Hz. Ali kendisinin Halifeliğini kabul etmeyen aşiret reisleriyle bir araya gelerek onlara soruyor.
Allah ve Resulüne ilk iman edenlerden biri değil miyim?
Mekke de Resulüllah a zulüm ederlerken ben zalimlerin karşısında değil miydim?
Her savaşta Allah Resulünün en yakınında değil miydim?
Allah Resulünün amaca zadesi değil miyim?
Allah Resulü göz bebeği Fatıma’yala beni evlendirmedi mi? Çok sevdiği torunlarının babası değil miyim?.....
Her soruya doğru diyorsun Ya Ali, biz buna şahidiz diye cevap veren Aşiret Reisleri yine de Muaviye den vazgeçmiyorlardı.
Biz de devleti yönetenlere soruyoruz; Son on yılı geçiniz son elli yıldır ötekileştirdiğiniz devlet kadrolarında dışladığınız vatan sevdalıları hangi testi geçmedi de dışlanmayı hak ediyor. Devlete ve millete karşı yapılan hangi saldırıda duyarsız kaldı da yüz çevirdiniz yüz çeviremeye devam ediyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yazık ki kendisine sadakatle bağlı olanları ötelemiş, bunun yerine devlete değil kişilere sadakati önemsemiştir.
Yıllardır Türkiye de Bürokrasi aynı merkezden şekilleniyor. Bu merkezin ve oluşturduğu bürokrasinin başta milli eğitim ve diğer kurumlardaki başarısı ortadadır. Hiçbir başarı göstermeyen ve Türkiye ye on yıllar kaybettiren bu bürokratik vesayeti dikkate alırsanız ülkemize daha nice yıllara kaybettirirsiniz.
15 Temmuzdan sonra aşiret anlayışından devlet anlayışına dönüş olduğu yönünde ciddi beklentiler vardı. Ancak geçen sürede Bürokrasideki vesayet artarak devam etti. Bu yapıdaki bir takım zevat tıpkı FETÖ gibi zaman zaman Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı düşünsel ihtilaller gerçekleştirmeye çalıştı. Söz gelimi Cumhuriyeti kuran iradeye karşı aleni düşmanlık yapmaktan çekinmedi. Uzun yıllar FETÖ ile kolkola olan sonra bölücülerle ortaklaşan kah Seyit Rıza yı, Kah Şeyh Said’e kah Mustafa Sabriye sahip çıkan, sahte tarihçiler üretip bunların üzerinde Atatürk’e ve arkadaşlarına saldır tan, Cumhuriyet düşmanlarına kol kanat geren girişimleri oldu. Tepki görünce de geri adım atan bir o kadar da takiyeci bir yapı Türkiye de bürokratik vesayeti elinde bulundurmaktadır.
Şimdi sormak isteriz ki;
1- Hiçbir dönem Türkiye Cumhuriyeti Devletine sadakati tescillenmemiş, sürekli yalpalamış bir yapıyı devlet bürokrasisine hakim kılarak devletin geleceğini tehlikeye atmıyor musunuz?
2-Devlet yönetenlerin bile hayata geçirdikten sonra hatalı bulup vazgeçtiği projelerin akil insanlarını devlet hakim kılarak devletin bekası sağlana bilir mi?
3- Hakkari de, Diyarbakır da aleni devlet düşmanlarıyla birlikte yürüyen bu yapıya nasıl güveniyorsunuz?
4-Devlet ve Millete yönelik her tacize karşı gövdesini siper eden devlet ve millet sevdalılarına devletin kapılarını kapatarak devletin bekasını sağlayabilecek misiniz?
5-81 İlin Milli Eğitim Müdürlüğünü, 960 İlçenin İlçe Müdürlüğünü, Binlerce Şube Müdürleri, Sınavla öğrenci alan bütün okul müdürlerini bu devletin altını oymaya çalışan yapıya teslim ederseniz hangi Milli Eğitimden bahsedebilirsiniz? Böyle bir yapının yönettiği Eğitim Milli olabilir mi?
Sonuç olarak; Sarıyer de vesayet sahibi sendikaya değil Türk Eğitim Sen’e üye kardeşimiz bir proje okuluna atanınca kıyametleri kopartıp olmaz dedirten tavır ülkemizin geleceği adına bizi ciddi anlamda endişelendirmektedir. Bürokratik vesayet bu ülkede liyakate tahammül etmeyecektir, siyaset liyakati yok sayacaktır, peki kim bu bozulan çarkı düzeltecektir?