Türkler tarih sahnesine çıktıklarından beri, büyük ve kapsamlı saldırılara maruz kalmışlardır. Türkleri, Anadolu Coğrafyasında istemeyen milletler saldırılarını, askeri, sosyolojik, psikolojik, kültürel, manevi ve teknik yönlerden ve çok yönlü yapmaktadırlar. Buna erişmeye en yakın oldukları dönem 1900 yılların başları oldu. Milletin bağrından çıkan İttihatçılar bunun farkına vararak çeşitli önlemler alarak bütün alanlarda geri bırakılan Türk Milletini ortaya çıkarmaya çalıştılar. Türklerin her alanda ön plana çıkması ezeli düşmanlarımızı endişelendirdi. 1. Dünya Savaşında, Türkler, dünyanın en güçlü 3 devleti ve müttefiklerinin saldırısı ile Anadolu’dan atılmak istendi. Türkiye topraklarını tek başına savunmaya gücü yetmediği için Almanya ile ittifak yapmak zorunda kaldı. Çok çetin savaşlar yapıldı. Nihayetinde galip geldiler. Türk Toprakları işgal edildi. İttihatçılar güçlü devletlerin işgallerine karşı direnebilmek için her bölgede milli mukavemet teşkilatlarının alt yapısını ve gerekli olan silahlarını gizli yerlerde sakladılar. Milli Mücadele taraftarı kadrolarının ortak kararları ile genç komutan Mustafa Kemal teşkilatlanma ve mücadeleyi yönetecek komutan seçildi. Mustafa Kemal mukavemet için hazırlanmış teşkilatlar sayesinde kolayca teşkilatlanmasını sağladı.
Askeri işgallere, yokluğa, imkânsızlığa, fakirliğe, yenilgilere, bıkkınlığa, işbirlikçilere, hıyanetlere karşı büyük bir mücadele için her yönüyle savaşılmaya başlanıldı. İngilizler, İngililiz taraftarı, iktidarda bulunan Hürriyet ve İtilaf Partisi mensupları, İngiliz Muhipler Cemiyeti mensupları, Şeyhulislam, hükümetin bir çok nazırı (Milli mücadele boyunca harbiye nazırları, bahriye nazırları, kısaca askeri makamların kahir ekseriyeti milli mücadeleye gizlice desteklemiş, ve mücadelenin aleyhine çalışmamaya büyük gayret göstermilerdir)milli mücadele, Kuvayı Milliye Hareketi mensuplarını İslam düşmanlığı, asi ve hainlikle suçlamışlardı. Mücadelenin en çetini ise bu gruplarla yapılmak zorunda kalınmıştı. Bu grup inancında samimi ama İslam’ı yanlış bilen Müslümanları devamlı kandırarak kullanmış milli mücadeleye karşı çıkmaya zorlamıştır. Kuvayı Milliyeye karşı çıkanların arasında içimizde yaşayan insanların olması çok büyük bir engel teşkil ediyordu. Çünkü düşmanla mücadele için gerekli olan iç cepheyi güçlü tutmamız mümkün olmuyordu. Halk ta o bozguncuların iftira ve yalanlarına kanabiliyorlardı. Bu sebeple, sayısını bilemediğimiz kadar isyanlar çıkarılmasına sebep olmuşlardı. Türk Milletinin sağduyusu galip gelerek iç ve dış düşmanlar mağlup edilerek vatan kurtuldu.
Vatanın kurtulması ile her şey bir anda iyileşemedi. Çünkü dış borçlar, ilim adamı, yetişmiş ve teknik insan yetersizliği, maddi kaynak eksiklinden dolayı Avrupa’yı yakalama imkânımız olamadı. Batı ve emperyalizm, kurtuluştan sonra Lozan Antlaşmasında, eski borçlar dayatması ile imkanlarımızı hepsini borçları ödemeye kullandırarak Kurtuluş Savaşında dize getiremediği Türkiyeyi, ekonomi ile dize getirmek isteği ile savaş sonraki operasyonunuyla bizi geri bırakmakla yaptı.
