(Bir önceki yazımızda AKP döneminde Yusuf Tekin dahil bütün bakanlar ve yürüttükleri politikaları ele almıştık. Yusuf Tekin büyük yıkımcı olduğu için onu bu yazımızda teferruatlı olarak ele aldık.)
25.01.2013 tarihinde Nabi Avcı’nın bakanlığa getirildiğinde, o zamanlar Gençlik ve Spor Bakanlığında, kamu yönetimi ve siyaset bilimi branşlı Doçent Yusuf Tekin torpilli olarak bakan yardımcılığını yürütüyordu. Sporla ilgili hiçbir çalışması yoktu ama katı bir siyasal İslamcı olması bakan yardımcısı olmasına yetmiş ve hatta fazla bile gelmişti. Çünkü o tam bir kadrolaşma adamıydı. Ne denilirse, hemen eksiksizce yerine getirecek bir yapıdaydı.
Nabi Avcı, göreve geldikten az sonra Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısını 28 Mayıs 2013 tarihinde müsteşar olarak bakanlığa getirmesi çok dikkat çekmişti. Çünkü bu dönemde bakan yardımcıları olarak; Orhan Erdem, Mustafa Safran, İsmail Çolak vardı ve üçü de eğitimin içinden geliyordu. Devlet yönetiminde o zamanlar bakanlıklarda bakan, bakan yardımcıları ve müsteşar, müsteşar yardımcıları, genel müdürler olarak yetki silsilesi devam ediyordu. Gençlik ve Spor Bakanlığında bakan yardımcısı olan bir kişi neden hiç bilgi sahibi olmadığı ve uzmanlığı dışında bir bakanlıkta müsteşar olarak gider?
Nihayetinde 28 Mayıs 2013 tarihinde MEB’na Yusuf Tekin müsteşar olarak atandı. Bu makamında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle uygulamaya konulunca başbakanlık kaldırıldığı için müsteşarlık da kaldırılmış oldu. Bu sebeple 10 Temmuz 2018 tarihine kadar MEB Müsteşarı olarak kaldı. Bu tarihler arasında MEB’lığını “Ali kıran baş kesen” gibi fiili olarak herkesi devre dışı bırakarak, tek başına başbakanla irtibatlı olarak idare etti.
Yusuf Tekin müsteşarlığa getirildi ve Nabi Avcı’nın bütün yetkilerini kullanarak fiili bakanlık yaparak, sık sık başbakanla görüşerek bakanı pasifize ederek bakanlığın tek karar vericisi oldu. 17-25 yolsuzluk ve rüşvet söylemlerinde AKP hükümeti, devletin bütün kademelerine yerleşmesine göz yumdukları o zamana kadar cemaat dedikleri görünüşte Fethullah Gülenci eğitimcileri, “FETÖCÜ” diyerek devletin kurumlarından tasfiye etmeye başladılar. En büyük kadrolaşmaların olduğu Milli Eğitim Bakanlığında büyük bir tasfiye yapmak için yasal düzenlemeyi düşündüler. Alınan duyumlara göre bu durumu fırsat bilen, o zamanlarda Eğitim Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı olan Ahmet Gündoğdu bizzat başbakanla görüşerek “Sayın başbakanım, okullarda ve kurumlarda Türk Eğitim-Senli müdürlerin hakimiyetleri vardır. Hükümet bizde ama MEB'de onlardan müdürlük yapanlar çok fazladır. Yönetici sınavlarında da bizim arkadaşların çoğu başarılı olamıyor. Hazırlanacak olan mevzuatla mevcut bütün okul ve kurum müdürlüklerinin kontrol edebilecek bir çalışma yapılırsa eğitim kurumlarındaki hakimiyetimizi kurarız” demiş. Başbakandan onay alınınca kıyım için biçilmiş kaftan olan Yusuf Tekin gerekli çalışmaları yaparak iktidara vermiş.
