarak, katılımlı anma törenlerini 1952’de Türk Milliyetçiler Derneği başlatmıştır. Daha sonra çeşitli zamanlarda, çeşitli kişilerin katıldığı bir çok ama töreni yapılmıştır. Bunlardan birisi de 1964’teki 3 Mayıs Çamlıca’da Türkçüler Derneği tarafından kutlanmıştır. Üsküdar Ocağı tarafından sofralar kurulmuş, katılımcılar geç vakitlere kadar eğlenmişlerdir
O ana kadar en kapsamlı anma, 3 Mayıs 1967'de Ankara DTCF'de Türk Milliyetçiler Birliği Ankara Ocağı Başkanı Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, M. Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Nejdet Sancar, Alpaslan Türkeş, Fethi Tevetoğlu birer konuşma yapmışlardır. Sofuoğlu “Bir Devrin Zihniyeti ve Tutumu” adlı konuşmasında devrin zihniyetini gözler önüne sermiş, Hikmet Tanyu, “Türkçülük Davası ve 1944'te İşkenceler” konulu konuşmasında, aç bırakma, tabutluklardan, altından lağım suları akan hücrelerden, falaka ve tabanca tehditlerinden bahsetmiştir. Sançar ise İnönü’nün 19 Mayıs 1944 Nutku’na cevap vermiştir.
Atsız’a göre, 3 Mayıs Türkçülük Hareketi, Türkçülüğün düşünceden harekete geçmesiydi. Bu hareketin ülkesi adına kaygıları olan sorumluluk sahibi her Türk ferdini kısaca aynı göğe bakıp vatanını gören herkesi tek cephede birleştirmesi gerektiğine inanıyor. Ve hayatını bu inanca adamış büyük bir dava adamıdır.
O, hedefine gez, göz, arpacık kuralı ile belirlenen hedefe destekli atışa hazır olan tüfeğin, tetiğine dokunulmasıyla namludan çıkan hedefine odaklanmış ve yok edici bir mavzer mermisi gibiydi…
Cumhuriyet döneminin en büyük Türkçüsü Ziya Gökalp ve Gökalp’in görüşlerini, bir hayat nizamı, bir fikir, bir ideoloji hareketi olarak Türk Dünyasına sunan Hüseyin Nihal Atsız Beydir.
Var olsun 3 Mayıs Türkçülerin direnişi. Atsız ataya selam olsun. Mekanı cennet olsun.
3 Mayıs 1944 Türkçülük Hareketi: Gösteri ve eylem olarak yüksek öğrenim gençleri tarafından hükümetçe 1938 yıllarından sonra devlet kademlerine alınarak kollanan insanlık ve Türk düşmanı ideoloji uşaklarıyla basın yoluyla yapılan mücadelenin 26 Nisanda Ankara Garında başlayarak, salon ve sokaklarda devam ederek, 3 Mayısta kabına sığmayarak, bütün Ankara'da ve ülkenin her tarafında kapsamlı destek bulan büyük ve güçlü bir şahlanış hareketidir. Düşünceden fiiliyata geçişin başlangıcıdır. Ve bu şanlı hareket mensupları, devletimiz ebet müddet yaşasın dedikleri için suçlu ilan edilip, tutuklanarak işkence hanelere atılmışlardır. Bakış ve hüküm, Türk Milliyetçilerine karşı Cumhuriyet döneminde yapılmış ilk kapsamlı işkence ve yıldırma hareketidir. Bu şanlı hareket, Türk milliyetçilerinin, Türkçülerin, Cumhuriyet döneminde gayrı millî düşünce ve ideolojilere ve bunların yerli temsilcilerine karşı ilk güçlü başkaldırı hareketidir.
Vatanın ve Türk Milletinin aleyhine çalışanlara karşı vatan haini dediği için mahkemeye verilen büyük dava ve ideal adamı olan Atsız, mahkeme heyetine gür ve erkekçe sesiyle şöyle seslenmiştir:
ATSIZ: “Bu dava iki şahsın değil, iki inancın çarpışmasıdır. Bu dava milliyetçilikle komünizmanın çarpışması davasıdır.
Bir vatanperver olmak sıfatıyla Türkiye’nin inkıraz uçurumuna doğru sürüklendiğini görüyorum. Komünistler ve memleketi batırmak isteyenler birbirlerine destek olarak memleketin en yüksek mevkilerine çıkarlarken memleket severler her türlü darbe ile saf dışı edilmek istenmektedir”.
Şükrü Saraçoğlu Başbakan olunca 5 Ağustos 1942'de hükûmet programını TBMM okurken "Biz Türk'üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız “demişti. Bu dönemlerde Almanya Rusya’yı önüne katmış güneyden Kafkasya’ya kadar kovalamış. Almanya SSCB egemenliği altındaki Türkleri ayaklandırmak istiyordu. Türkiye de o zaman başbakan olan Saraçoğlu buna sıcak bakıyordu. Konuşmasını da bu yüzden o doğrultuda yapmıştı. Ama SSCB bundan hiç memnun olmamıştı...