Operasyonlar, 1940'lardan sonra siyasal iktidarın, tutarsız ve değişken politikaları neticesinde 1944 yılında, Türk Aydınlarını tabutluklara doldurarak Sovyet Rusya’ya sıcak mesajlar vermesiy le devam etti. Devletin bütün kurumlarının, birçok yerinde marksist, komünist, sosyalist kişiler istihdam edildi. Bunların çoğu Sovyetlere peyk olunmasını için gayret ediyorlardı. Buna karşı çıkan aydınlara çeşitli işkenceler yapıldı
2. Dünya Harbi esnasında, Sovyetlerin, Türkiye ile saldırmazlık antlaşması imzalamaya yanaşmaması, Kars, Ardahan, Artvin’i istemesi ve Boğazlardan üs talep ederek saldırgan tutum sergilemesi sonucunda Türkiye kendi gücüyle topraklarını koruyamayacağını bildiği için Batı Dünyasına yaklaşmak zorunda kaldı. Demokrat Partinin 1959 yıllarına doğru Rusya ile çeşitli ticari ve iç yapma antlaşması yapması ABD ve Batıyı endişeye sevk etti. ABD ve Batı istihbaratları Demokrat Partinin aleyhine düğmeye bastılar. Ordu içerisinde taraflı bir ihtilal hazırlığının farkına vararak bunu önlemek için ihtilal grubuna giren Kurmay Albay Alparslan Türkeş'in ihtilal sonrası Başbakanlık Müsteşarı oldu. Ekibiyle darbenin en güçlü ikinci adamı oldu. MİT'i ABD'nin denetimi ve tahakkümünden kurtardı. ABD bu duruma büyük tepki gösterdi. Türkeş Bey'i uyaran mektup yazdı. Türkeş Bey mektubu dikkate almadı. Ve Türkiyenin önünü açacak çalışmalara imza attı. 5 Yıllık Kalkınma Planlarını mecburi tutup, Devlet Planlama Teşkilatını kurdu. Ve diğer milli yapıları oluşturunca ABD ve Batının isteği doğrultusunda yerli işbirlikçileri tarafından 13 Kasım 1961 Darbesi ile kendisi ve 14 arkadaşı yurt dışına sürdüler. Böylelikle ülke kalkınmasında başlatılan milli ve milliyetçi modeli iç ve dış düşmanların işbirliği ile engellendi.
14'lerin sürgüne yollanmasından sonra, ülkede, ortanın solu adıyla bir yönetim anlayışı gereği sol yapılaşmaya müsamaha gösterildi. Bunu örtebilmek için ise mecburi olarak hürriyet havası estirildi. Bu hava içerisinde yeraltı örgütleri yer üstüne çıkma imkanı buldu. 1962, 1963, ihtilal teşebbüsleri yapıldı. Yıkıcı ve bölücü olaylar tırmandırılarak DİSK üyelerinin 15-16 Haziran 1970 İşçi olayları ve ihtilal provası ve 9 Mart 1971 sol askeri darbe kalkışması ihtilalciler içindeki MİT mensubu Mahir Kaynak tarafından deşifre edilince bu teşebbüs önlenerek emir komuta içerisinde 1971 askeri müdahaleler yapıldı. Hükümet düşürüldü.
Ecevit-Erbakan hükümetinin 1974 deki sosyalistlerin, marksistlerin ve bölücülerin affı ile salıverilen militanların tekrar harekete geçmesi ile, olaylar yeniden filizlenerek büyüdü. Türkiye’de silahlı mücadele ile bir Marksist düzen kurarak SSCB’nin yönettiği Demirperde ülkeleri içinde yer almak istiyorlardı. Sovyet Rusya, marksistelere her yönü ile destekleyerek yüzyıllardır hayali olan, sıcak denizlere inebilmek için yıllardan beri aşamadıkları Türkiye duvarını aşmış olacaktı. Batı ile çok daha rahat mücadele etme imkânına sahip olacaktı. Türk Milliyetçiliğinin en halis hali olan Ülkücü Hareket hem Marksist-Sosyalist hem de batı hayranı sağcılarla, her alanda mücadele ediyordu. Bu uğurda birçok kişisini toprağa verdi. Bir kısmı ise sakat kaldı. Birçokları ise işkenceci Pol-Derli Baş komiserler Zeki Kaman, Dürüst Oktay ve ekipleri tarafından işkenceler gördüler. Bu durum Ülkücü hareketin çok daha güçlenerek ülke yönetimine gelme ihtimallerini artırınca ABD ve Batının isteği doğrultusunda ülke yönetimine el konuldu. Ülkücülerin lider pozisyonunda olanların hepsi tutuklandı. Ülkücü derneklere üye olan herkes soruşturmalara tabi tutuldu. Mamak başta olmak üzere bütün hapishane ve tutukevlerinde akıl almaz işkencelere tabi tutuldu. Birçokları, işkencelerde öldürüldü, birçokları sakat kaldı, bir çokları akıllarını kaybettiler. Darbeciler birçoklarını astılar.