Yusuf Tekin’in hazırlattığı mevzuat, 14 Mart 2014 tarihinde yayımlanan “6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” meclisten geçmişti. Yusuf Tekin ve yandaş sendika, yapılacak büyük operasyon için mülakatla 1700 civarında yandaş sendika militanını şube müdürü olarak atadılar. Türkiye’de yandaş sendika militanı olmayan bütün ilçe müdürlerini görevden aldılar ve yerlerini sendika militanı kişileri getirdiler. 2014 Haziranında çıkardıkları yönetici atama yönetmeliği ile bütün eğitimcileri değerlendirmeye tabi tuttular. Ama ne değerlendirme? Okul müdürünün görev yaptığı okullarda en kıdemli ve en kıdemsiz iki öğretmen, öğretmenler kurulunca seçilen iki öğretmen, aile birliği başkanı, başkan yardımcısı, öğrenci birliği başkanlarından oluşan okul komisyonunun verebileceği toplam puan: 40 puandır. Okul müdürü ile bir ya da iki ay çalışmış, belki de okul müdürünü hiç görmemiş ilçe müdürünün vereceği puan: 25 puandır. Göreve Mayıs'ta başlamış ya da daha sonra başlamış birçok okul müdürü görmemiş veya görme imkanı bulamamış insan kaynakları şube müdürünün vereceği puan: 20 puandır. Mayıs'ta atanmış bazıları daha görevine başlamamış okuldan sorumlu şube müdürünün vereceği puan 15 puandır. Yani yeni kahir ekseriyeti okul müdürlüğü bile yapmamış atanmış yandaş sendika militanları olan üç kişinin hiç tanıma imkanı bulamadıkları okul müdürlerine verecekleri toplam puan 60 puandır. Devamlı okul müdürü ile iç içe olmuş eğitimi birlikte yürüten okuldaki 7 kişinin vereceği puan toplamı 40 puandır. Üstelik okul komisyonunun verdiği puanları da ilçe komisyonundakilerin sistemden görme imkanı da vardır. Ve bir müdür de görevine devam edebilmek için 70 puan almak zorundadır. Bu süreçte Eğitim Bir-Sen’in hışmına uğramamak için ona üye olanlar bile yandaş-sendika militanı olmadığı için görevden alınmışlardır.
2023 yılında devlet okullarındaki örgün eğitimde 61.111'i resmi okul olduğunu dikkate alarak, Ağustos 2014 ve Haziran 2015 yılında kaç okul müdürünün görevden alındığı hakkında bir fikir sahibi olunabilir. İlk büyük tasfiyenin yapıldığı 14 Ağustos 2014 tarihinde çok az sayıda fanatik yandaş-sendika mensubu okul müdürü olduğu dikkate alınarak kıyımın boyutu hakkında fikir sahibi olunmasına yardımcı olur. Az sayıda yandaş-sen üyesi müdürlere ek olarak, az sayıda AKP’deki yetkililere yakın olanlardan numunelik olarak Türk Eğitim-Sen, Eğitim-İş, Eğitim-Sen üyesi bazı okul ve kurum müdürlerini, yandaş-sendika üyesi olmasına rağmen siyasal İslamcı fanatiği olmayan çok az sayıda kişiyi de yine yetkili AKP’lilerin baskısı ile görevlerinde bıraktılar. Geri kalan bütün okul ve kurum müdürlerini görevden aldılar.
Görevden almadıkları az sayıda müdürleri de “Bakın biz adaletle hareket ediyoruz” diyerek yapılan kıyımı gizlemeye çalıştılar. Görevden almadıkları müdürler, bazı fanatik düşüncede olmayan AKP’lilerin korudukları da vardır tabi. Ama sayı çok azdır. Yandaş-sendikanın bu görevden alma emirlerine İstanbul’da Ataşehir ve Fatih İlçe Müdürlükleri uymamıştır. Ellerinden geldikçe adaletli puanlama yapmaya dikkat etmişlerdir. Bu müdürler de siyasal İslamcı olmalarına rağmen bedelini görevden alınarak ödediler.