Almanya Rusya karşısında geri çekilmeye başlamıştı. 1944'lere doğru savaşı kazanacağı belli olan Rusya'ya Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun Türkçülük ve Turancılıkla ilgili merdiği demeçleri unutturmak ve Türkçülük ver Turancılığa karşı olduklarını belgelemek için İnönü ve Hükümet fırsatlar kollamaya başlamışlardı. İnönü ve ekibi bu fırsatı o zamanın devletin çeşitli kademelerinde ve basında yuvalanan sosyalist ve komünist taraftarlarının kışkırtmaları sonucunda açılan mahkeme ve protesto eylemleri bahane edilerek yakalanmış oldu. Bu olaylara sebebiyet veren milli vicdanı yaralayan gayri milli insanlara karşı çıkan vatansever Türk münevverlerinin cezalandırılmasıyla başlanmıştır. Devletin bütün kurumlarında ve Milli Eğitim Bakanlığının bir çok kademesinde hele de şu anda herkesin mahiyetini bilmeden sosyal medya eğitimcilerinin, hatta kendilerini Türkçü olarak konumlandıranların bile övgü ile bahsettiği Köy Enstitülerinin( 3 Mayıs Türkçülük olayının çıkmasına esas sebep, 1940 yılından beri bu okulların büyük ölçüde Sosyalist, Marksist, hatta Komünist fikirlerin neredeyse serbestçe yapılmaya başlanmasına göz yumulmasıdır. Atsız'ın da bu işin ağababası olan Sebahattin Ali'yi hedefe almasıdır) hepsinde ve bakanlığın himayesiyle çeşitli görevlerde bulunan kişilerin kanunlarla yasak kabul edilen sosyalizmi, marksizmi, komünizmi öven yayınlar yapıyordu. Bu duruma dikkat çekerek devrin Türkçü olduğunu iddia eden başbakanına vatana ihaneti mektupla bildirmiştir. Mektupta Sebahattin Ali'ye hakaret ettiği dolayısıyla Falih Rıfkı Atay'ın teşvikiyle Sebahattin Ali Atsıza dava açmıştır. Bu davanın duruşmalarında üniversite öğrencileri Atsız'ı tren garında karşılamışlardı. Atsızın lehine büyük tezahüratlar yapmışlardır. Yine 3 Mayısta mahkeme salonunu tıkabasa Atsız lehine doldurarak komünizme ve yıkıcı faaliyetlere tepki vermişlerdir. Mahkmeden sonra Ankara komünizm ve yabancı ideolojiye karşı gösteri yürüyüşleri yapmışlardır.
Hükümet ve Cumhurbaşkanı Rusya'ya bak Türkçülere ve milliyetçilere aman vermiyorum, senin düşmanlarını içeri alıyorum mesajını vermek istemiştir. Böylelikle Rusya ile arayı düzeltmek istemiştir. Türkiye’de Türk Milletinin bir bütün olmasını, insanlık dışı bütün ideolojilerin ülkemiz olmamasını isteyenler tutuklanmaya başlandı. Hükümet bunların öğrenciler dövüldü ve işkence gördüler.
İnönü Rusya'ya yaranmak için ses getireceğine inandığı yüksek perdeden konuşmayı, 19 Mayıs 1944 Nutkunda, yapmıştır. Konuşmasında “Turancılar Türk milletini bütün komşularıyla onarılmaz bir surette derhâl düşman yapmak için birer tılsım bulmuşlardır. Bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine Türk milletinin mukadderatını kaptırmamak için elbette Cumhuriyet’in bütün tedbirlerini kullanacağız; fesatçılar genç çocukları ve saf vatandaşları aldatan fikirlerini millet karşısında açıktan münakaşa edemeyeceğimizi sanmışlardır. Aldanmışlardır ve daha çok aldanacaklardır.” demiştir.
Ayrıca Serteller ve Falih Rıfkı 3 Mayıs’ı telin eden kişiler arasında idiler.
İnönü’nün 19 Mayıs 1944 Nutku ve alınan tedbirler radyodan ilan edilmiştir. Sonrasında ise dergiye abone olanlar, Atsız’a selam vermiş olanlar da dâhil olmak üzere tutuklanmışlardır. Türkçülere türlü acıları reva gören “aktörler”, Ankara Valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan, Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Sabit Noyan, Savcı Kâzım Alöç, Polis Müdürü Ahmet Demir'dir.
Vali Tandoğan Anadolu insanına bakışını ise, 3 Mayıs 1944 yılında tutuklanıp huzuruna çıkarılan Osman Yüksel Serdengeçtiye karşı sarf ettiği sözleriyle ortaya koydu. Vali, tutukluyu süzdükten sonra; "Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmektir “dedi...