Ülkücülere, şu mesaj verildi: Siz kimsiniz? Ne istersek biz yaparız. Bizim istediğimiz şekilde siyaset yapılır. Bizim isteğimizin dışında kimse siyaset yapamaz. Yürüyüş menzili çok kısa olanlar ve çıkar hesapları olanlar düzen partilerinde bazı yerlere geldiler. Özal’la birlikte liberal ekonomide vurguncu sistemin çarklarını kendilerine döndürdüler. Türkeş Bey’in hapisten çıktıktan sonra ülkücüleri toparlamak için MÇP de mücadele verirken bu adamlar ceplerini dolduruyorlardı. Bu ekip daha sonra Doğru Yol iktidarlarında Doğru Yol’un sahalarında görüldü. Daha sonra da MHP kadrolarında yer aldılar. Çeşitli cezaları yatıp çıkanlardan sonra 1991 Affıyla hapishaneden çıkanlar MÇP’ye geldiler. MÇP’de iki grup oluştu bunlara genel merkeze yakın olan Bizim Ocaklılar(Bizim Ocak dergisi bünyesinde teşkilatlananlar) Muharrem Şemsek ve Bizim Dergahcılar(Yeni Dergah dergisi bünyesinde teşkilatlananlar) Muhsin Yazıcıoğlu grubu olarak ayrışma başladı.
1991 Genel seçimlerinde Refah Partisi+ MHP+ IDP olarak Refah Partisi listelerinden ortak seçime girdiler. Halk bu birleşmeye onay vererek tahmin dahi edilmeyen % 16,87 oy alarak önemli bir başarıya imza attılar. Bu seçim sonucunda SHP+Doğru Yol koalisyonu kuruldu. MÇP koalisyona dışarıdan destek verdi. Ama bazı MÇP’li vekiller bu koalisyona oy vermediler. Bu olay ayrışmayı daha da hızlandırdı. Ayrışmayı isteyen bir çok vekil ve genel merkezdeki kişiler vardı. Üstüne üstlük partinin divanına Turgut Nasuh ve Hüseyin Cevizoğlu gibi generaller alınınca içerde işkence görenler bu kişilere karşı çıktılar. Bizim Dergah temsilciliğinde Emir Kuşdemir’in dövülmesi üzerine birçoklarının ayrılma diretmesine karşı Yazıcıoğlunun partide kalıp mücadele edelim fikrine karşı gelerek “Sen bizim başkanımızsın bizlerle olmalısın sana yakışan da budur”(Bunların tamamına yakını Bahçeli zamanında MHP’ye döndüler) dediler. Yaşar Yıldırım ise ayrıldıktan sonraki konuşmalarında hep Başbuğun aleyhine konuşuyordu. Hatta bir konuşmasında "MHP'de bir gün daha kalsaydım dinimden olacaktım" demişti.
Çeşitli cemaat ve tarikatların da destekleme sözleriyle BBP kuruldu. Cemaat ve tarikatların hiç birisi sözlerinde durmadılar ve BBP hiçbir zaman % 3 ü geçemedi. MÇP ise yasal haktan faydalanarak tekrar MHP oldu. 1995 seçimlerinde tek başına seçime girdi. Millet vekili adayı Nusret Demiral’ın bir seçim konuşmasında “Biz iktidar olduğumuzda ezanı yine Türkçe okutacağız” sözleri sonrası partiden ihraç edilmesine rağmen barajın üstünde görünen oy yüzdeleri % 8,18 ile baraj altında kaldı. Bu sırada MHP içindeki bazı kişiler "Kırmızı Çizgi" adıyla Türkeş Bey'e kısmen muhalif bir haftalık gazete çıkardılar. Çıkaranların iki tanesi şu anda MHP Genel merkez yöneticileridir. Refah Partisi ise 1991 seçiminde ittifakın faydasını görerek % 21,38 oy alarak birinci parti oldu.
28 Haziran 1996 de Refah Partisi, Doğruyol Partisi hükümeti 28 Şubat Darbesiyle 30 Haziranda yıkılmak zorunda kalındı. İstanbul belediye başkanı Erdoğan 6 Aralık 1997'de Siirt’te düzenlenen bir açık hava toplantısı sırasında hiç sevmedikleri Ziya Gökalp’in
Minareler süngü, kubbeler miğfer…
Camiler kışlamız, müminler asker,
Şiirini maksatlı okuduğu için aldığı 10 ay cezanın 4 ayını özel hazırlanmış Pınarhisar cezaevinde yatarak çıktı. Çok büyük bir mağduriyet yaşamış gibi propaganda yaparak sağduyu sahiplerinin hapishanede onu ziyarete etmesi sağlandı. Bu büyük ve palanlı kampanya halkın ilgisini çekti. Bu olaydan sonra siyasal İslam ve muhafazakar vatandaşların desteğini almaya başladı. Yıldızı hızla parlama başladı. 14 Ağustos 2001'de kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı ve partinin genel başkanlığına seçildi. Ve yaptığı konuşmada “Biz artık değiştik. Milli görüş gömleğini çıkardık” diyerek batı zihniyetine ve liberalizme kucak açtığını ifade etmiş oldu. Zaten 1995 Yılında Belediye başkanıyken yaptığı bir konuşmada bu mücadeleyi iktidara getirme noktasında eğer benim emir komuta merkezim bana papaz elbisesi giymen gerekiyor diyorsa papaz elbisesini giyer görevimi yaparım” demişti.