Bu büyük kıyım için, 14 Mart 2014 tarihinde yayımlanan “6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” gereğince çıkartılan okul kurum yönetici atama yönetmeliği kullanılarak yaklaşık olarak 40.000’den fazla okul müdürü görevden alınmıştı. Bu kıyım onlara yetmedi ki 50.000’den fazla da okul müdür başyardımcıları ve müdür yardımcıları görevden alınmıştı. Bakanlık merkez teşkilatında ise her tarafta yandaş-sendika atamaları yapıldı. Türkiye’nin bütün il ve ilçe müdürleri yandaş-sendika mensubundan atandı. Türk Eğitim-Sen büyük eylemler yaptı. Eğitim-Sen ve Eğitim-İş cılız eylemler yaptılar. İktidar kulak asmadı. Eğitim camiası da çok da kulak asmadı. Çünkü kendilerini ısırmayan yılan bin yaşasındı. Ve yılanın kendilerini hiç ısırmayacağını zannediyorlardı. Görevden alınan birçok yönetici haksızlığa katlanamadı, bazı aileler parçalandı. Hatta intihar edenler de oldu. Görevden alınanların tamamına yakını idari dava açarak davaları kazanmalarına rağmen Yusuf Tekin’in talimatları gereğince görevlerine iade edilmediler. Bunlardan birisi de bendim. 4 yürütmeyi durdurma, 2 kesin karara rağmen görevime iade edilmedim. Sevindiğim tek şey, okuldaki görevimden ayrılırken birlikte görev yaptığım öğretmen arkadaşların tepki olarak o gün derslere girmemeleri ve okulda toplanan velilerimizin kahir ekseriyeti “Müdür Bey, sizi geri verene kadar çocuklarımızı okula göndermeyelim” demeleri ve bunda da çok ısrarcı olmalarıydı. Fakat ben buna rıza göstermedim. Yapılması için çırpındığım okulumdan sökülüp alınmıştım. Halbuki, öğretmen, veli, öğrenci evlatlarımızla çok güzel ve çok başarılı eğitim öğretim hizmetleri yürütüyorduk. Duygusal bir konuşma yaptıktan sonra vedalaşıp, okul bahçesinden ayrılırken, bazı öğretmen arkadaşların, bazı öğrencilerin, yardımcı hizmetli ve bazı velilerin göz yaşlarını sildiğini gördüm. Benim de gözlerim dolmuştu.
Bakan yetkisini kullanan siyasal İslamcı Müsteşar Yusuf Tekin ve yandaş-sendikanın MEB’deki tek istediği makamlardaki müdürlükler de değildi tabi. Bir de sırf kendilerinin hegemonyalarını sürdürebilmek ve emsallerine göre çok daha iyi okullarda çalışabilmek için, tıpkı gizli ödenek mevzuatı gibi kimsenin hesap sormaması için “Proje Okulları Mevzuatını” da hazırlattılar. Artık Malum-Sen’in has üyeleri, proje okulu adını verdikleri okullara kimsenin bilmediği ve öğrenemediği kriterler ölçüsünde atanmaya başlamışlar. 1 Eylül 2016 tarih ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Millî Eğitim Bakanlığı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliği’ni inceledim. Oraya atanacaklardaki kriterlerin çoğu, bütün öğretmenlerde aranan kriterler. Bu okullara alınacak öğrencilerin seçimi imtihana tabi olduğu için hiç kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur. Ve adil buldum. Ama öğretmen atamasıyla ilgili yönetmelikte “MADDE 13 – (1) Bu Yönetmelikte aranan şartları taşıyan öğretmenler arasından eğitim kurumunun bağlı bulunduğu genel müdürlüğün inhası, İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğünün teklifi ve Bakanın onayı ile dört yıllığına atama yapılır. Eğitim kurumunun bağlı bulunduğu genel müdürlükçe belirlenen kriterlere göre görevinde başarı gösteren öğretmenlerin görev süresi ilk atamadaki usulle dört yıl daha uzatılabilir” diyor.