Türkiye'nin kalkınması ve asil millet olan Türklerin sosyalist ve komünist ideolojilerden öğrenecek hiç bir eksiği yoktur. Türk Milleti ve Devleti çok güçlü ve kudretli devlet olsun. Türkler başka milletlerin uşağı olmasın diyenlerin önde gelenlerine "Irkçılık ve Turancılık" davası açılarak ağır ceza almaları için de sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmalarına başlanmıştı. Yargılanma süreçlerinde tutukladıkları bu vatansever insanları "tabutluk" adı verilen Ortaçağ Avrupa'sındaki işkenceler benzer uygulamalardan geçirmişlerdir.
Başka yerlerde göz altına alınan öğrencilerin Atsız'ı ve Sancar'ı suçlamaları için işkenceler ve baskılar uygulanmıştır. Öğrenciler bütün zorlamalara rağmen aleyhte ifade vermeyi reddetmişlerdir.
İlhan Egemen Darendelioğlu’na göre ise davanın adı: “Büyük Kavgaydı". Bu büyük kavgada nizam ve devlet düşmanı olarak örgüt kurmakla suçlanan ve açık alınla hesap veren 23 Türk milliyetçisi şu kişilerdi:
Zeki Velidi Togan (Rusya'da Türkistan Millî Birliği'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanıdır.), Hasan Ferit Cansever, Hüseyin Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkan, İsmet Rasim Tümtürk, Cihad Savaşer, Muzaffer Eriş, Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Sait Bilgiç, Cemal Oğuz Öcal, Cebbar Şenel, Hamza Sadi Özbek, Nurullah Barıman, Fehiman Altan, Fazıl Hisarcıklı, Saim Bayrak, Yusuf Kadıgil.
Osman Yüksel, 3 Mayıs 1944 günü için şunları söylemektedir:
“Fakat heyhat! Kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyenler, vatanları oturdukları sandalye kadar dar olan, Türklüğe değil Türk olmayanlara yâr olanlar, bu yerli ve millî hareketi hazmedemediler. Çankaya ile Emniyet Müdürlüğü arasında mekik dokuyan yüksek isimler, alçak seciyeler, karayı ak, akı kara gösteren hokkabazlar kendilerine karşı yapılan bu hareketi, devletin, kanunun, hatta vatanın aleyhine bir hareketmiş gibi gösterdiler" dedi.
Alparslan Türkeş'e göre Türkçülüğe yönelen “Haçlı Seferi”nin okları tarihçi Nihal Atsız'a yönelmiştir".
3 Mayıs ile ilgili ilk dışarıda hür olarak, katılımlı anma törenlerini 1952’de Türk Milliyetçiler Derneği başlatmıştır. Daha sonra çeşitli zamanlarda, çeşitli kişilerin katıldığı bir çok ama töreni yapılmıştır. Bunlardan birisi de 1964’teki 3 Mayıs Çamlıca’da Türkçüler Derneği tarafından kutlanmıştır. Üsküdar Ocağı tarafından sofralar kurulmuş, katılımcılar geç vakitlere kadar eğlenmişlerdir
O ana kadar en kapsamlı anma, 3 Mayıs 1967'de Ankara DTCF'de Türk Milliyetçiler Birliği Ankara Ocağı Başkanı Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, M. Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Nejdet Sancar, Alpaslan Türkeş, Fethi Tevetoğlu birer konuşma yapmışlardır. Sofuoğlu “Bir Devrin Zihniyeti ve Tutumu” adlı konuşmasında devrin zihniyetini gözler önüne sermiş, Hikmet Tanyu, “Türkçülük Davası ve 1944'te İşkenceler” konulu konuşmasında, aç bırakma, tabutluklardan, altından lağım suları akan hücrelerden, falaka ve tabanca tehditlerinden bahsetmiştir. Sançar ise İnönü’nün 19 Mayıs 1944 Nutku’na cevap vermiştir.
Atsız’a göre, 3 Mayıs Türkçülük Hareketi, Türkçülüğün düşünceden harekete geçmesiydi. Bu hareketin ülkesi adına kaygıları olan sorumluluk sahibi her Türk ferdini kısaca aynı göğe bakıp vatanını gören herkesi tek cephede birleştirmesi gerektiğine inanıyor. Ve hayatını bu inanca adamış büyük bir dava adamıdır.
O, hedefine gez, göz, arpacık kuralı ile belirlenen hedefe destekli atışa hazır olan tüfeğin, tetiğine dokunulmasıyla namludan çıkan hedefine odaklanmış ve yok edici bir mavzer mermisi gibiydi…
Cumhuriyet döneminin en büyük Türkçüsü Ziya Gökalp ve Gökalp’in görüşlerini, bir hayat nizamı, bir fikir, bir ideoloji hareketi olarak Türk Dünyasına sunan Hüseyin Nihal Atsız Beydir.
Var olsun 3 Mayıs Türkçülerin direnişi. Atsız ataya selam olsun. Mekanı cennet olsun.