Bir çok gizli bilgileri önceden haber almasıyla tanınan Aydınlık Gazetesi, 20 Ekim 1996 tarihli kapağından “Abramowitz Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor" başlığıyla duyurdu. CIA uzmanı ABD'lilerle olan ilişkilerini ve ABD ziyaretlerinin perde arkasını yazdı. Aynı dönemde 'kardeşim' dediği Abdullah Gül'ün de İngiltere ile özel ilişkileri vardı. Gül, 23 Temmuz 2001 günü İngiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Sir David Logan'la elçilik binasında görüştü. Yeni parti hakkında bilgi verdi. Gül, RP döneminde de Parti'nin ABD ilişkilerini sürdürdü” gibi konulara değinmişti.
Erdoğan farklı tarihlerde Yahudi kuruluşlarından ödüller aldığı çok yazıldı çizildi. Erdoğan daha sonra kendisine Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş Başkanlığı görevi verildiği ifade etmişti.
1999 Genel seçimlerinde MHP % 17,98 oy alarak birinci parti olan DSP’den 7 Millet Vekili eksiği ile ikinci parti oldu. Seçimin ilk günlerinde Bahçeli yaptığı açıklama seçmen DYP ve Refah Partisine dinlenme görevi vermiştir diyerek MHP'nin hareket alanını kendisi kapatmış oldu. Rahşan Ecevit MHP’yi kast ederek katiller mecliste vb sözlerle MHP ve Ülkücülere saldırması sonucunda Bahçeli “MHP’den özür dileyecek hesabını dilemzse hesabını sorarız” demesine rağmen Rahşan Ecevit özür dilemediği halde MHP+DSP+ANAP ortak koalisyon kuruldu. İşte bu koalisyon hükümeti akla ziyan uygulamalara imza atmıştır. Hakiki Türk Evladı MHP millet vekili Sadi Somuncuoğlu'nun Cumhurbaşkanı olması yine Bahçeliye yaranmak için MHP'li vekiller tarafından dövülerek engellendi. Yani, her şeyi ile bizden olan birisi yine bizden olduklarını söyleyenler tarafından engellendi. ABD vatandaşı Derviş'in DSP'ye operasyon yaparak partiyi bölmesiyle 1. Parti konumuna geçen MHP'ye başbakan olun teklifi Bahçeli tarafından hazır değiliz diye reddedildi. İcraatları çok tartışılan bu hükümet zamanında, Türk Milletinin bütün fabrikaları ve milli varlıkları satılmaya ve yine Türk Milletinin geleceğini başka milletlerin kontrolüne veren “TAHKİM YASASI” kabul edildi. Bu koalisyondan ve MHP yönetiminden ülkücüler bile memnun değildi.
Kimsenin haberi olmadan ve nereden çıktığı belli olmayan bir kararla erken seçim kararı alınıyor. Genç Partinin Genel Başkanı Cem Uzan’ın Ürdün Vatandaşı olduğu tespit edildiği ve onun iktidar partilerinden oy alacağını tahmin ettikleri için Mesut Yılmaz’ın teklifiyle çifte vatandaşlık yasalarımıza uygun olmadığı gerekçe gösterilerek Cem Uzan’ın vatandaşlıktan çıkarılması istendi. Böylece seçime giremeyecek ve iktidar partileri de oy kaybetmeyecekti. Bu karar Bütün bakanlar tarafından imzalanmasına rağmen yalnızca Bahçeli’nin imzalamamasından dolayı vatandaşlıktan çıkartılamadı. Bu sebeple seçime girdi. Onun seçime girmesiyle barajı aşması kesin olan MHP ve Doğru Yol partisi baraj altında kaldı. Çünkü bu iki partiden Genç Partiye çok oy gitmişti. Sadece iki parti barajı geçebilmiştir. Seçim sonuçları AKP % 34,38,CHP % 19,39 almışlardı. Hukuk gereği Genç parti seçime sokulmasaydı; AKP,CHP,MHP,DYP barajı geçecek ve AKP tek başına hükümet olamayacaktı.