Güya Türk Milletini kandıracaklar! Yahu hak yiyenler, kimi kandırıyorsunuz? Genel müdürlük orada görev yapacak öğretmenler kimlerdir, nereden bilecek de hazırlayacak? İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü merkez teşkilatındaki çalışanları bile bilmesi çok zorken, bilmem hangi ildeki sizin projenizin okulunu nereden bilecek de bakanın onayına sunacak? Bütün Türkiye’deki eğitimcileri de tek tek tanıyan bakanınız o listeleri onaylayacak, öyle mi? Bu nasıl devlet yönetmek? Bu nasıl adalet? Bu nasıl devlet adamlığıdır? Çiğnenen 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, Anayasa hükümleri ne iktidarın ne gizli bakan olan Müsteşar Yusuf Tekin’in umurlarında olmadı. Aldıkları ahtan ve vebalden de korkmadılar.
18 Nisan 2025 tarihine göre, Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de 2.153 proje okulu bulunuyor. Bu okullarda 79.286 öğretmen ve 5.318 yönetici görev yapıyor. Bu okullara müdürleri nasıl atıyorsunuz? Yaptığınız son atamalarda 20 binden fazla öğretmeni mağdur ettiniz. Haklarını yediniz. Kul hakkına girdiniz!
Yüksek puanlı öğrencilerin sınavla alındığı ve adlarına “Proje Okulları” denen bu okullara kayırmacı, çökme ve kadrolaşma anlayışıyla, Anayasaya, demokratik anlayışa ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanuna uygun olmayan uygulamalarla bakanlığın hiçbir kritere bağlı olmayan öğretmen atamaları yapılmaktadır. Öğrencilerin çok zorlu sınav sonucunda girebildikleri bu okullara eğitim öğretim hayatında dişe dokunur hiçbir başarısı olmadığı gibi, başarılı çocuklara yeni ufuk açabilecek bakıştan bile mahrum olan biatçı, siyasal İslamcı ve yandaş-sendika mensubu öğretmenlerin atanması Türk milletine yapılan çok büyük bir kötülüktür. Proje okulları adını verdiğiniz bu okullara atadığınız öğretmenler bu ana kadar kaç proje ürettiler? Meslekleriyle ilgili kaç kitap, kaç makale veya kaç teori geliştirdiler?
Eğitim öğretim yılının en önemli evresinde birçok öğretmenin hayatları ve aileleriyle yaptığı gereksiz yere planlarını bozdunuz. Var olan ekonomik sıkıntılarına yenilerinin eklenmesini sağladınız. Proje okulları dediğiniz okullarda beş yıla yakın görev yapan öğretmenlerin bir dönem daha görev yapmasına neden izin vermediniz? Başarısız işlere mevzuatlara göre neden yazılı ya da sözlü uyarmadınız? Bu ana kadar başarılı ise neden bu okullardaki görevlerinden aldınız? Başarısız işlere 657 Sayılı Devlet Memurları Kanuna göre amir pozisyonunda olanların görevleri gereği ilgili öğretmenleri yazılı veya sözlü neden uyarmadılar? Bu sebeple amirler, ilgili kanuna göre asli görevlerini yapmamış olmuyor mu? Görevini yapmayan amir pozisyonunda olan kişilerin görevden alınması gerekmez miydi?
Bu okullara seçilenler, emsallerine nazaran bir başarı olmadığı halde, hatta birçoğunun daha da başarısız olmasına rağmen hangi sebeple seçildiğini çok iyi biliyorlar. Çünkü kendileri, bakanlığın bile emrine girdiği yandaş-sendika, Cihannuma Derneği vb. mensubu ya da siyasal İslamcıdır. Ama okullardaki görevlerine son verilen öğretmenler görevlerine neden son verildiğini de çok iyi biliyor. Çünkü kendisi ya fanatik yandaş-sendika, Cihannuma Derneği mensubu ya da siyasal İslamcı değildirler. Birçokları iktidarın, siyasal İslamcı derneklerin değil, sadece devletin öğretmeni olmak yolunu benimsemişlerdir. Bu öğretmenler, bu durumu çok iyi bildikleri için yapılan haksızlık ve hukuksuzluğu protesto etmişlerdir. Bu garabet uygulamanın hiçbir hukuka uygun olmadığını gördüğü için haksızlığa karşı direnme yoluna gidiyor.
