Danıştay kararından sonra yönetici atamalarla ilgili Valiliklerin farklı uygulamalarının olduğu duyumunu aldık. Hakkını yemeyelim Valilik adına esasında uygulamayı yapan İl Milli Eğitim Müdürlükleridir. Aslında İl Milli Eğitim Müdürlükleri adına da hükümete bağlı paralel örgütlerin bu işi üstlendikleri herkesin malumudur. Danıştay kararı uyarınca otuz gün içinde müdürleri yeniden değerlendireceğiz diyorlar. Olmaz diyoruz, hakları yenmiştir iade edilsin diyoruz. Çünkü kimi müdürler ne ilçe müdürü ne de şube müdürleriyle altı ay çalışmamışlar nasıl olacak. Kim varsa o değerlendirir diyorlar. Kardeşim Aile Birliği değişmiş, öğretmenin tayini çıkmış, öğrenci mezun olmuş. Olsun diyorlar bir kişi bile olsa değerlendirecek. Peki hiç kimseyle altı ay çalışmayanlar vardır onlar ne olacak? Omuz silkeliyor yani bu kurt bu kuzuyu yiyecek diyorlar.
Kendi paralel örgütlerinin talimatıyla çalıştıklarına göre ortada nizami bir devlet işleyişinden bahsetmek abes kaçmaktadır. İlginç olan ise devleti babasının çiftliği gibi gören kimi zevat sıkça devlet bekasından bahsetmektedir. Bu da karşımıza önemli bir tezat olarak çıkmaktadır
Peki devlet aklından ne anlamalıyız diye kendimize sorarsak cevabımız ne olur? Elbette kişilere göre çok farklı yorumlar alabiliriz.
Ancak genel olarak bizler bundan Türk Devlet kültürüne yerleşik ilkeleri anlamalıyız diye düşünüyorum. Mesela teamüller, gelenekler, kısaca devlet yönetiminde yerleşik hale gelmiş töreler vs. Kastımız yazılı kurallar değildir. Devleti Ebedi Müebbet ilkesine göre işler yazısızdır, diğer kuralların tamamı bu hassasiyet dikkate alınarak düzenlenir. Örneğin kederde kıvançta tasada birliğin sağlanması en temel ilkedir. Bu devlet aklının en belirgin özelliğidir. Bunun sağlanması için adaletle hükmetmek en önemli ölçülerden biridir, devlet aklı bunu gerektirir. Gerektiğinde vatan için şehit olmanın kutsallığını yaymak devletin devamı için önemli bir ilkedir, hatta bu konuda hamaset yapmakta gerekliliktir. Devlet aklı Şehit olanlara ayrıcalık tanımayı, onları sahiplenmeyi gerektirir. Devlet aklı vatanseverine her şartta sahip çıkmayı, görevini layıkıyla yapan devlet görevlisine sahip çıkmayı gerektirir. Yerleşik milletin benimsediği alıştığı sembolleri korumayı ve yaşatmayı gerektirir, kısacası emaneti korumayı ve devamlılığı sağlamayı gerektirir.
Acaba bizi yöneten mevcut devlet adamları gerçekten devlet aklıyla hareket ediyorlar mı?
Bu zevatın eğer devlet aklı olsaydı müstafi duruma düşmüş bir hükümet ile bile ötekileştirme ve ayrışmaya devam etmezdi.
Devletin ve milletin bekası için zerre kadar kaygıları olsaydı hükümet kurma işini zamana yayıp kıyımlara devam etmezlerdi.
Eğer bu zevatın devlet aklı olsaydı ortalıkta bu kadar düşman varken o içeride en azından milli birlik ve beraberlikten yana olanları düşman görmez devlet kadrolarından söküp atmazdı.
Eğer bu zevatın zerre kadar devlet aklı olsaydı millet çıkarını parti çıkarından üstün görüp muhalefetin uzattığı eli tutardı.
Eğer bu hükümetin zerre kadar devlet aklı olsaydı mahkeme gidip kazanan idarecileri hukukun kararına uyup görevlerine atardı.
Eğer bu hükümetin zerre kadar devlet aklı olsaydı Danıştay kararı uyarınca geçmiş teamülleri dikkate alarak okul müdürlerinin birlikte en az altı ay çalıştıkları şube müdürlerine değerlendirip görevlerine iade ederdi.
Eğer devlet aklı olsaydı bu devletin bir hukuk devleti olduğu algısını icraatlarıyla gösterirdi.
Memleketin bunca irtifa kaybettiği günlerde yurt dışı gezilerine çıkıp adı Türk Okulları olan cemaate mensup olan okulları kendine birinci gündem yapmazdı.
İl Milli Eğitim Müdürleri yangından mal kaçırır gibi müdür mülakatlarını düzenleyip yine kendi paralel yapılarının arzularına göre davranmazlardı.
Sonuç olarak kederde, kıvançta, tasada bir olmayı değil kamuda kırımda kendi paralelleriyle bir olup yası ve tasayı da bize bırakan bir akılla karşı karşıyayız.