AKP Seçimi kazanmıştı ama, Erdoğan siyasi yasaklı olduğu için Başbakan olamıyordu. Birileri Baykal'ı bir şekilde ikna ederek Anayasa değişikliği yapıp Erdoğan’ın yasağı kaldırıldı. Şiir okuduğu eşinin memleketi Siirt'te seçimler bir bahane ile iptal edilerek millet vekili yapıldı. Arkasından da başbakan oldu. İlk işi ABD'nin önderliğinde Müslüman Irak'ın işgali için, saldırgan Batılıların askerlerinin ülkemizde konuşlanmasına izin veren teskeresinin onayını sağlamak için canla başla çalışmak oldu. ABD askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua ettiğini ve İsrail'in güvenliğinin çok önemli olduğunu vb şeyleri vurgulayan sözler söyleyerek bazı yerlere biz eski biz değiliz artık değiştik mesajı vermeye başlandı.
Genç Parti seçime girmeseydi, 2007 Seçimlerinde ise DYP ile ANAP tek parti olacaktı yine barajı aşacaktı. AKP yine tek başına iktidar olamayacaktı. Böylelikle 2007 başlatılan uydurma ve Türk askerine operasyonu olan Ergenekon vb saldırılar olmayacaktı. FETÖ olmayacaktı. PKK ile Oslo ve çözüm süreçleri olmayacaktı.
Türk Milletinin büyük güvenini kazanan BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’na suikast yapılmayacaktı. Çünkü Türk Milliyetçilerinin güvendiği bir liderin sağ kalmasını yabancı güçler ve işbirlikçileri istemediler.
Daha sonra 2011 seçimlerinde MHP gibi milliyetçi ve muhafazakâr bir partinin 10 divan üyesi topluma ters olan kasetlerle bütün değerler yerlere seriliyor.
2015 Seçimlerinde, BBP’nin ısrarlı ittifak isteklerine rağmen MHP olumlu cevap vermemiş ve bir kere daha Ülkücülerin güçlü bir şekilde ortaya çıkması engel olundu.
2015 Haziran Seçimlerinde MHP % 16,29 oy alarak kısmen kilit parti olmuştu. Buna rağmen seçim akşamı hükümete girmeyeceğini beyan etmesi bütün dengeleri alt üst etmişti.
2007den, 7 Haziran 2015 seçimlerine kadar AKP, HDP ve Öcalan arasında varılan bizim ihanet süreci, onların çözüm süreci dedikleri süreçte birçok il ve ilçeler ve beldelerde PKK kendi yönetimini kurmuştu. PKK, HDP’li belediyelerin araç ve gereçleriyle yerel yönetimler, mahkemeler, vergi tahsil yerleri hazırlamıştı. Kendi güvenliğini sağlayacak birimleri kurmaya başlamıştı. AKP Haziran 2015 seçimlerinde Türk Milletinin bu ihanetin hesabının sorduğunu fark etti. Tek başına iktidar için hemen Hendek operasyonu başlatarak PKK’nın ele geçirdiği bütün yerler geri alındı. Ama, 700’den fazla özel hareket polisi ve özel kuvvetler askerlerimiz şehit oldu. Birçokları da yaralandı. Birçok bölge halkı öldü. Birçok binalar tahrip oldu. Tahrip olunan bütün binalar milletin paraları ile yeniden devletçe yapıldı. Yani bölgede 2007 den beri tolerans gösterilen PKK, Öcalan, HDP hâkimiyetine her yönüyle vatanımıza maddi, manevi ve insan olarak çok pahalıya mal olan bir şekille son verildi.
2015 Kasım seçimlerinde AKP tek başına iktidar oldu. ABD ve Batı desteklediği iktidara göre daha çok faydalanacağına inandığı iktidarın çok büyüttüğü bir dini cemaat görünümlü ekibi Türkiye’ye müdahale etmesi noktasında yönlendirdi. Bu müdahalenin haberlerinin önceden alındığı, bu müdahale teşebbüsünün partili cumhurbaşkanlığı sisteminin gelebilmesi için kullanıldığı iddiaları çokça söylendi. Bunu, bazı iktidar partisi mensupları da dile getirdi. Bu teşebbüs cumhurbaşkanına büyük yetkiler kullanma hakkı verdi.
Kasım 2015 seçimlerini yenilgiyle kapatan MHP de genel başkan değişikliği yapılması hereketliliği yaşandı. Bahçeliden genel başkanlığının gitmek üzere olduğunu anlayınca, aniden “Sayın Cumhurbaşkanı yaptığınız kanunsuzlukları kanuna uyduralım” benzeri sözlerle genelbaşkanlığını garantiye alarak, iktidarla müttefik olmalarıyla Türk Milletinin yapısına uymayan bir anayasa hazırlandı. AKP,MHP, BBP vb bazı partilerin de destek vermesi ile yeni anayasa kabul edildi.