Türkiye’nin yarınki beyin takımını çıkaracak bu okul öğrencilerinin huzur ve başarı içinde yürüttükleri eğitim öğretim faaliyetlerini sekteye uğratmakla ülkemize hangi faydayı sağladınız? Yarının Türkiye’sini yönetecek olan başarılı gençleri sınıflarındaki derslerini takipten alıp, adaleti takip için sokaklara döktünüz. Liselilerin bile, devlet ve adalete anlayışına çok kötü örnek oldunuz. Başarılı çocuklarımızın YKS imtihanlarına girmesine 2 aydan az zaman kaldığı bu vakitte uyum içinde ders işlediği öğretmenlerini alarak, hiç tanımadıkları yeni öğretmenleri ile YKS’ye hazırlanmaya mecbur etmekle ülkemiz neler kazandı!
MEB’de en az yüz bin öğretmen ihtiyacı varken ancak 15 bin öğretmen ataması yapılarak 85 bin ihtiyacı ücretli öğretmenle karşılamak yoluna giden bir bakanın Türkiye’nin milli olan eğitimini önemsemediğinin delili değil midir? Bu adamın nasıl profesör ve nasıl rektör yapıldığına değinmeyeceğiz. Eğitimden sorumlu olan profesör unvanlı bu adam, İstanbul’da gösteri yapan öğrencilerin ellerinde balta olduğunu söylemişti. Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu da kendisi için “Tarihimizde biz Baltacı Mehmet Paşa’yı bilirdik. Meğer bir de Baltacı Yusuf olduğunu gördük” demişti. Koskoca eğitimden sorumlu bakan, öğrencilere iftira atmış olmadı mı?
Cumhurbaşkanı seçim konuşmalarında Türk milletine “Öğretmen ve kamuya alımlarda mülakatı kaldıracağız” sözünü vermişti. Ancak Bakan Yusuf Tekin, mülakatın devam edeceğini ve kaldırılmayacağını söyledi. Yani Erdoğan’ın değil de Yusuf Tekin’in dediği oldu. Bu da çok garip değil mi? Fakülteyi birincilikle bitirip KPSS'de Türkiye 40.'sı olan bir genç, öğretmenlik mülakatlarında kazandırılmıyor! Tahmin ediyorum ki bu başarılı evladımız, komisyon üyelerinin hepsinin çok daha bilgili bir evladıdır. Ama kazandırılmadı. Yapılan mülaktlarda haksızlık yapıldığını belgeleyen öğretmenlerin feryatları hiç duyulmadı. Atamayan bir çok öğretmen bunalıma girerek canına kıydı. Mezun olmuş ama atanamamış evlerde feryadlar arşa yükselmiş ama Yusuf Tekin duymuyor. Ne yapılıyor peki? Hak yemeye devam…
Bunlar ekip olarak Allah’ın “İşi ehline veriniz” emrini bile dikkate almadılar ve almamaya da devam ediyorlar.
Türkiye’de eğitim-öğretim işlerini yasal olarak yürütmekten sorumlu olan MEB’dir. 22 yıldan fazla tek başına ülkeyi yöneten AKP, 9 bakan değiştirmiştir. Öyle ki, bir önceki bakanın yaptıklarının yeni bakan gelince hemen değiştiriliyor. Yani kelimenin tam anlamıyla MEB, bir yazboz tahtasına dönmüştür. Bu da başında milli olan bakanlıkta milli bir eğitim politikasının takip edilmediğinin delili değil midir?
