Çalışanlar; işçiler, memurlar, emekliler kaybetmeye devam ediyor! Çünkü yetkili sendikalar Toplu Sözleşmelerde, maaş zammı pazarlıklarında ve özlük hakkı mücadelelerinde daha mindere çıkmadan havlu atıyor ve bu yüzden çalışanların sırtı yerden kalkamıyor.
Ekonomik ve sosyal hakları korumak ve iyileştirmek için yetki verilen sendikalar, çalışanların haklarını korumak bir yana, kendi elleriyle çalışanların kazanımlarına engel oluyorlar.
2023 Asgari Ücret pazarlığında da anladık ki, yetkili sendikaların vitrindeki duruşları ile kamera arkası duruşları birbiriyle örtüşmüyor, gösterilen samimiyetsizlik artık gizlenemiyor.
Asgari ücret belirlemesinde yaşanan hadise de bunun açık ve net bir göstergesidir.
Sayın Bakan Vedat Bilgin’in asgari ücret belirleme süreci için yaptığı ”Sendika başkanlarının taleplerini aldım. Bana gelen en önemli şey; Türkiye'de sendikacılığın bir anlamda eleştirmesi gerektiğinden bahsedeceğim. “Siz 8 bin liranın ne kadar üzerinde asgari ücret verirseniz, o kadar zor durumda kalırız” dediler. 'Neden' dedim, 'Bizim toplu sözleşmelerde aldığımız ücreti aşmanızı istemiyoruz, toplu sözleşmeyi etkiler' dediler. Sendikalarımızın daha pazarlıkçı, aktif, netice alıcı söyleme sahip olmalarını ifade etmek için söylüyorum. Konfederasyonlara da sesleniyorum burada; Türkiye'de en yüksek toplu sözleşme yaptıkları yerde 10 bin liranın üzerinde kaç işyerinde sözleşme yaptılar? Bahsettiğiniz ücretler toplu sözleşmelerinizde var mı? Talep ettikleri asgari ücretle, yaptıkları toplu sözleşme ücretleri arasında böyle bir fark olmaz” açıklamaları günümüzde çalışanların haklarının sendikalar tarafından nasıl korunduğunu ortaya koyuyor.
Sendikacıların, temsil ettiği çalışanın maaşına hissedilen enflasyon oranında bir iyileştirme istemek yerine; “Siz 8 bin liranın ne kadar üzerinde asgari ücret verirseniz, o kadar zor durumda kalırız” sözlerinden Asgari ücretin düşük tutulması talebinde bulundukları açıkça belli oluyor.
Bu mudur sendikacılık? Zam pazarlığında, temsil ettiği çalışanlar için düşük ücret talep etmek midir?
Ne acıdır ki, çalışanların güvendiği, yetki verdiği sendikalar deyim yerindeyse, çalışanı sırtından vurmuş.
Ayrıca Asgari ücret miktarı için kullandıkları “Bizim toplu sözleşmelerde aldığımız ücreti aşmanızı istemiyoruz, toplu sözleşmeyi etkiler” sözleri de Toplu Görüşmede nasıl bir hezimete imza attıklarının çalışanlar tarafından anlaşılmasından duydukları kaygıyı açıklıyor.
Durum ortada…Yetkili sendikalar çalışana hakkını savunuyormuş gibi görünürken, anlaşma masalarında temsil ettiği çalışanların haklarını korumaktan çok uzaklar.
Sayın Bakanın açıklamalarından da anlaşılacağı gibi sendikalar amacından çıkmış.
Her Toplu Sözleşmede, yapılan her zam pazarlığında sendikacılığın hak arama mücadelesinden kopup kendilerine bir konfor alanı yaratma çabasına dönüştüğüne, üyelere hizmetin yerini kendi konforlarının devamına hizmete evrildiğine şahit oluyoruz.
Sayın Bakanın da belirttiği gibi Türkiye’de sendikacılığın geldiği durumun gözden geçirilmesi gerekiyor artık.
Hem sendikalar hem de sendikalara üye çalışanlar, sendikal mücadeleyi masaya yatırıp, bir özeleştiri yapmalı artık.
Sendikalar kendini sorgulamalı. Sendika üyesi çalışanlar da hem sendikal tercihlerini hem de sendikalarının verdiği sendikal mücadeleyi gözden geçirmeli ve değerlendirmeli.
Sendikaların ve sendikacıların var oluş amacı hak mücadelesidir, hakkı tutup kaldırma mücadelesidir.
Aiadat hesabı yapma, konfor arayışı, makam ve mevki tutma, kayırma, adalet ve liyakatı unutma olsa olsa haksızlığı tutup kaldırmaktır.
Ne var ki günümüzde sendikal mücadelenin bitkisel hayta girdiği bir sendikacılık devri yaşıyoruz. Çalışanlar artık bu devri kapatmalı. Mevcut sendikacılık anlayışı revize edilmeli. Sözlük tanımına uygun sendika ve sendikacılık anlayışı hayata geçirilmeli.
Varlık sebebini unutmuş, çalışanların sırtında yapılan sendika ağalığına son verilmeli.