MHP’nin eksen değişikliğini kabul etmeyenler İyi Partiyi kurdular. Başına ise eski bakan ve MHP eski Meclis Başkan Vekili Meral Akşener’i getirdiler. Kendini dışlanmış hisseden bütün Ülkücüler, İyi Partiye büyük destek verdiler. Kurulduktan sonra seçime yaklaşırken İyi Partinin oyu % 18 civarında görülüyordu. Fakat Akşener’in çok ta aranan kişi olmadığı tutarsız tutumları ile ortaya çıktı. Çoğunlu ve esas kurucuları Ülkücü olan, İyi Partiyi eski partisi olan Doğruyol Partisin konumunun olduğu merkez sağa çekmeye gayret etti. Partisini bu yapılanma üzerine dizayn etti. Partisinin Cumhurbaşkanı adayı olarak girdiği seçimde partisinin bile çok altında kalmıştır.
Sonra, muhalefette birlikte hareket edilerek bir cephe kurdular. Bu cepheye iki tane partiyi daha alarak 6 masa altında bir araya geldiler. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı sevdası ısrarı, Meral Akşener’in masadan kalkması ve tekrar oturması sonucunda muhalefet bu seçimi alamadı. Söylentilere göre, Akşener bir şekilde iktidar tarafından ikna edilerek masadan kaldırılıp, tekrar oturtulduğu çokça dillendirildi. Piyasaya sürülen Sinan Oğan da bir şekilde ikna edilerek onun da desteği ile Erdoğan partili Cumhurbaşkanı olmuştur.
Bu seçimden sonra, İyi Partide istifalar ve içini boşaltma hareketleri sonunda Akşener’in ısrarı ile tek başına yerel seçimlere girildi. Ve partisini anlamsız bir yerde konumlandırarak Cumhurbaşkanlığına aday olarak layık gördüğü İmamoğlu ve Yavaş’a belediye başkanlığını layık görmedi. Karşılarına aday çıkarttı. Ve büyük bir yenilgi aldı. Partiden ayrıldı. Ama gerek isteyerek gerek istemeyerek partisini küçültmeye devam etti.
Akşener’le bir ilerleme olmayacağını anlayan Prof.Dr. Ümit Özdağ Türk’ün kutlu tarihi olan 26 Ağustos 2021 tarihinde arkadaşları ile Zafer Partisini kurdu. Zafer Partisi ülke gerçeklerini sık sık dile getirdi. Ülkemizdeki bilinçli istilaya, deprem bölgesindeki olumsuzluklara, Öcalan’dan medet ummaya, PKK ile barışmaya şiddetle karşı çıkmaya başladı. Son zamanlarda oy oranı yüzdesi çok yükseldi. Diğer taraftan İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu Türkeş Bey zamanın Ülkü Ocakları Genel Başkanı olmasının verdiği donanımla çok güzel, umut verici muhalefetler yapmaya başlayınca dikkatleri üzerine çekti. Ve Ülkücülerin bir kısmı yeniden İyi Partiye doğru yelken kırmışlardı…
Nasıl ikna edildiğini tahmin edemediğimiz bir şekille Bahçeli Öcalan’ın TBMM'de konuşmasını istemesi ve umut hakkından bahsetmesi ülkücü ve milliyetçi camiada büyük tepki ile karşılandı. Bu durum MHP oylarının önemli bir kısmının Zafer Partisi’ne ve İyi Partiye kaymasına sebep oldu. AKP, MHP, Öcalan, DEM, PKK ile görüşmeye, başka ülkelerden gelen mültecilerin ülkelerine gönderilmelerine en net karşı çıkan iki parti vardı. Birisi İyi Parti, diğeri ise Zafer Partisi idi. Milli direncin temsilcileri olan bu iki partiyi pasif hale getirmek ülkemizi idare eden iç ve dış güçlerin esas meselesi olarak görüldü.
iki partinin de gücü düşürülmeliydi. Bu sebeple İyi Partinin milletvekilleri ve belediye başkanları çeşitli yollarla iktidar partisine transfer edilmeye başlandı. Her konuştuğunda iktidara dediğini bırakmayan İyi Partinin Kurucu genel başkanı saç rengini değiştirerek iktidarın lideriyle görüşmeye gidiyor. Yani İyi Partiyi sökmeye başladılar. Çevrelerinde ülkücü olarak tanınan anlı şanlı vekiller istifa ettikten sonra demediklerini bırakmadıkları partinin kapısına tıpış tıpış giderek o partiye geçiyorlar.