MEB’de bakan, 4 bakan yardımcısı ve onlarca danışman, genel müdürlük ve benzeri birçok yapı vardır. Buna rağmen Cumhurbaşkanı bile MEB bakanına güvenmeyerek sarayda alternatif bir eğitim yapısı oluşturdu. Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu (Prof. Dr. Abdullah Atalar, Ahmet Akça, Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, Prof. Dr. Atilla Arkan, İbrahim Taşel, Dr. Ömer Faruk Yelkenci, Sinan Selçuk Pehlivanoğlu, Prof. Dr. Şule Alan, Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu, Prof. Dr. Umran Savaş İnan, Prof. Dr. Yavuz Atar, Prof. Dr. Yusuf Alpaydın) görevlendirildi. Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu neden görevlendirilir? Bakanlığın kadroları yetersiz mi? Yoksa bilinmeyen durumlar mı var? Yusuf Tekin’i bakan yapan kişi bile onun işi düzgün yürütemeyeceğini düşünerek alternatif bir yapı oluşturduğu yerde, eğitim camiasının Yusuf Tekin’e güvenmemesi çok normal değil midir?
Yusuf Tekin, Lozan Antlaşması’yla ve milli birliğimizin aleyhine, Türk milli eğitimin denetimini istemediği için kapatılan, yetiştirdiği Türk düşmanı öğrencileriyle tanınan Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını istemişti.
https://www.instagram.com/reel/DIGi8AlI_eJ/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==
Bakanlık boş olsaydı, yani hiç bakan olmasaydı, MEB'in daha güzel idare edileceği kanaatindeyim. En azından evlatlarımız, okullardaki adaletsizliğe şahit olmayacaklardı. Siyasal İslamcı ve Türk milli eğitim tarihinin en büyük hak yiyen bakanı Yusuf Tekin, Rabbimizin "İşi ehline veriniz ve Emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun" emirlerini dinlemediği gibi, hak yemekten de korkmadığını yaptığı uygulamalarla ispatlamış durumdadır. Yani Allahın emirlerine karşı durmuştur. O, MEB’de başarıyı değil de, Yandaş-Sen, Cihannuma gibi siyasal İslamcı derneklerin kadrolaşmasını hedef olarak almıştır. Yarın Rabbimizin huzurunda, iki elim sımsıkı bir şekilde yakasında olacaktır ve asla bırakmayacağım.
Mehmet başkanım uzun yazınızı okudum. Eğitimin tüm katmanlarıyla çalışmış tüm meselelere vakıf bir arkadaşımsın. Bundan mutluyum. Zamanımızda duyarsız Okadar neme lazımdı arkadaşlar varken emekli olmanıza rağmen böyle sağlam verilerle geçmişi önümüze sermen herkesin yapacağı bir çalışma değil. Yusuf tekin kendi düşünce sisteminin militanlığını en maksimum seviyede yapıyor o kendince eğitimi, Türk milliyetçiliği ni yoketme görevini yapıyor. Mevcut hükümetin kılıcı asıyor kesiyor . Ama Devletimizin en önemli bakanlıklarından birinin başındaki bu militana mhp ve bahçeli neden sessiz kalıyor. Hadi geçmişyıllarda hükümeti desteklemiyor du sözünü dinletemiyor du, ya şimdi cumhur ittifakı denilen bence cumhuriyet karşıtı iktidarın ortağı neden Yusuf tekini atın bu bakanlıktan demiyor. Bence devletimizin kara kabusu BOP projesinin gizli rşbaşkanıda bahçeli Demekki. Bu güzel yazını inşallah bazı arkadaşlar okurda halen bunları desteklemekten vazgeçer . Selamlar saygılar
2014 deki kıyımı farklı zamanlarda senden başka hiç kimse dile getirmiyor. Zamanında da hiç bir sendika gereken ciddi tavrı ortaya koyamadı. Bu cihanda da yaptıkları haksızlıklar hukuk önünde sorulur inşallah. Ahiretteki hesap şaşmaz zaten.
Bu anlattıklarınız ülkemizin geleceğini çok çok kötü etkileyecek hususlar. Çok tehlikeli uygulamalar. Acilen normal çizgimize dönülmeli. Mümkün mü? Bu şartlarda değil elbette. Hassasiyetinize, kaleminize sağlık sevgili hocam.
Seçmeli dini dersleri zorunlu seçmeli yaptilar. Zorunlu seçmeli mi olur? Ne saçmalık böyle,,,
Müfredatı bilimden uzaklastirdilar.