Sırada kale gibi duran bir parti daha vardı. O da Zafer Partisi idi. Zafer Partisi Siyasal Partiler Kanununa göre kurulmuş ve ona göre siyasi parti faaliyetlerini yürüten bir partidir. Siyasi Partiler iktidara alternatif olarak kurulur. Zaten, iktidarın icraatlarını beğenmediği için kurulmuştur. İktidara alternatif olmak için en büyük eleştiriyi de iktidara karşı yapar. Ümit Özdağ’da öyle yapıyordu. En son partisin Antalya teşkilatındaki bir toplantıda iktidarı eleştirdi. Bu sebeple İstanbul’da muhalefetin birçok belediyesine ve birçok muhalife dava açan başsavcılık Antalya’da Anayasanın, her partiye verdiği muhalefete etme yetkisini kullanan ve Ankara’da ikamet etmekte olan Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ hakkında Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma açıyor. Ve onu lokantada yemek yerken saat 21.00 sularında, apar topar gözaltına alıp azgın bir suçlu gibi İstanbul’a getiriyorlar. Dünya çapında bir ilim adamı, siyasetçi ve önemli bir partinin genel başkanı bu insan geceyi nezarette ve 30cm eninde 170 cm boyunda bir bankın üstünde geçirtiyorlar. Sabahleyin onu adliyeye götüreceklerini söylemelerine rağmen, suçladıkları konu ile ceza almasının mümkün olmadığı anlaşılınca apar topar suç bulmak için onu nezarette tutuyorlar. Onu nezarette tutarken sosyal medya hesaplarını inceleyerek, Kasyeri Emniyet Müdürlüğünde o gün tutulan bir tutanağı suç unsuru kabul ederek; milleti kin ve nefret duygularıyla ayrıştırmak suçlarıyla ilişkilendiriyorlar. Gözaltına alınmasına sebep olan Cumhurbaşkanına hakaretten beraat ettiriyorlar. Yeni ihdas ettikleri suç yüzünden sulh ceza hakimliği tarafında delilerin toplanmadığı bu sebeple delillerin karartıması ve kaçma şüphesiyle tutuklanıyor. Bu adam önemli bir partinin genel başkanı neden kaçsın? Delilleriniz yoksa neden tutukluyorsunuz? Deliller sosyal medyada var ve onları aldınız hangi delili yok edecek?
Özdağ’ın hukuki haklarına bir bakalım.
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU'NUNDA DER Kİ...
Cumhuriyet Savcısının Görev ve Yetkileri
Madde 160 2. Şık: Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.
Madde 161: Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.
SORULAR
160. Madde gereği: Kaçma tehlikesi olmayan ve acil gözaltına alınmasını gerektirecek hiç bir sebep yokken Türkiye’nin tanıdığı bir ilim adımı ve önemli bir partinin genel başkanı olan Ümit Özdağ’ın kanundan doğan hakları korunmuş mudur?
161. Madde gereği: İddia edilen suç görev yapılan mahkemenin dışında olmasından dolayı Ankara veya Antalya Cumhuriyet Savcılarından söz konusu işlem yapılması neden istenmemiştir?
SON DURUM SORULARI!
1-Siyasi partilerin genel başkanları veya parti yetkilileri, iktidarda bulunan veya iktidarı destekleyen partilerin politikalarını eleştirmesi suç mudur?
2-İktidarın eleştirilmesinin önü kesilirse siyasi partiler kimleri eleştirecek ve kendilerini nasıl anlatacaklar?
3- Özdağ’ın konuştuğu ilin Cumhuriyet Baş Savcısı, ikamet ettiği Ankara Cumhuriyet Baş Savcısı, görevlerini ihmal mi etmiş mi oldular?
4-Yoksa bu iki başsavcılık görevlerini bilmiyorlar mı?
4-Cumhuriyet Baş Savcıları sadece İstanbul’da mı oluyor?
5-HSYK bu duruma ne diyecek.
6-İstanbul Vatan Emniyet Müdürlüğüne getirilen Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın yanına avukatları ve milletvekilleri sokulmuyor neden?
7-İktidarı eleştiren kişilere karşı İstanbul’dan açılan soruşturmada Ankara Cumhuriyet Baş Savcılığına yazılarak talimatla ifadesi alınması mümkünken neden yemek yediği lokantada gözaltına alınarak İstanbul’a getiriliyor. Neden?
8-Mademki adliyeye çıkarılmayacaktı bu gece neden apar topar gözaltına alındı? Yarın gözaltına alınarak adliyeye getirilse olmaz mıydı?
9-Kaçma tehlikesi olmayan ve acil gözaltına alınmasını gerektirecek hiç bir sebep yokken Türkiye’nin tanıdığı bir ilim adımı ve önemli bir partinin genel başkanı olan Ümit Özdağ’ın kanundan doğan hakları korunmuş mudur?
10-İfade vermeye davet edilse hukuk açısından ve siyasal haklar açısından daha yerinde ve doğru olmaz mıydı?
11-Hava yolu dururken gözaltına alınanlar için uzun ve yorucu bir yolculuk olana kara yolu neden tercih edilmiştir?
12-50.000 İnsanımızın katili avukat ve terörist sevici siyasilerle görüşürken sadece siyaset yapma hakkını kullanan Zafer Partisi Genel Başkanına bu eziyet niye?
13-İktidar, iktidar yandaşları, muhalefet, halk, bütün millet demokrasinin nimetleri olan eşit hukuktan faydalanması demokrasinin gereği değil midir?
14-Türkiye Baş Savcılığı diye bir baş savcılık varda biz mi bilmiyoruz?
15-Cumhuriyetin Kurucularına kanunen yasak olmasına rağmen iktidardaki siyasetçilerimizin bir sürü sözlerinin takipçisi olacak savcılarımız yok mu?
16-Suç, çete, mafyaların, hukuksuzluğun cirit attığı 20 milyonluk İstanbul’da bin bir korku ile yaşamaya mecbur olan vatandaşlarının güven için yaşaması ve şehrin huzuru için Cumhuriyet Baş Savcılığımız beklentilere yakın zamanda cevap verecek midir?
17-Recep Tayyip Erdoğan, ne zaman Cumhurbaşkanı, ne zaman AKP Genel Başkanı olduğunu nasıl bilip te ona göre hareket edeceğiz?
18-İktidara, sülaleye, iş adamlarına, kişilere, güçlülere, muhalefete, kentliye, köylüye, görüşlere, siyasi tercihlere göre hukuk algısı oluşturmamak için neler yapmak lazım.
19-Hukuk adına yapıldığına inanılan yanlış uygulamalar vicdanların yaralanmasına ve hukuka güvensizliğin artmasına sebep olmaz mı?
20-Gözaltına aldıktan bir gün sonra Kayseri Emniyet Müdürlüğünde yine bir gün sonra tutulan tutanakla mahkum edilmesi Ceza Muhakemesi Kanunu'na uygun mu?
Kısaca, Türk Milleti nezdinde oluşan yukarıdaki istihfamlar sizlerin nezdinde önem affetmiyor ise;
CUMHUR İTTİFAKI DIŞINDAKİLERE SİYASETİ YASAKLAYIN OLSUN BİTSİN!
Göründüğü gibi Türk Milletinin yıllarca güvenini kazanan Milliyetçi Hareket Partisi programı olan Dokuz Işık’ın dokuzunu da kaybetmiş. Kuruluşuyla ve Türkeş Bey’in mücadele anlayışıyla tenakuza düşerek; PKK’nın siyasal temsilcisi Ahmet Türk’ün hapisten kurtarılmasını, Türkiye’nin ünlü mafya liderlerinin hapisten çıkartılmasına yardımcı olduğu, yılmaz FETÖ savunucusu Mümtaz Türköne’nin hapisten çıkmasına yardımcı olunduğu için birçok ülkücü Milliyetçi Hareket Partisinden ayrılarak ayrı ayrı partiler kurmuşlardır. MHP’nin içinden 10 dan fazla parti çıkmış. Hepsi de gerçek ülkücü kendilerinin olduğunu ifade etmekten de geri kalmıyorlar. İşte en büyük operasyon da buydu. Türk’ün direncinin mihenk taşları on parça edilerek paramparça etmişlerdi.
Bu on parçalı Ülkücü Partiler birliğinden öne çıkan ve sömürü sistemini zorlayan iki önemli parti İyi Parti ve Zafer Partisi öne çıkmıştı. Sisteme ve baskıya tavırlı olup, ülke ve millet menfaatlerini her şeyin üstünde tutmaya çalışan İyi Parti ve Zafer Partisi yurt dışı ve yurt içi mihraklar tarafından örtülü operasyonlara maruz bırakılmaktadır. İyi Partinin milletvekilleri ve belediye başkanları istifa ettirilerek iktidar partisine geçmesi sağlanmaktadır. Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ ise tutuklanarak partisinin etkinliği azaltılmak istenmektedir.
Yaşasın dava bildikleri yoldan sağa sola sapmadan dimdik yürüyenler.
Bu yazınızda da büyük bir emek ürünü olan harika bir siyasi tarih özeti yapmışsınız. Mesele ortada, çözüm ise ya birleşip güçlü olacağız ya da birer birer yok olacağız. Küçük ayrıntılara takılıp geleceği karartmanın vebali ağır olur. Teşekkürler Mehmet hocam.